Bir ne var, tuvaletlerinde su olmayisini, büyük isini yaptiginda sulu temizlik yapamayisini açiklayamiyor insan. Avrupa dedigimiz, uygarligin uç noktasini olusturan bu yerde, nasil oluyor da bu yönteme basvuruyor, bu yöntemle yetiniyor, bu yöntemi dogru buluyor koskoca Avrupa toplumu? Bunu da düsünmeden edemiyor insan.
Vur asagi, tut yukari diye diye, Cahit Külebi'yi anlatan kitabi okuya okuya sürüyor gece yolculugu. Neridva nehri kiyisi boyunca Hirvatistan topraklarinda ilerliyoruz. Bu nehir çok derin ve suyu çok temiz. Alabalik bulunuyormus bu tertemiz suda. Adamlar, denizini, nehrini, akarsuyunu, duru suyunu kirletmemeyi önceliyor demek ki. Buralar ayni zamanda mandalinasi bol yerlermis. Adriyatik Denizi kiyilari, Akdeniz ikliminin alabildigine hüküm sürdügü yerler. Bizde Antalya neyse, buralar da o. Saatlerce Adriyatik sahillerinde yol aliyoruz gece bindirdikçe. 21.10'da Hirvatistan topraklarinda, Dubrovnik sehrinde, Importanne Resort otelindeyiz. Temiz, güzel bir otel. 1301 numarali odayi tek olarak almistim. Biraz sonra kapim çalindi. Kayali köyü muhtari Åzükrü dedeyi arkadaslari dislamis. Her nedense onunla kalmak istememisler. Üzülmüs adamcagiz. Alâeddin müdür, benim kapimi çalmayi uygun bulmus. Åzükrü dedeyi oda arkadasi olarak kabul edip edemeyecegimi soruyor. Sözü mü olur! Ne demek! Böylece odamizi Åzükrü dedeyle paylasiyoruz.
Keyifli bir yemek. Rehberimiz Rüstü beyle Vali vekilimiz Erhan beyle birlikteyiz. Söyleserek, dinleserek yiyoruz gece yemegini. Dereköy muhtari Remzi Kasap, memleketten getirdigi Yeni Raki'yi açti. Herkes rakisini sulu içerken, ben bir aralik kocaman bardagima su doldurdum ve susuz raki niyetine kadeh tokusturup söylesiye ortak oldum.
Yemek sonrasi, bilgisayar basina geçtik ve makinelerimizi bosaltmaya çalistik. Fotograf makinemdeki fotograf çekimlerini flas bellegime aldim.
Bu islem sirasinda Aydin Karakoç ögretmen, makinesindeki fotograflarin yari yariya yitirmis, silinmis çekimleri.
Bilgin Günes kardesimiz de ne yapip etmis, makinesindeki fotograflarin tümünü yitirmis.
20 Mart Sali sabahi, yerel saatle 07.00, bizim saatimizle 08.00'de kahvalti basliyor. Kahvalti sonrasi resepsiyonda toplaniyoruz. 9'a kadar türküler söylüyoruz baglamamizla. Söylesiyoruz aramizda. Uyumlu, olumlu bir grubuz. Begeniyorum merkez muhtarlarinin durum ve tutumlarini.
09.30'da otelden ayriliyoruz. Dubrovnik'te geziniyoruz. Erhan Bey ve Bilgin'le birlikte, Dubrovnik faslimizi resimliyor, belgeliyoruz. Tüm özellikleriyle bir Akdeniz sehri burasi. Portakal agaciyla, palmiyeleriyle, kisin yapragini dökmeyen agaçlarin bezedigi bir manzarayla… Ayni zamanda piril piril, tertemiz caddeleri, sokaklariyla, yerlere izmaritin, kagidin, çerin çöpün atilmadigi bir gerçekle, alabildigine Avrupa kenti. "Åzu, bizi basketbolda eleyen Hirvatistan mi bu?" diye sordum.
"Evet! Futbolda da yeniyorlar bizi!" dedi arkadasin biri.
Dogrudur. Bu adamlar bizi pek çok alanda yenerler. Temizlik, görkem, ihtisam, çok eskilere dayanan tarihlerine özen göstererek, sehirlerini, ülkelerini dogal müze gibi koruyarak, temiz giyinerek, bilinçli yasayarak… Bu adamlar bizi gelir gider yenerler. Bir de tuvaletlerine, büyük islerinin ardindan suyu sagladiklari gün çok daha…
Dubrovnik sehrinin Roma dönemindeki adi Ragusa imis.
Yola çiktik. Ilerledigimiz siralar hava alani taraflarindan geçtik. Hava alanina: Zraçna Luka deniyormus Hirvatça. Sirpçada da hava alani: Pristaniste imis.
Alabildigine görkemli, temiz, bakimli Hirvatistan yollarinda ilerleyerek, 12.30'da bitirdik bu ülkeyi. Karadag basladi.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol