BELEDİYE BAŞKANLIĞINA ADAY OLANLARIN ŞEHRİ TANIMA SORUNU

Bizde siyaset mesleğini bilmeden siyaset yapmadan aday olanlar çoktur. Siyasi hayatımızda böyle bir gelenek vardır. Batı demokrasilerinde ise siyasete atılacaklar önce siyaset yaparak bilgi ve deneyimlerini arttırmaktadırlar. Bu takdirde seçildiklerinde az buçuk siyasete, siyaset yapmaya alışmışlar, bilgi sahibi olmuşlardır. Yinede hiç siyaset yapmamış olmaktan iyidir.
Belediye Başkanlığına, Belediye Meclisine aday olacakların şüphesiz ki yaşadıkları şehir hakkında bilgi sahibi olduklarını düşünmek gerekir. Ve önce şehrin ne olduğunu biliyorlardır. Şehir büyüyor mu, büyümesi durmuş mu, şehrin tarih ve kültür dokusu ne haldedir? Aday olmuş bir kimsenin bunları bildiği farz edilir. Bilmiyorsa söyleyecek bir şey yoktur.
Geçenlerde bir yazarın Kent Toprakları üzerine bir yazısını okurken şehri tarım ve hayvancılık yapılmayan yer olarak tanımlıyordu. Bu demektir ki şehirlerde sanayi üretimine yer vardır da tarım ve hayvancılık yapmaya yer yoktur. Şehirde yaşayanlar şayet aynı zamanda tarım ve hayvancılıkta yapıyorlarsa onların yaşadığı yer ŞEHİR değil, KASABA'dır. Görülüyor ki bir şehrin insanlarının nelerle meşgul oldukları şehrin kasaba olup olmamasına etkendir. Devlet kurum ve kuruluşlarının olması ya da olmaması bir yerin şehir olup olmamasında belirleyicidir. Devletin büyük kurum ve kuruluşları yanında orada sanayi tesisleri de vardır.
Yazar Hilmi Yavuz şehrin tanımında daha değişik özellikler bulunduğunu söylemektedir. Ona göre bir başka şehir vardır, ona MEDENİ ŞEHİR denir. Bir başka şehir türü daha vardır ki ona da MEDENİYET ŞEHRİ denmektedir. Yanlış anlamıyorsam Hilmi Yavuz Medeni Şehrin eğitimi ve kültürü yüksek şehir olarak tanımlamak istemektedir. Medeni Şehir ise uygarlık üreten şehirdir. Bu tanımlamalara göre ülkemizde ŞEHİR dediğimiz çok yer aslında şehir değildir. Örneğin Kırklareli şehir değildir. Şehirleşme sürecinde olan bir yerdir. Uygarlık üretmeye başlamıştır. Tarım kesiminde çalışanlar azalmakta, buna karşılık bürokrasi ve sanayi kesimi yoğunluk kazanmaktadır.
Hilmi Yavuz bir zamanlar Cumhuriyet Gazetesinde yazıyordu. Şimdi Zaman Gazetesi yazarları arasında. Bildiğim kadarı ile de Boğaziçi Üniversitesinde öğretim üyesidir. Şairliği de vardır. Onun şehir türleri üzerine bir tespiti de "kırsaldaki akrabalık ilişkileri şehirlerde hemşehrilik münasebetlerine yerini bırakmıştır." Bu bilgi ve tespitin ışığında yaşadığımız şehirlerin insanlarına baktığımızda bu hemşehrilik münasebetlerini açık ve seçik biçimde görürüz.
Şehirlerin " Büyüme Olayı" vardır. Şehirler yatay ve dikey olarak büyürler. Mesela Trakya İlleri yatay büyüyen şehirlerdir. Ancak yatay büyüyen şehirlere hizmet götürmenin maliyeti yüksektir.
Sorun sadece bunlar değil bir şehri tanımak için. Şehrin başka özellikleri de var. Şehir her gün makyaj yapılmasını ister. Çünkü o canlı bir organizma gibidir. İnsanlarla hareket halindedir. Şehirlinin kültürü yaşadığı yere yansır. Şehirde oturanların kültürü neyse, nasılsa şehrin kültürü de öyledir. Şehrin parklarına, cadde ve meydanlarına, bağ ve bahçelerine, evlerin balkonlarına, insanların ilişkilerine baktığımız zaman insanların kültürünü görürsünüz.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol