BAŞBAKAN KIRKLARELİ'DE BENİ TAKLİT ETTİ

Geçtiğimiz hafta Sayın Başbakanımızın ilimizi ziyaret etmesi ile tarihi bir gün yaşadık. Özellikle güvenlik önlemleri birçok kişinin ''bu kadarı da fazla'' dediği cinsten di. Fazla olup olmadığını bilemem de her gün bunca entrikanın döndüğü bir dünyada sıkı güvenlik lâzım. Hem biz sevgimizi öylesine abartıyoruz ki; hani küçük çocukları sözde sevme adına çimdik çimdik edip sıkmadık, ısırmadık yerini bırakmayanlar vardır ya; eğer o güvenlik bariyerleri olmasa hiç bir şeye gerek olmadan o izdiham içinde Başbakan ezilir giderdi. Sadece bu Başbakan için geçerli değil, geçmişte de bunun örneklerini gördük.
Çok dikkatimi çeken bir başka olay; ben pek çok zaman olduğu gibi Cuma namazını Büyük Cami'nin avlusunda kıldım, namazı beklerken bir yandan da gözlem yaptım. Başbakanın giriş yapacağı tarafı ve camiyi gören apartmanların balkonlarında insanlar vardı ve bayraklar asılmıştı. Bir balkondan sarkıtılan Atatürk posterli büyük bayrak adeta açılma amacının protesto olduğunu söyler gibiydi. Beraber olduğumuz kayınçomla bunun durum değerlendirmesini yaparken bir yerlerden uyarı mı geldi bilmem, insanlar orada kaldı ama o bayrak yavaş yavaş toplandı, diğer birçok balkonda aynı içerikte daha küçük ebatta bir çok bayrak varken sadece onun toplanması düşüncemizi doğrular nitelikteydi. Aklıma Yunan ve Kıbrıs Rum Kesimi takımlarıyla bizim takımlarımızın yaptığı spor karşılaşmalarında açılan bayrak ve pankartlar nedeniyle yaşanan gerginlikler geldi. Allah aşkına bu ne arkadaş!... Kendi Başbakanımızı, bayrakla, ülkenin kurucusuyla protesto edecek hale geldiysek yazık. Hani o da yanlış ta; siyasi, sembolik, sanal olarak belki olabilir ama vatandaş seviyesinde böyle bir iş benim içimi acıttı. Sade vatandaş değil de bir provokatör olmasını dilerim. İl Milli Eğitim Müdürlüğü binasına da belki de Başbakanın o yoldan geçeceği düşünülerek devasa boyutlarda bir bayrak ve Atatürk posteri asılmıştı, kim niye rahatsız olsun ki...
Ziyaret siyasi açıdan başarılımıydı değil miydi bakış açısına göre değişiyor elbet. Ben kendi adıma başarılı buldum. Ah keşke bu protokolde Belediye Başkanı da olsaydı diye iç çektim (hatta protokolde olmalımıydı, olsaydı ne olurdu diye soruşturdum bile). Sonradan öğrendiğimize göre CHP li eski başkan, yeni aday adayı sayın Kadir Gökçe; Edirne'ye yapılması düşünülen havaalanı projesinin yer seçiminin yanlış olduğu ile ilgili görüşlerini ve bu konuda kendi projesini sunmuş Başbakanımıza, ne güzel... Başkan olsun, aday olsun ne fark eder, sonuçta yapılan işler ilimiz ve bölgemizle ilgili ve herkesin olmasını beklediği şeyler. Belki ben yanlış düşünüyorum ama bir belediye başkanı siyasi kimliğinin dışında sadece bir Kırklarelili Başkan olarak Başbakan'dan ili için özel bir talepte bulunsa çok mu yanlış olurdu acaba? Ben kendi adıma Ergene Platformu'nun da orada olup, nezaketen de olsa bir pankart açıp, duyarlılığından dolayı Başbakana bir teşekkür etmelerini beklerdim.
Nedendir bilmem, o koca hatip hiç te beklediğim gibi kendisini dinleyenleri coşturup heyecanlandıracak yöreye özel bir konuşma yapmadı. Ben kendi adıma yöresel anlamda hiç te tatminkâr olmadım. Zaten o günkü yazım da beklentilerimizi dile getiren açık mektup tu. Ama o, çevre dışında yöreye özel sorunlara değinmeden çözüm süreci ve kardeşliğe vurgu yaptığı klasik bir konuşma yapmayı tercih etti. Elbette ki o konuda söylediklerine katılmamak elde değil ama insan bekliyor işte. Kim bilir belki de öyle alıştığımız, ya da ben eskilerde kaldığım içindir. Hafızamı yokladım da en son olarak, şimdi firari olan Cem Uzan'ın ''mazot bir lira olacak'' vaadiyle, ülke seçim barajını aşamazken ilimizden milletvekili çıkaracak sayıda oy aldığı seçim konuşmasında onun için değil ama oradaymışım. Hani o gözle bakınca Başbakan hata yapıyor gibi geliyor ama hepimiz de onun seçime özel vaatlerde bulunmadığını, mümkün olduğunca seçim ekonomisi uygulamadığını biliyoruz.
Sanıyorum bir telaffuz hatası yaptı; ''Balkan Savaşları'nın 100. yılını kutluyoruz'' dedi, oysa acı ile anıyoruz. Ama asıl acı olan bu vesile ile ardından söyledikleri ve, bu günkü muhalefet anlayışını eleştirme adına verdiği: Edirne'yi işgalden kurtarmak üzere yola çıkan Enver Paşa için; ''buraya Enver gireceğine Bulgar girsin demişler'' örneğiydi. Ben bunu ilk duydum, doğruysa çok acı çok yazık.
İnanın bazen tuttuğum yazı notlarımı ben yazmadan başkası (mesela bir bakan) o konuda çok benzer şeyler söylediği için kullanamıyorum. Çok olmadı benim bu köşede ''Kırklareli Dereleri Aksa Açıktan Aksa'' başlıklı yazımda Haliç ve Ergene örneğini vermem. Geldi Sayın Başbakan da bu konuda nerdeyse bire bir benim gibi konuştu. İyi de arkadaş ben kendi halimde, kendi kendine düşünen yazan bir garibanım. Sayın Başbakan'la fikirlerimiz, sözlerimiz örtüşüyor diye ben düşüncelerimi yazdığım zaman bunun ardında illâ ki başka bir şey mi olmalı...
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. sedat karacaduralıoğlu 14 Aralık 2013 Cumartesi 11:48:17

    1950-1960 yıllardabaşbakanc.başkanı ile veya ilçeye yollar bayraklarlataklarla süslenir ve coşkuyla karşılanırdı.1973 yılında c.başkanı fahri korutürk çanakkaleye geldi denizden gemiyle geldi bütün iskele meydanı kırmızı halılarla kaplandı büyük bir halk kalabalığı vardı vapurdan indi yaya olarak 1 km.lik yolu halk ile beraber yürüdü kalacağı ordu evine gitti şimdi başbakan.c.başkanı geliyor ülkenin başbakanıc.başkanı değil bir partinin adamı gibi geliyor iktidar partisinin bayrakları ile şehir donatılıyorgelen başbakan.c.başkanı halkı kucaklamayıp muhalefete yükleniyor kendi partisini övüyor. resmi görevle açılışlarda bulunacakların parti kimliğini çıkarması gerekir .eğer çıkarmazsa ülkenin değil parti yandaşlarının adamı olur ve diğerlerinden saygı görmez saygı zorlaişkenceylehapisle olmaz sevgi ile olur .artık ülkemizde zor olur