ÇILGIN TÜRKLER, dünyanın hayranlıkla, övgüyle seyrettiği, takip ettiği özgürlük ve bağımsızlık savaşına başlamışlardır. Bu İstiklal ve Özgürlük kavgası Türk halkının, Türk Ordusu’nun kahramanlığı, sonsuz fedakarlığı, sonsuz kurtuluş azmi ile üç yıl sürmüştür. Asya'da, Müslüman ülkeler içerisinde, Dünya yarımküresinde meydana gelen ilk özgürlük ve bağımsızlık savaşı bu olmuştur. Sonuçta kazanan Türk halkı olmuştur. Savaşın ve mücadelenin sonunda CUMHURİYET doğmuştur. Mustafa Kemal evrensel boyutta ve alanda bütün zamanların en büyük Devrimcisi ve Devlet adamı olarak ün yapmış, ortaya çıkmıştır. Ve sonuç itibariyle YENİ TÜRKİYE uluslar arası zeminde yerini almıştır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ, Türk'ün, Türklüğün tarihsel bir eseri ve kültürü olarak doğmuştur. Cumhuriyetin temelinde Türk halkının tarihi, kültürü, devlet bilinci vardır. Bu nedenle Cumhuriyet ortaya bir Uygarlık Projesi olarak konmuştur. Cumhuriyetin hedeflerinin başında ulusun yönünü ve yörüngesini değiştirmek gelmektedir. Cümle âlem bilmelidir ki bizim cumhuriyetimiz, bize özgü bir cumhuriyettir. O, yani cumhuriyet ilan edildiğinde bir buçuk milyar nüfuslu İslam dünyasında ilk defa görülen, ilk defa gerçekleşen bir yönetim biçimi olmuştur. Mustafa Kemal'in kendi ifadesiyle Cumhuriyet YENİ İDARE, YENİ SOSYETE, Yeni Toplum demek olmuştur. Hatta Yeni Bir Ulus yaratma hedeflenmiştir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti, sıradan bir MUZ CUMHURİYETİ değildir. O bir fikirdir, o bir idealdir, o bir laik yaşam ve düşünce biçimidir. Ne yazık ki biz bu gerçeği tümüyle anlamış, halkımıza anlatmış değiliz. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu İhtilali'nin İlk Devrim Hareketi olmuştur. En güçlü ve en yol açıcı atılımı olmuştur. Halkın ilerlemesi, ülkenin kalkınması, toplumun değişim ve gelişim olgusu, dinamizmi laik Cumhuriyet’in temeli üzerine oturtulmuştur. Biz toplum olarak bunu da yeterince anlamış ve halkımıza anlatmış değiliz.
Tarihi okuyanlar, Osmanlı'yı tanıyanlar biliyorlar ki Osmanlı Devleti'nde iktidarın kaynağı halk değildi. Buna karşılık Mustafa Kemal Cumhuriyet’i ulusal iradeye dayandırmıştır. Zaten bu yüzden idarenin adı Cumhuriyet olarak ifade edilmiştir. Bu bağlamda Devlet, halkın devleti olmuştur. Siyasal yönetim uluslaşmış ve halklaşmıştır. Halkın dâhil olduğu bir yönetim olmuştur. Bir başka biçimde ifade edecek olursak Cumhuriyet idaresinde halk söz sahibi olmuştur. Böylece Mustafa Kemal Cumhuriyet'le halka devletin ve ülkenin yönetiminde sorumluluk vermiştir. Ülke iyi yönetilmiyorsa, devlet çarkı iyi dönmüyorsa bundan halk da sorumludur. Devlet idaresinde kişisel iradeye son verilmiş ise yönetim ulusal irade üstüne oturmuş demektir. Bilindiği üzere Halife Padişah zamanında Devlet Makamı bir "Emir" ve "Buyurganlık" makamı olarak iş görmüştür. Padişah’ın emirlerine uymak bir anlamda uluemre ittiat demektir. Padişah emirlerine uymak bir mecburiyettir. Ondan kaçınmak mümkün değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin içeriği henüz halkın anlayacağı biçimde yorumlanmış değildir. Cumhuriyet’in erdemi, halk iradesi olduğu söylenmiştir. Ama bunların sahibi açısından ne anlama geldiği söylenmemiştir. Bazı Cumhuriyetçiler, bazı siyasetçiler Cumhuriyet’in bir UYGARLIK PROJESİ olduğunu söylemişlerdir ama nedense bu projenin akılcılığa, bilimciliğe, gerçekçiliğe dayalı olduğu ifade edilmemiştir. Hatta bizim ülkemiz de Cumhuriyet’in "Kimsesizlerin Kimsesi "olduğu da pek dikkate alınmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk Devrimi'nin ilk adımı olmuştur. Bu olay teokratik yönetimden laik devlet yönetimine geçiş demektir. Hatta yalnız laik değil, aynı zamanda akılcı ve gerçekçi bir devlet yönetimine geçiş demektir. Mustafa Kemal kendi özelliği ile halkın realist ve faydacı felsefesini cumhuriyete yansıtmıştır. Bu nedenle bizim Cumhuriyetimiz akılcılık, bilimcilik üzerine oturmuş bir Cumhuriyettir.
Yazının devamı yarınki sayımızda yayımlanacak...
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol