METİN ÖZEN'E İTHAF OLUNUR...
Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda epey tereddüt ettim. Özellikle başlık olarak hassas, yanlış yorumlamalara açık olabileceğini düşündüm ama...
Mübarek üç ayların içindeyiz. Yaklaşan Ramazan-ı Şerif ile birlikte milletimizin içinde her zaman var olan yardımlaşma duygusu zirve yapacak, hemen herkes büyük küçük bakmaksızın bir yerlere maddi yardımda bulunacak. Günümüzde insanlar yaşadıkları çevrede fitre ve zekat verilecek durumda olan göremez oldular. İslami açıdan bakıldığında gurur verici bir tablo ki zaten amaç sosyal dengeler korunup gözetilmek suretiyle Müslümanlar arasında hasedi ortadan kaldırıp zengin fakir arasında bir gönül bağı oluşturmak, sosyal adaleti tesis etmektir. Bunlar hem dinimizin gereği hem de milletimizin yardımseverliğinin göstergesidir. Millet eliyle yapılanlara çok ta söylenecek sözümüz yok ancak:
Geçenlerde televizyondan duyduğum 'Yeni Bir Sosyal Yardım Paketi Geliyor' başlıklı haber (ne hissettiğimi ifade edecek kelime bulamadığım için diyorum) beni üzdü. Elbette ki bu tür düzenlemeler ve yardımlar devletin görevleri içindedir, ama bana göre sosyal devlet olmanın gereği olarak yapılan bazı yardımlar bırakın sosyal adaleti sağlamayı sosyal dengeleri bozuyor bile. Hayat sürprizlerle dolu ve bizim kapımızı hangisinin çalacağını bilmiyoruz, asla yardımlara karşı olacak değilim ancak işin böyle de bir gerçeklik boyutu var.
Başta rahmetli anacığım olmak üzere; çok çalışan, ömür boyu çalışmaktan gözünü açıp rahat yüzü görmeyen insanlar yanı başındaki bazılarına bakarak 'yan yatan da bir, kıçını yırtan da bir' diye sitem ederlerdi. Onlar çok çalışmayı sadece kendileri için değil çoluk çocuğuna, devletine, milletine faydalı olabilmek, yardıma muhtaçlara yardım edebilmek için düşünürlerdi. Ya ötekiler; onlar günü yaşamanın derdinde, kendilerini bile düşünmezlerken nerede kaldı başkalarını düşünmek.
Yazımı ithaf ettiğim Metin Özen benim askerlik arkadaşım, Karadere köyünden Kırklareli'de oturur, işçi emeklisi. Eskiden evlilik için adaylar tanıtılırken çizilen çerçevede; 'evi var, parası var geliri iyi, arabası yok ama isterse alır, iyi bir adam'. Hep sitem eder bana: 'Herkesi her şeyi yazar da bir tek benim derdimi yazmazsın' diye. Tam hayattaki tüm zorlukları aşıp rahata erdim derken genç yaşta hanımı rahmetli oldu. Şimdi ellili yaşların başındayız Metin yıllardır yalnız. Kızını evlendirdi oğluna hem babalık hem analık yapmaya çalışıyor. O ve onun gibilerin yıllardır bana söylediği şu: Bırakın normal sosyal güvencesi emekli aylığı vs. olanları, 'Üç aylık' ya da 'dul aylığı' denen yardımlar nedeniyle kadınlar artık kendini sosyal olarak güvende hissedip evlenmiyorlar diyorlar. Kadınlarımız belkide kendilerine yıllardır o gözle bakılmasının da etkisiyle olacak ki bu gün artık bir miktar sosyal güvenceye kavuştuklarında evlenmeyi düşünmüyormuşlar, acı. Elbette ki hiç bir kadınımız anamız bacımız maddi imkansızlıklar yüzünden sırf para için, kendini sosyal güvence altında hissetmek için evlenmek zorunda kalmasın, bırakılmasın. Ama hiç bir kadınımız da param var, sosyal güvencem var diye evliliği külfet olarak görüp evlilikten kaçmamalı. Hiç bir erkek te maddi varlığını sosyal güven aracı olarak görmemeli. Kadın olsun erkek olsun; kimi hatıralara saygı duyar onların arkasına gizlenir gülünün üstüne gül koklamak istemez, ilk göz ağrısının yerini hiç kimsenin dolduramayacağına inanır, bunlara can kurban ammaa; iş maddi konulara gelince o yüzden evliliklerin olması ya da olmaması yanlıştır. Hangi sosyal mevki, güvence, yardım bir aile sıcaklığını verebilir ki insanlara. Kim bilir eskiden kadınların büyük bir derdi olan sosyal güvence şimdi erkeklerin daha büyük bir derdi haline gelmiş olabilir. Kadın bir şekilde hayatta kendine yetmeyi beceriyor, erkek galiba o yönden sadece kaba işlere yatkın olduğu için bu gün erkeklerimiz zor durumda. Ama bunlar asla evlilik için veya evlenmemek için sebep olmamalı. Eskiden kadınlar bir şekilde sosyal olarak korunmaya ihtiyaç hissederken zaman içinde meziyetlerini geliştirip kendi kendilerine yeter hale gelmeleri ve devletin, dinin, halkın kadınlara yönelik pozitif ayrımcılıkla onlara yönelik sosyal yardımların artması sonucu bu gün çoğunlukla kadınlarımız kendi kendine yeterken erkeklerimiz adeta savunmasız ve yardıma muhtaç hale gelmişlerdir.
Kendi kendine yetememek ne erkeğin suçudur ne kadının. Yaratılış gereği Allah herkesi farklı özelliklerle güzelliklerle donatmış, herkese farklı görev vermiş. Kadının yapacağı işler ayrı erkeğinkiler ayrı. Dolayısıyla iki yarımdan (bu yarımlık bir elmanın iki aynı yarısından öte, farklı iki yarımdan bir bütündür) bir bütün oluşup aileler meydana gelmiş, gelmeli. Ekonomik sebepler buralarda hiç bir şekilde belirleyici etken olmamalı. Bu yazının hedef kitlesi genel olarak olgun denebilecek yaş gurubu insanlar. İşin bir de onların gençlere örnek teşkil etme boyutunu düşününce sorumlulukları iki kat artıyor.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol