BIR GÜN KÖYLER BITECEK FAKAT SONRA NE OLACAK

Cumhuriyetin ilk yillarindan yakin zamana kadar Türkiye “KÖYLÜLER ÜLKESI, ÇIFTÇI MEMLEKETI” olarak anilir ve söylenirdi. Bu ifade nüfusun çogunlugunun köylerde yasamis olmasina, ekonominin tarim ürünlerine dayanmasina bagli olarak dile getiriliyordu. Türkiye üzerine arastirma yapanlar da ayni seyleri söylüyorlardi. Hatta Atatürk bile bu tür bir degerlendirme yapmis, “Memleketin hakiki sahibi efendisi köylüdür” demistir. Ve buna dayali olarak ülkenin sorunu Köylü ile Sehirli arasindaki sosyal, ekonomik ve kültürel uçurumda görülmüstür. Bugün, geçmisteki söylem tekrar edilmiyor ama ülkenin sorunu asagi yukari aynidir ve degismis degildir. Üstelik 1950’den sonra köylerin ve köylülerin sehirlere akini, sanayi bölgelerine yönelmeleri kentlerin de köylülesmesi sürecini baslatmistir. Istanbul’u “koca bir köy” olarak ifade eden toplumbilimciler ve kent aydinlari vardir. Hatta Türkiye’nin bütün kentlerinin köylü kökenli insanlar tarafindan kusatildigi, Gecekondularin böyle dogdugu, varoslarda yasayanlarin kirsal kesimlerden gelmis olduklari söylenir olmustur. Tarihte Roma’nin da basina böyle bir sorun geldigini söyleyenler çikmistir.

Aslinda bütün bu nitelendirmeler, degerlendirmeler tarihe, uygarliga, ilerlemeye ve degisime yabanci söylemler degildir. Uygarlik, ilerleme, sehirlerin büyümesi, köylerin, köylülügün bitmesi, onlarin da, üretimin de kentlesmesi demektir. Tarim ürünleri yerine sanayi ürünlerinin agirlik kazanmasi, köyde yasayanlarin, çiftçilik yapanlarin azalmasi ülkenin, toplumun uygarlasmasi anlamina gelmektedir. Bu nedenle bir gün köyler mutlaka bitecek, köy ve kent farki ortadan kalkacaktir. Bunu önlemenin imkani yoktur. Bu süreç ilerlemenin, degisimin tabiatinda vardir. Bütün uygar ülkeler bunu yasamislardir. Bundan dolayi Avrupa’da, Amerika Birlesik Devletlerinde, Japonya’da köyler yoktur. Köyler, Afrika, Asya ve Amerika’nin güneyindedir. Çünkü buralarda geri ülkeler vardir. Gerilik, geri kalmislik bir yazgi (kader) degildir. Bir gün insanlar, toplumlar bu Gerilik Çizgisi disina çikacaklardir. Bugün ülkemizde çarik giyen, karabasan ile çiftçilik yapan varmidir? Yeni kusaklara karabasani, çarigi göstersek, “Bu bugday elegidir, su siniktir, bu degirmendir, o kesmiktir, öbürü tinazdir” diye söylesek bunlar neyin nesidir diye sorarlar. Türkiye büyük ölçüde bunlari geride, müzelerde birakmistir.

Bize göre kentlerin birgün yük alacagi, nüfus artisina maruz kalacagi, büyüyüp gelisecegi, trafigin artacagi düsünülmemis olmasi sehirlerde sorun yaratmistir. Içmesuyu, altyapi yetersizligi, konut sorunu, trafik sorunu bu yüzden gündeme gelmis ve bunlarin çözümü güncellik kazanmis, ülkenin belini büker olmustur. Ülkemiz ÇEVRE SORUNU ile yeni karsilasmistir. Hatta ÇEVRE’nin, ÇEVRECILIK’in ne oldugu henüz anlasilmis bile degildir. Sehre oturmaya, yasamaya gelenler burada is ister, ev ister, su, elektrik, dogalgaz, rahat yüreyecegi cadde, sokak, nefes alacagi parklar, okuyacagi kütüphaneler, sergi açacagi galeriler, sinemalar, tiyatro ve konferans salonlari ister. Büyüyen Pazar Yerleri, otopark alanlari kentlesme sürecinde dikkate alinmasi gereken sorunlarin basinda gelir. Ülkeyi yönetenler bunlari önceden düsünmemis, ihtiyaçlar önlerine yigilmaya basladigi zaman çare aramaya baslamislardir. Çözümde gecikildigi için de çare bulunamaz olmustur. Mimar Sinan, Padisaha “Anadolu’dan, Istanbul’a gelen kullarina bu su yetmez. Gelenlerin önlenmesi gerekir Sultanim” biçiminde rapor sunmustur. Romalilar, Istanbul’a suyu 240 km. uzaktaki Pinarhisar’in Tearos Kaynaklari’ndan götürmek zorunda kalmislardir.

Su anlasiliyor ki ilerleme, degisim durdurulamaz. Ülkeyi yönetenler bu gerçegi bilmeli ve görmeli, ona göre öngörülü olmalidirlar. Çareyi tüketmeden çözüm üretmelidirler. Yönetici olmanin sirri buradadir.      

                                    nazifkaracam@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol