Ulusal Bagimsizlik ve Özgürlük Savasi’nda Türk halki Mustafa Kemal önderliginde yalniz iç ve dis düsmanlari yenmekle kalmadi, ayni zamanda Osmanli’dan devren gelen bir eski zihniyetle birlikte bütün geriliklerle, yoksulluklarla mücadelenin de yolunu açti. Bu baglamda Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ve Çocuk Yuvalari’nin kurucu, Mustafa Kemal’in yakin çevresinden Kirklareli Milletvekili, Istiklal Madalyali Dr. Fuat Umay, “Biz Istiklal Savasinda düsmanla birlikte hastaliklari da yendik” der. Buna, ünlü Milli Egitim Bakanlarindan Hasan Ali Yücel “ARAP RUHUNU” da yendigimizi ekler. “ÇILGIN TÜRKLER” kitabinin yazari Turgut Özakman ise, geçenlerde Cumhuriyet Gazetesinde, “Cumhuriyet Öncesi”nde halkin ve ülkenin ne durumda oldugunu anlattiktan sonra, bugün “CUMHURIYETIN NERESINDEYIZ” diye sorar, Cumhuriyetin devraldigi Yeni Türkiye’nin kosullariyla ilgili su bilgileri verir:
“Cumhuriyet öncesi bugünkü Türkiye topraklarinda 42 bin köy vardi, fakat hiçbirinde okul ve ögretmen yoktu.”
“(Onbir milyonluk nüfusun) içinde okur yazar orani erkeklerde yüzde 7, kadinlarda binde 4 idi.
“Tüm Osmanli Imparatorlugunda ki on milyon kilometrekare topraga, 60 milyon nüfusa ulasmistir. Bir devlette okuyan kiz sayisi 500, lisede okuyan kiz ögrenci sayisi ise 250’dir.”
“Nüfusun her dört kisisinden biri Trahom, Frengi ve Verem hastasidir ve bu hastaliklar yaygindir. Zengin çocuklari bile veremden patir patir ölmektedirler. (Insan ömrü en çok 35-40 yildir).”
“Kisi basina milli gelir 4 lira, devletin kisi basina yaptigi harcama ise 50 kurustur.”
“Açlik ve yoksulluktan Türk insaninin fizik yapisi ufalmis, cilizlasmistir. O kadar ki, Birinci Dünya Harbinden sonra genç ve yasli olduklarina bakilmaksizin 45 kilo gelenler askere aliniyorlardi.”
“Osmanli Devletinin 3 bin 800 km, demiryolu vardi ama bir metresi bile bize ait degildi. Edirne-Istanbul Demiryolunu Fransizlar isletiyorlardi. 1912 Balkan Savasi sirasinda bu demiryolunu kullanmamiza izin vermedikleri için Balkan Savasi’nda birçok yarali askeri Istanbul’a tedaviye göndermek mümkün olmamistir.
“Birakin iktisatçi ve maliyeciyi, yetismis makinistimiz bile yoktu. Olanlarin neredeyse tamami Rum ve Ermeni idi. Kurtulus Savasi’nda subaylar bu Ermeni ve Rum makinistlerinin kafalarina silahlari dayayarak trenlerin sefere çikmalarini sagliyorlardi”.
Ve zannetmeyin ki ülkenin yoksullugu, fakirligi bu sayilanlarla sinirliydi. Ülkenin baska dertleri, baska sorunlari da vardi. Atlari nallayacak Nalbant, hastalara verilecek bir Aspirin, köylere, kasabalara gidecek yol dahi yoktu. Bütün yollar toprakti. Insanlar derelerden, göllerden, kuyulardan su içiyorlardi. Çamasirlar sabun yerine kil topragi ile yikaniyor, kazanlarda kaynatilmak suretiyle kirden arindirilmaya çalisiliyordu. Ekmege bulgur, Kara Ekmege ise Beyaz Ekmek katik ediliyordu. Gece evlere karanliklar çöküyordu. Kahveler Bes Numarali lâmbalarla aydinlatilmaya çalisiliyordu. Mustafa Kemal 1930 yilinda Istanbul’dan Alpullu’ya trenle 12 saatte, Alpullu’dan Kirklareli’ne (ki 50 km yolu) üç saatte gelebilmisti. En lüks tasima araci demir tekerlekli talikalardi. Yani at arabalariydi. Basbakan Ismet Inönü’nün oturdugu Basbakanlik Evi’nin çatisi akiyordu. Milletvekilleri mecliste yemeklerinde et yüzü görmüyorlardi. Meclisin ilk yillarinda Mustafa Kemal bile Ankara bakkallarina borçlanmisti. Daha sayayim mi? Bu kadari bugünü anlamaya yeter saniyorum. Ancak derimki Türkiye’de Osmanliliga özenenler bu gerçekleri unutmasinlar. Yeni Kusaklar da bugünkü Türkiye’yi geçmisin isiginda anlamaya çalissinlar. Türkiye bu sartlarin içinden çikmis, düsmanlarin elinden alinmistir. Bu nedenle bu ülkenin insanlari o yurtsever, namuslu insanlarin torunlari olduklarini, minnet borcu bulunduklarini unutmamalidirlar. Tabii biraz onlara saygilari varsa..
nazifkaracam@gazetetrakya.com
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol