Geçenlerde bir yerde Kirklareli'nin merkez köylerinden Kadiköylü bir yurttasla tanistim. Üç kisiydik. Söz döndü dolasti köylünün yoksullugu konusuna geldi. Ve bizi sasirtan su cümleyi dile getirdi: "BU SIRALAR FAKIR OLMAK IYI" dedi. Åzasirdik. Bir köylünün agzindan fakirligin savunulmasini gerçekten sasirtici bulduk. Bunu bir aydin kisi söyleseydi FAKIRLIK EDEBIYATI yapiyor derdik. Öyle düsünmek aklimiza gelirdi. Aslinda aydinlarin, yazarlarin fakirlik edebiyati yaptiklari yoktur. Söyledikleri halk kesiminde yoksul olanlarin sorunlaridir. Yurttasimizin kastettigi ise devletin yoksul insanlara dagittigi ve giderek yayginlastirdigi Sosyal Yardimlar kapsaminda olan kömür, yiyecek maddesi ve beyaz esya idi.
Batili ülkelerde sosyal devletin bu tür yardimlari var midir bilmiyorum. Ancak ileri ülkelerde de yoksullarin himaye edildigi bilinmektedir. Fakat ramazanlarda, diger zamanlarda yoksullarina kömür, gida, beyaz esya gibi yardimlar yaptiklarini sanmiyorum. Çünkü bu tür yardimlar çagdas bir görüntü yansitmiyor. Yardimlarini yoksullara para seklinde yaptiklarini düsünüyorum. Atalarimiz "YOKSULLUK ATEÅzTEN GÖMLEKTIR" demisler, aci çektiren bir olay, bir yasam biçimi oldugunu dile getirmek istemislerdir. Ancak su bir gerçek ki yeryüzünde her zaman yoksulluk vardir. Her ülkede yoksul kesim bulunmaktadir. Biz de devletin istatistik kurumu Türkiye'de 20 milyon dolayinda yoksul insan oldugunu açiklamistir. Bunlar daha ziyade kentlerin varoslarinda, köylerde yogunlasmaktadir. Bir dönem Türkiye'de yazarlar yoksullugu çok islemisler, çokça dile getirmislerdir. Yoksul insanlarin hikayesini anlatan kitaplar yazilmistir. Bu tür yazilar ve söylemler iktidarlari, hükümetleri rahatsiz etmistir. Bizim ülkemizde de bu söylemlerden rahatsiz olan hükümetler görülmüstür. Ancak konu insanin yasami olunca bu konuyu anlatmak, yazmak bitmemistir. Bitecegi de yoktur. Çünkü YOKSULLUK, edebiyatin, roman yazanlarin önemli bir konusudur.
Yillar önce okudugum Güney Amerikali bir yazarin ÇÖPLÜK adli romani vardir. Geçenlerde bu romanin filmi yapildigini okudum. Romandan çok etkilenmistim. Çöplüklerde dolasanlari, yani yoksullari anlatiyordu. Roman da çöplükte bulunan bir Hatira Defteri'ne yazilmislarla basliyordu. Bir yerde "ÇÖPÜN FAKIRSE SEN DE FAKIRSIN'' diye yaziyordu.
Åzüphesiz yoksulun çöpü ile zenginin çöpü arasinda fark vardir. Fakirden daha az çöp çikar, daha kalitesiz çöp olur ve bunun ekonomik degeri zenginin çöpüne oranla daha düsüktür. Kalitesi düsük çöpü ekonomiye dönüstürmek zordur. Bizim yasadigimiz yerlerde çöp bidonlarinin yanindan geçerken bir bakarsaniz zengin çöpü ile fakirin çöpü arasindaki farki görürsünüz. Bu konuya bir baska yazimda ayrintilari ile girecegim için sözü uzatmak istemiyorum. Köylünün de simdi geçer akçe olan yoksulluk yardimini gönül rahatligi ile kabullendigini sanmiyorum. Ancak bizim insanimizin yardim yapmayi sevdigi gibi yardim almayi da sevdigini unutmamak gerekir. Özellikle devletten gelen yardimi reddetmek gibi bir hareketimiz söz konusu degildir. "Ne geldi, hos geldi" deriz.
Sonuç itibariyle, ailesinde zenginligi, yoksullugu görmüs, yasamis biriyim. Devletin yoksullari, çaresizleri korumasini yararli, Sosyal Devletin bir görevi olarak bulurum. Ancak bunun siyasi istismarini, oya dönüstürülmesini asla dogru bulmam. Fakat ne yazik ki böyle olmuyor.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol