İnsan düşündüğü gibi, toplum göründüğü gibi yaşar. Yani yaşadığımız, düşündüğümüz bizi anlatır. Kahvede üç sandalyayı işgal edecek biçimde oturmuşsak bu bizim yaşayış ve düşünce biçimimizi yansıtır. Toplum hadiseli yaşıyor, yanlışlıkları es geçiyor, yamuk olanla doğrucu olanı aynı kefeye koyuyorsa onda bir eğitim noksanlığı, bir insanlık kusuru var demektir. İnsan çöpünü yere atıyorsa, sokağa tükürüyorsa, eğriye doğruya ayırt etmeden alkış tutuyorsa adamda değer ölçüleri, düşük demektir.
İnsanlık BİLGİ ÇAĞI'nı yaşamaktadır. Ülkeler eğitim düzeyini yükseltmek için eğitime yatırımı arttırmakta, kaliteli eğitim için ne gerekiyorsa onu yapmaktadırlar. İleri ülkelerin en büyük özellikleri, en büyük uğraş ve farklılıkları BİLGİ KAYNAKLARI'na gitmeyi bilmeleri, elde ettikleri bilgileri de kullanmalarıdır. Biz kitap okumadığımız için bilginin kaynağı ile bir ilgimiz yoktur. Öğrendiklerimiz varsa şundan bundan işittiklerimiz, ya da gördüklerimizdir. Ancak bu sağlıklı bir bilgi değildir. İleri ülkeler ŞİFAİ BİLGİ Kaynağını yani SÖZLÜ BİLGİ'yi önce kenarda bırakmış, bilgiyi su gibi kaynağından almaya başlamıştır. Görsel, işitsel bilgi kullanımı azalmış, ancak geri toplumlarda kalmıştır.
Bir süre önce Prof.Dr.Kuban "Felsefe okuyan aydınımız keşke daha fazla olsaydı." diye yazıyor, olmadığı için de üzüntüsünü belirtiyordu. Tabi değerli bilim adamı Kitap Okumuyoruz ki öğrenilmesi zor bir konu olan felsefeyi nasıl okuruz? Felsefe tarihinde bir Türk adı olmadığını söylüyor, Buharalı, Arap kökenli İbni Sina'yı Türk yaptığımızı belirtiyordu. Oysa, bir halkın aydınları felsefe okumuyorsa bilgi araştırmıyor demektir. Felsefe bilgi araştırma yoludur, metodudur. Bilgi araştırmak için okunur. Aslında bizim toplum olarak felsefemiz yoktur.
Laf felsefeden açılmışken Riza Tevfik'ten söz etme gereğini duydum. Riza Tevfik bilim dünyasının kabul ettiği, ortaya bir fikir atıp onu geliştirmiş, bir sisteme oturtmuş düşünürlerden değildir. Taasupun yoğunlaştığı Osmanlı toplumunda biraz serbest, liberal düşünüp söylediği ve yazdığı için halk ona FEYLOSOF demiştir. Kelime de Arapça'dan alınmıştır. Bizim Kültür tarihimizde filozofluğa en yakın olan TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI'nı araştırıp ortaya bir fikir ve düşünce sistemi kurmuş olan Ziya Gökalp'tir. Atatürk bundan dolayı Ziya Gökalp'i "DEVRİMİN DÜŞÜNEN ADAMI" yani mütefekiri olarak görmüş, Yenilikçi ve hümanist şair Tevfik Fikret'i YENİ TÜRKİYE'nin şairi olarak tanımıştır.
Bizim toplumun kendine özgü özellikleri vardır. Bir kez toplumda öyle ahım şahım bir fikir tartışması yoktur. Kültür - sanat konulu toplantılara, kütüphanelere ilgisi yoktur. Kitapla ilgimiz olmadığı için bilgi alışverişimiz de ancak günlük işlerimizle ilgilidir. Zaten ülkemizde cereyan eden olaylar da gösteriyor ki eğitim ve genel bilgi bağlamında düşük düzeyde ses getirecek, tartışmalara yön verecek kararlar alınmasına etki gücümüz zayıftır. Oysa Türkiye uluslar arası konularda söz sahibi olacak, söz söyleyecek bilgi ve deneyime sahiptir. Zira dünyanın üçüncü büyük imparatorluğunu kurmuş, çok ulusun coğrafyası ve kültürü üzerinde 400-500 yıl egemen olmuştur. Aynı zamanda dünyanın en problemli bölgesinde, en tutucu ırkların, kültürlerin yoğunluk kazandığı Ortadoğu Bölgesi'nde ulusları etkileyen, iktidar sahiplerini yerinden edecek potansiyele sahip bir devrim yapmıştır. Yani tarihimizle, kazanımlarımızla olmamız gereken boyutta değiliz. Bunun tek nedeni kitap okuma ve Kültür Devrimlerini yapamamış olmamızdır. Ne yazık ki Osmanlılar'dan gelen bu sorunu çözmemiz, Ortadoğu halklarını değiştirecek bir demokrasi örneği yaratmamız çok zordur.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol