"BÜTÜN PEYGAMBERLER AYNI İMANI BİLDİRDİ"

Rabbimizin bize bahşettiği en büyük nimetlerden biri de akıl nimetidir... Ancak akıl, tek başına bir şey yapamaz, onun da ermediği şeyler vardır ve çoktur. Bunu yüce Rabbimiz bildiği için, bizlere acıdı ve en büyük nimet olarak bizlere peygamberler gönderdi, kitaplar indirdi...
Aklımıza kalsaydı; iyi ile kötüyü, hayır ile şerri nasıl ayırt edebilecektik, gözlerimizle göremediklerimizi nasıl tanıyacaktık? Mesela: İmanın şartlarından biri olan meleklere imanı, nasıl elde edebilecektik? Rabbimizi ve O'nun sıfatlarını, kıyamet gününü, tekrar dirileceğimizi ve yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimizi onlar bildirmese idi, aklımızla nasıl kavrayabilecektik?..
Peygamberlerin sayısı yüz yirmi dört binden fazla, bunlardan üç yüz on üçü resuldür. Hepsi imanın altı şartını (yani Amentü'yü) kavimlerine bildirdiler, bunlara iman etmeye onları davet ettiler. Bunun içindir ki; bu peygamberlerin birini inkâr, hepsini inkâr demektir.
Nuh aleyhisselam asırlarca kavmini imana davet etti. Bu uzun sürede yalnızca 80 civarında kişinin imanla şereflendiği rivayet olunmaktadır. Dokuz yüz elli yıl onlara mühlet verilmesi, yüce Rabbimizin en büyük ihsanıdır. Kullarına azap vermek istemiyor, ebedi saadete kavuşmalarını arzuluyor. Yoksa onlara bu kadar uzun süre tanınmazdı...
Ad kavmi Hud aleyhisselamı, Semud kavmi Salih aleyhisselamı, Lut kavmi Lut aleyhisselamı inkâr ettiler. Bunlar için de ayrı ayrı "peygamberleri inkâr ettiler" ifadesi Kur'an-ı kerimde geçer.
Bütün peygamberlerin aralarında ayrılık olmaksızın bildirdikleri hususlar şunlardır:
1- Bizleri ve bütün kâinatı yaratan ve yaşatan Rabbimizin varlığına ve birliğine iman etmek, O'ndan başkasına tapmamak, insanların kendi elleriyle şekillendirip meydana getirdikleri ve kendisine dahi faydası olmayan taşlardan, ağaçlardan medet ummamak, onlardan bir şey beklememek...
2- Rabbimizin emirlerini, neleri yapmamızı, neleri yapmamamızı bildirdiler. Nasıl hareket edersek Cennete veya Cehenneme gireceğimizi öğrettiler...
3- Yaratılış gayesini onlardan öğrendik. Yerde ve gökte ne varsa hepsi bizim için yaratılmış, bize hizmet etmektedirler. Bizi de O'nu tanıyıp O'na ibadet etmemiz için yarattığını bildirdiler.
4- Yaşamakta olduğumuz bu dünya hayatının geçici olduğunu, bir imtihan salonu olduğunu öğrendik. Gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu yine o mübarek zatlardan öğrendik.
Sevgili Peygamberimizin sünnet-i seniyyesini öğrenip tatbik edebilene ne mutlu...
SUAL: Çeşitli dünyevi sıkıntılarımızdan kurtulmak için nasıl dua etmelidir?
CEVAP: Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, her şeyi sebeple yaratır. Bir şeye kavuşmak için bu şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapmak lazımdır. Her şeyin yaratılmasında müşterek olan manevi sebep, sadaka vermek, yetmiş kere (Estagfirullah min külli mâ kerihallah) duasını okumaktır. Bu iki manevi sebep, maddi sebepleri bulmaya da yardım eder. (Seadet-i Ebediyye s.652)
Kalbi temizlemek, dünyada ve âhırette saadete kavuşmak, dertlerden, belalardan, hastalıktan, düşman şerrinden, büyü ve cin çarpmasından kurtulmak, nimetlere kavuşmak için her Müslümanın her gün kalb ile tövbe etmesi ve bu tövbeyi söylemesi lazımdır. Bunu söylemeye istiğfar denir. Çok istiğfar okumalıdır. İslamiyet'e uyanın duaları muhakkak kabul olur. İstiğfarı ve bütün duaları, manasını düşünmeden, temiz kalb ile söylemezse, yalnız ağız ile söylerse hiç faydası olmaz. İstiğfarı ağız ile üç kere söyleyince temiz kalb ile de söylemeye başlar. Günah işlemekle kararmış olan kalbin söylemesi için, ağız ile çok söylemek lazımdır. Haram lokma yiyenin ve namaz kılmayanın kalbi simsiyah olur. (Hak Sözün Vesikaları s.125)
Hadis-i şerifte, (Kıyamette sayfasında çok istiğfar bulunanlara müjdeler olsun) buyuruldu. Muhammed Masum-i Farukî hazretleri, ikinci cildin 80. mektubunda, (Belalardan, sıkıntılardan kurtulmak için istiğfar okumak çok faydalıdır ve tecrübe edilmiştir. Ölümden başka her dertten kurtarır. Eceli gelenin de ağrısız, sıkıntısız ölümüne yardım eder. Her sıkıntıdan kurtaracağı ve rızkı arttıracağı hadis-i şerifte bildirildi) buyuruyor. İstiğfarı ve duaları abdestli okumak müstehaptır. (Seadet-i Ebediyye s.65, 110)
Her insana her iyiliği, her rahatlığı gönderen ve her derdi, sıkıntıyı gönderen Allah'tır. Nimet gelince şükretmeli, dert gelince istiğfar ve sabretmelidir. Dertler, nimetin kıymetinin anlaşılmasına sebep olur. İstiğfarın ve sabrın sevabı pek çoktur. Dünyadaki dertler, âhırette çok sevap verilmesine sebep olmaktadır. (Mektubat Tercümesi s.2)
Ahmed Namıki Cami hazretleri Miftah-ün-necat kitabında buyuruyor ki: Bir kimse tövbe ve istiğfar eder, şartlarını da yaparsa her geçtiği sokak ve her oturduğu yer iftihar eder. Ay, güneş ve yıldızlar, onun için dua eder. Kabri Cennet bahçesi olur. Tövbe kalb ile, istiğfar söylemekle olur. (Namaz Kitabı s.191)
İstiğfar etmek, (Estagfirullah min külli mâ kerihallah) veya kısaca(Estagfirullah) demektir. Bunun manası, (Yâ Rabbî! Beğenmediğin şeylerden birini yaptım ise beni affet! Yapmadıklarımı yapmaktan da koru!) demektir. (Herkese Lazım Olan İman s.259)
SUAL: Halk arasında bazı kimseler için, "onun imanı çoktur" gibi sözler söyleniyor. İmanın artması, çoğalması ve azalması olabilir mi?
CEVAP: İman, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan, Peygamber efendimizden gelen haberlere inanmak ve inandığını söylemek demektir. Her lisan ile söylemenin caiz olduğu, Dürr-i yekta kitabında da yazılıdır. İbadetler imandan parça değildir. Fakat imanın kemalini arttırır ve güzelleştirir. İmam-ı a'zam Ebu Hanife hazretleri, "İman artmaz ve azalmaz" buyuruyor. Çünkü iman, kalbin kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan bir inanışa inanmak değil, zan ve vehim denir. İmanın kâmil veya noksan olması, ibadetlerin çok ve az olması demektir. İbadet çok olunca, imanın kemali çok denir. O hâlde müminlerin imanları Peygamberlerin imanları gibi olmaz. Çünkü bunların imanları, ibadetler sebebi ile kemalin tepesine varmıştır. Diğer müminlerin imanları oraya yaklaşamaz. Her ne kadar, her iki iman da, iman olmakta ortak iseler de, birincisi ibadetler vasıtası ile başka türlü olmuştur. Sanki aralarında benzerlik yoktur. Müminlerin hepsi, insan olmakta Peygamberler ile ortaktır. Fakat başka kıymetler, üstünlükler bunları yüksek derecelere çıkarmıştır.
* * *
SUAL: Peygamber efendimizin vefatından sonra, ilk Müslümanlar arasında meydana gelen harplerin sebebi ne idi?
CEVAP: Eshab-ı kiram arasındaki muharebeler iyi niyetlerle, güzel sebeplerle yapılmış olup, inat ve düşmanlık ile değildi. Çünkü onların hepsi Peygamber efendimizin sohbeti ile, hırs, kin ve düşmanlık gibi şeylerden temizlenmişlerdi. Her biri kendi ictihadına göre hareket etmiştir. İctihadı doğru olanlara iki veya on sevap, isabet etmeyenlere de bir sevap vardır. O hâlde doğruyu bulmaya çalışıp da bulamayıp yanılanlarına da doğru olanlar gibi dil uzatmamak lazımdır. Hazret-i Ali kendisinden ayrılanlar için, "Kardeşlerimiz bizden ayrıldı, onlar kâfir, fâsık değildir. Çünkü ictihatlarına göre hareket ediyorlar" buyurmuştur. Peygamber efendimiz de, (Eshabıma dil uzatmaktan sakınınız!) buyurmuştur.
Eshab-ı kiramın hepsini büyük bilmemiz ve hepsini hürmetle, iyilikle anmamız lazımdır. Çünkü Eshab-ı kiramı sevmek, Peygamber efendimizi sevmekten ileri gelir. Eshab-ı kirama düşmanlık, Peygamber efendimize düşmanlık olur. Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri buyurdu ki:
"Eshab-ı kirama hürmet etmeyen bir kimse, Muhammed aleyhisselama iman etmiş olmaz."

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol