Başka bir pencereden hayata bakış

Hayatı anlatırken çoğu kez, hayat denen bu uzun yolda… diye yol örneği ile başlarlar uzun anlamlı sözlerine…
Skolyozlu biri için hayat bir labirentten farksızdır. Oda oda , Yavaş yavaş  gezersin. Her defasında mutluluk oyunu oynarsın. Ben o aşamaları aştım, alıştım desen de dönüp dolaştığın labirentinde bir an duraksasan, hep aynı yerde takıldığını fark edersin. Skolyozunun seni hiç bırakmadığını, hiç de özgür olmadığını anlarsın. Bağımsızca yaşadığın hayatında, büyük bir Bağının olduğunu düşünürsün. Ve yine buğulanır her an yaşlı gözlerin. Akmasına izin vermezsin çoğu zaman gözyaşlarının çünkü kendini hemen toplamayı öğrenmişsindir. Kendi kendinin psikoloğu olursun. O an çoğu insanın yapamadığını yapar, daha sıkı sarılırsın hayata. Hırslanır, daha büyük azimle çizersin hedefini.
Tebessüm ederken bile hüznün saklıdır gülüşünün arkasında. Her ne kadar pırıltılı baksan da, gözlerin ne kadar ışıltılı parlasa da sadece sen duyarsın o çığlığı.
En mutlu anında bir an dalar gidersin sessizliğe.  Düşüncelerinle kapana sıkışmışsındır. Boğulursun. Ve dayanamazsın. Sessiz sessiz damlalar akmaya başlar yüreğine. Bunu öyle çok yaşarsın ki, bazen farkında olmadan asılır yüzün, ve omzuna uzanan elle silkinir kendine gelirsin.
   Bazen bir filmin başrolü olursun. Yada bir şarkının ilhamı… kendini en güzel giysilerle hayal edersin.  Aklının köşesine yazdığın o tisörtle, o elbiseyle…  elini kolunu sallaya sallaya gezersin o gezemediğin yerlerde. Bunun hayali bile mutlu eder seni, tebessüm ile uyanırsın düşlerinden.
Bazen özenirsin…
Kalabalıkta en ön sıralara geçmek istersin. Ama sırtın kalabalığa dönük olmalı. İlk defa kendini sıkmadan, ilk defa etrafın bakışlarına aldırmadan rahat rahat topluluk nereyi izliyorsa orayı izlemek istersin. En güzel giysilerini giyip (bunlar kamufle edici giysiler değil ama) yorulup düşene kadar insanlara karışmak, onlarla yürümek istersin. Özenirsin… tiyatrolarda '' bende bu başrolü oynardım, bu role girerdim, hatta daha güzelini yapardım'' dediğin anlar olur… Ama sen sadece izlersin. Görmek istediğini kendi içinde yaşarsın hep ve zamanla küçük şeylerden bile mutlu olmayı öğrenirsin.  Ama en önemlisi var olanla yaşamayı öğretir hayat.
   Ne kadar alışsan da skolyozuna, aslında her zaman içinde bir uktedir skolyozsuz yaşamak… Aşık olursun sevildiğini bilirken bile korkarsın. Sevgilin tanımlıyordur seni.  Ama sen ne olursa olsun her zamanki gibi kendini en kötüye hazırlar, onu yaşarken aynı anda onsuzluğa alıştırırsın kendini.  Çünkü eğer bir gün gidecek olursa, herkesin yaşadığı ayrılık sancısından çok daha büyük bir sancı çekeceğini bilirsin, Çünkü o skolyozunun boşluğunu kapatan tek kişiydi.
Ne kadar umutsuz görünse de durumun, her zaman küçük bir umut saklıdır yüreğinin köşesinde. Hep o kışın arkasındaki baharı beklersin. Sabredersin. Mükafatımı alacağım umuduyla sabredersin. Ve şöyle dersin '' bir gün bu hastalığı atlatırsam dünyanın en şükürlü insanı ben olacağım. En iyi insanı, en mutlusu olacağım. Küçücük şeyleri asla dert etmeyeceğim. Hayatın kıymetini en iyi bilen ben olacağım.'' Ve bunları söylerken bile mütevaziliğine sen bile şaşırır çok şey istemiyorum ki dersin. O an bile içine akmaya başlar yine gözyaşların.  Aslına bakarsınız bunca yazdığım şey size açtığım iç dünyam yada bilinçaltım. Normalde skolyozumu çok fazla dert etmem ya da artık gözlerimin altındaki o amansız çığlığı çok iyi saklamasını öğrendim. En önemlisi de ne biliyor musunuz? Ne olursa olsun sabretmeli şükretmeli asla isyan etmemelisin. Çünkü Allah dağına kaldıracağı kadar kar yüklermiş. Güçlü insanlara büyük dertler verirmiş.  Ya işin ilginç yanı, o kadar çok şey yazdım ama hala staj yaptığım yerde skolyozumu fark etmediler bile. Ya eğim derecesi az yada kamufle uzmanı oldum , bilemiyorum : Yirmi yaşında henüz çok genç, tecrübeli bir skolyozum ben : bunca sözden sonra ne denir ki? Hepimize geçmiş olsun, Allah herkesin gönlüne göre versin…

GİZEM TOPUZ

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol