BUNCA YARIŞ NE İÇİN VARIŞ NEREYE -3-

Sadece ziraat odası anlamında da söylemiyorum. Kendi köyümde hiçbir şey yapmadan, hatta var olanları yok eden birinin yaklaşık yirmi yıl muhtar olabildiği gibi: Seçmenlerin al gülüm ver gülüm misali başka platformlarda yapılan işler için vefa borcu veya intikam duygularıyla oy kullanmaları ne ülkeye ne bireylere bir şey kazandırmaz. Seçim sistemimiz, seçim kazanma sistemimiz değişmeli, bu sistemden bize hayır gelmez. Seçimler genel merkezlerin, belli merkezlerin belirlediği adayların yine aynı yöntemle belli bir proje kapsamında belirlenmiş delegeler tarafından onaylanması şeklinde olmamalı. Seçmen ve delege bağımsız, bilgili olmalı, sorgulamalı, yargılamalı, gerektiğinde hesap sormalı, oylarıyla cezalandırmalı. Kimsenin adamı olmadan herkesin adamı oldum. Geçen dönem hiç bir beklentim olmadan kayıtsız şartsız destek verdiğim mevcut yönetimden hiçbir beklentim, kimseye de gönül borcum olmadı, olsa olsa alacağım olur ki; onu da ben beklemem. Sorsanız tek yönetim kurulu üyesini tanımaz, yapılan bir tek icraattan haberi yok; ama biz yöneticilerimizden ve yapılanlardan memnunuz der, noktayı koyar. ''Nerde cin nerde şeytan'' derler ya: Ovadaki çiftçi kardeşlerimizin bahçesindeki tarım aletlerinin bazılarının ne işe yaradığını değil adını bile bilmem sormak zorunda kalırım, ama seçimlerde belirleyici rol oynarım.
Yaptığım doğrumudur yanlış mıdır bilemem de ben buyum işte. Yalan söylemek benim işim değil, doğruyu anlamak takdir etmek herkesin işi değil. Seçimlerde açıkça rengi belli olmayanlar genellikle ne Ali'ye ne Veli'ye yaranamazlar. Yaranmak gibi bir derdim de yok ama, ben bu seçimde açıkça kimseye söz vermedim, konuşan herkesi dinledim, aklıma vicdanıma danıştım, güvenen güvenir güvenmeyene saygım var. Ziraat odasında yönetim anlamında ciddi bir değişim olması gerektiğini söyleyen çok, ama bunun için gereğini yerine getiren yok gibi. Yönetim anlamında asla ana parçası olamayacağım yönünde kanaatim oluşan bu sistemin yedek parçası hatta aksesuarı olmanın ne kadar gereği var diye de kendimi sorguladım. Bu kavganın içinde açıkça şu ya da bu tarafın saflarında olmak çok ta anlamlı gelmiyor açıkçası. Çünkü tabiri caiz ise genel anlamda dere geçildikten sonra kimsenin kimseyi pek tanıdığı yok. Göz kamaştırıcı sahte şöhretler misali seçim atmosferinde yıldızlaştırılan bazıları seçimden sonra gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu açıdan baktığımda; bana yar olmayan devrin sultanına vezir olsam ne, dalkavuk şaklaban olsam ne olur. Aslolan mevcut devri hepimize yar haline, var olan devri daimi değiştirip faydalı hale getirebilmektir. Küçük yerlerdeki seçimlerde ortada durup açıkça renk belli etmeyenler dışında genellikle oylar adeta tek tek sayılıp hesaplanır da; iki yüzlü davranan, davranmak zorunda kalanlar yüzünden bu hesaplar üç ya da beş ama mutlaka şaşar, bu seçimde de öyle olmuş, kendini gizlemeyi başaranlar olmuş ama benim gibiler potansiyel suçlu ilan edilir.
Peki kimdir gerçek dost? Kayıtsız şartsız her yaptığınıza alkış tutarak sizi gereksiz yere bir büyüklük havasına sokanlar mı, yoksa zamanında gerekli eleştirileri yapıp sizi doğru yola sevk etmeye çalışanlar mı? Belki biz insanlar olarak bunu kaldıramıyoruz, gerçek dostun zamanında eleştiriler yapan olduğunu algılayamıyoruz ama; özellikle kalabalık yerlerde toplum hayatında insanı çok zor durumda bırakan; açık unutulmuş bir pantolon fermuarı, iç çamaşırı gösterecek şekilde sökülmüş pantolon, etek, kazara yüze yapışmış yemek kırıntısı, burun akıntısını vb. kişiye söylemek insanı bir an için utandırabilir ama o durumda devam etmesini önler, kişiye bilerek ya da bilmeyerek yaptığı yanlışları, eksikleri anlayıp düzeltme şansı verir de; eleştiri yapan kadar eleştirilenin de o eleştiriyi algılayacak seviye de olması gerekir ki; yerini bulsun, faydalı olsun. İsimlerini şimdi hatırlayamadığım iki İslâm büyüğünden yöreye yeni gelmiş olanı; burada nasıl yaşıyorsunuz diye sorup: Bulduğumuzda yiyoruz, bulamadığımız da Allah'a şükrediyoruz cevabı alınca: Bizim Horasan'ın köpekleri de öyle yapıyor, aslolan bulduğunuzda ihtiyacı olanlara vermek, bulamadığınızda şükretmektir der ve bir anlamda ''köpek'' dediği muhatabının beğenisini kazanır. Onlar ki birbirini dünya gözüyle görmeleri çok zor olan uzak coğrafyalarda yaşıyorken bu düşünce yapısına sahiptiler. Ama onlar gönül insanıydı, gönül gözüyle görürdü. Ya bugün? Bugün kusur eleştirende mi, eleştirilende mi, yoksa herkes kendinden şüpheli ondan mıdır bilemem, dostlarımızı eleştirmek gerçekten zor. Ne eleştiren eleştirinin dozunu, ne eleştirilen eleştirenin sözünü anlıyor. Biri eleştiri adıyla hakaret ediyor, diğeri kendisini doğru yola sevk edecek sözleri hakaret olarak algılıyor. Bu iletişim çağında anlamak mümkün değil, hatta aynı aile içinde eşler, kardeşler, çocuklar, ebeveynler arasında bu iletişimsizlik hoşgörüsüzlük... Anlamak mümkün değil; bırakınız gördüğünüzü direkt olarak söylemeyi; bazen ima etmeye bile korkar olduk. Bir de bilerek isteyerek yanlış yapanlar oluyor ki onlara söylenen sözler de boşa gideceği için söylemeye değmiyor, gerek kalmıyor.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol