YÜZDE OTUZBEŞ BÜYÜKTÜR ELLİDEN... Malûm; seçim havasına girdik. Adaylar ve partiler açısından son derece önemli, çeşitli yöntemlerle aday belirleme süreçleri, adaylar arası yarış ve genel merkezlerin yoğunluğu sürerken bir yandan da iktidarla muhalefet arasındaki kıyasıya çekişme devam ediyor, seçmeni etkilemeye yönelik içi kâh dolu kâh boş vaatler havada uçuşuyor. Geçenlerde bir televizyon programında gördüm CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu. Muhalefet anlayışını ve söylemlerini değiştireceklerini, sadece iktidarı eleştirmek yerine halka projelerini de anlatacaklarını söylüyordu. Yani bizim yıllardır böyle muhalefet anlayışı olmaz deyişimizi anca anlamış diye düşündüm. Geç de olsa iyidir deyip umutlandım ancak: Bizim çocukken oynadığımız ''7 kiremit'' oyunumuz vardı. Ebelenmeden hepsini üst üste dizip sayı yapalım derken hani telâştan bazen bir tane koyarken üç beş taneyi düşürürdük ya: Aynen onun gibi hatta daha kötü bir şekilde bir düzelteyim derken beş düşürüyor. Yıllardır yüzde elli civarında oy alan iktidarın meşruiyetini sorgularken şimdi hem iktidar olacağız diyor hem de genel seçimler için için oy hedefini yüzde otuz beş olarak koyuyor, soru üzerine başarısız olursa istifa edebileceğini ima ediyor ama başarısızlık ölçüsünü oy oranlarının düşmesi olarak açıklıyor ki; ucu açık ifade, benim anladığım yüzde yirmibeş civarı... İşte yıllardır alternatifsiz olarak var olan, ve daha uzun yıllar var olacağa benzeyen (en azından yakın zamanda değişiklik görünmüyor) Ak Parti iktidarlarının kendi çabaları ve başarılı icraatlarının yanında varlık sebeplerinden birisi. En kötüsü; Nasreddin Hoca'ya isnat edilen fıkra misali: Allah'ım bana yüz altın gönder, doksan dokuz olursa istemem diye dua edip, doksan dokuzu görünce; bunu veren yüzü de verir deyip avunmak, ya da umduğuna değil bulduğuna razı olmak, onunla yetinip mutluluk oyunu ''Polyannacılık'' oynamak, sonra da halka; ''halkı kandırıyorlar'' diye şikayet etmek. En basit ifade ile normal insan aklıyla alay etmek değilse başka nedir? Kandırmak belki ağır bir ifade ama siyasetçinin asıl amacı da projeleriyle, gerçekçi vaatleriyle halkı ikna etmek, güvenini kazanıp iktidar olmak değil midir. Yıllardır iktidar olan Ak Partinin oy oranı aşınma payına rağmen yüzde kırk beş olursa başarısızlık, kendi en yüksek hayalleri otuz beş. Ne gelirse bereket versin... Bu nasıl bir akıl mantık ürünü, yok değilse; nasıl bir proje ürünü diye sormamak elde değil. Siyasi partilerin, ama özellikle ana muhalefet partisinin görevi; kendisini iktidara taşıyacak işlere imza atmaktır. Yoksa bu düşünce Ak Parti iktidarının değirmenine daha çok su taşır. Ben merak ediyorum ki: Acaba Sayın Kılıçdaroğlu bu ifadeleri kullanırken gerçekten kendi söylediklerine inanıyor mu, çünkü inanan insan kesin kararlı konuşur. Liderlik inanılacak doğru söz gerektirir, sözünün arkasında durmak gerektirir, liderlik güven gerektirir. Ak Parti deyince aklımıza gelen Recep Tayyip Erdoğan eğer bir şey söylemişse; biliriz ki doğru ya da yanlış sözünün arkasında durur, gereği neyse yapar, yapılır. Ya diğerleri? İktidarın her yaptığının doğru olduğunu, ve her istediğini istediği gibi yapması gerektiğini savunmuyorum. Ama iktidara gelen her kim olursa olsun kendi doğru bildiklerini uygulamak istemesinden daha doğal ne olabilir ki? Zaten bütün hedef de bu değil midir. İktidar taahhüt ettiği, taahhüt etmese bile kendisinden beklenti oluşan şeyleri yapmadıktan, yapamadıktan sonra iktidar kavgası yapmanın ne anlamı kalır. İktidar partileri başarılı da olsalar doğal olarak yıpranmaya, aşınmaya uğrar. Hal böyle iken on üç yıllık iktidarı boyunca içerden ve dışarıdan her türlü yıpratma-yıkma çabalarına rağmen her gün başarılı icraatlarına bir yenisini ekleyen Ak Parti iktidarı, karşısında etkin muhalefet de olmayınca halâ alternatifsiz görünüyor. A parti, B parti: Bu oy desteğini arkasına alıp ta (doğru ya da yanlış) Ak Partinin yaptığı düzenlemeleri kendince yapıp uygulama konusunda tereddüt edeceğini sanmıyorum. Halktan alınan temsil yetkisi sonuna kadar kullanılır. Bıraktık halk desteğini; darbelerin gücünü arkasına alan azınlık iktidarlarının bile halk iradesinin tam tersine nasıl radikal kararlar aldığını biliriz. Bir fıkra geldi aklıma: Kadın eşinden yüz lira harçlık ister, hanımının müsrifliğini bilen adamın yüz lira vermek işine gelmez, duymazdan gelir; elli mi dedin, ne yapacaksın kırk lirayı, otuz neyine yetmez, al şu yirmi lirayı der ve on lira uzatır. Adam karısını kandırdığını, yüz liralık masrafı on lira ile kurtardığını, yüzde doksan kâr ettiğini düşünürken, kadın içinden kıs kıs gülerek; zaten beş liraya ihtiyacım vardı deyip yüzde yüz kâr ettiğini düşünerek keyiflenir. Sahi kim kârlı? Kemal Kılıçdaroğlu’na inanıp güvenip ondan partisini iktidara taşımasını bekleyenlere Allah yardımcı olsun. Onların durumunu ebediyen geri gelmemek üzere giden sevgiliyi veya ölüp gitmiş olanı beklemeye benzetiyorum. Bu yönetim anlayışıyla iktidar görmeye onların ömrü yetmez sanırım. Bizi de muhalefete muhalefet etmek durumunda bırakıyor. Aslında asla olmayacağını bilip, hiçbir inançları olmasa da sırf ''Atatürk'ün partisi'' olduğu için oy verdiğini düşünenler de bilmeli ki; yaşıyor olsa partinin bu durumuna en çok üzülüp isyan edecek olan partinin kurucusu ve Kemal beyin adaşı Mustafa Kemal olurdu sanırım.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol