Prof. Dr. Doğan Kuban Cumhuriyetin Bilim Teknik ekinde yazdığı bir yazıda "Osmanlı Devleti'nden bize GERİLİK ve CEHALET miras kalmıştır" diyordu. Bunu elbet tarihi bir gerçeğe dayandırıyordu. Biliyoruz ki 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildiğinde Anadolu ve Trakya'da toplam nüfus 12 milyon dolayında idi ve bu nüfusun yüzde 90'ı okuma-yazma bilmiyordu. Çünkü, Osmanlı tebaası okutmamıştı. Medreselerde okumuş olanların ise okumuşluğunun fazla bir önemi yoktu. Zira elde dolaşan kitaplar "El Yazması" idi ve El Yazması bu kitaplar halka ulaşmamıştı. Çünkü sınırlı sayıda idiler. Osmanlı'nın kitap basacak matbaası da yoktu. Oysa Osmanlı Devleti Avrupa'dan matbaayı aldığında Avrupa 280 yıldan beri kitap basıyor ve bu kitapları halka ulaştırıyordu. Matbaa 1440 yılında yeni bir teknoloji olarak Avrupa ülkelerinde hizmete girmişti. Osmanlı Devleti ise matbaayı 1720 yılında, yukarıda yazdığımız gibi, 280 yıl sonra hizmete koymuştu. Böylece ve bu yüzden Avrupa ile Osmanlı Devleti arasında 280 yıllık bir BİLGİ ve KÜLTÜR AÇIĞI meydana gelmişti. Mesela Edirne'de 1500'lü yıllarda matbaayı ilk defa Yahudiler kullanır iken, Kırklareli'nde matbaa Edirne'den en az 350 yıl sonra, 1923 yılında kullanılmaya başlanmıştır.
Osmanlı Devleti matbaayı aldıktan hemen sonra kitap basmaya, bastığı kitapları da halka ulaştırmaya başlamamıştır. Bu süreçte Avrupa ülkeleri 10 milyonun üstünde kitap basıp bunları insanlara ulaştırırken Osmanlı 25 bin kitap basmış, bu kitaplar da birkaç büyükşehir merkezde, kitap okuyanların elinde kalmıştır. Mesela Padişah Abdülhamit döneminde ele alınan eğitim, açılan bir takım okullar çeşitli nedenler ve özellikle savaşlar yüzünden süreklilik gösterememiştir. Açılmışlar, kapanmışlardır. Zaten öğretmen de yoktur, okul binası da yoktur. Düşünebiliyor musunuz Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Trakya'da bir Öğretmen Okulu, bir Lise vardı ve bu okullar Edirne'de idi. Köylerde bütün okullar Cumhuriyetin ilanından sonra açılmışlardır. Mesela Kırklareli'de "İLK" okul Kocahıdır'dır. Ahmet Mithat 1924 yılında açılmıştır. Babaeski'de 1926'da, Lüleburgaz'da 1926'da, Vize'de 1925'te, Pehlivanköy'de 1928 yılında açılmıştır. Cumhuriyetten önce köylerde okul ve öğretmen pek olmadığına göre Osmanlı'nın YENİ TÜRKİYE'ye CEHALET ve GERİLİK bırakmış olması doğaldır. Ama bunu kimse söylemiyor.
Hiç kuşkusuz bugün itibariyle Türkiye'nin en önemli sorunu EĞİTİM, BİLGİ ve KÜLTÜR AÇIĞI'dır. Bu açık giderek büyümektedir. Araştırmalar, anketler bunu göstermektedir. Dünya Bankası eski Başkan Yardımcılarından ve 1970'li yıllarda Nihat Erim Hükümeti'nde Başbakan Yardımcılığı yapmış olan Atilla Karaosmanoğlu bir konuşmasında Türkiye'nin birkaç yüz yıl Avrupa'nın gerisinde olduğunu söylemiştir.
Bu bilgi, eğitim ve kültür açığı nasıl kapanır? Her halde cehaleti öğreten bu eğitimle bu açık kapanmaz. Baksanıza yeni kabul edilen eğitim uygulamaları yüzünden 150 bin dolayında öğrenci okullarını bırakmıştır. Bu ciddi bir sorundur. Üniversite sınavlarında sıfır çeken onbinler ise daha ciddi bir sorundur. Dileriz ki eğitimde üniversiteler de dahil olmak üzere gözden geçirilir, Türk insanının yönünü ve yörüngesini değiştiren etkin ve çağdaş bir eğitim sistemi ortaya konmuş olur. Olmaz ya… Zira bu eğitim sisteminin memlekete ne getirip götürdüğü araştırılmamıştır. Ne diyelim? Görelim Mevla Neyler/Neylerse Güzel Eyler.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol