BİR MÜCTEHİDE TABİ OLMAK LAZIMDIR

Allah’a ve Resulüne İman... Hayırlı Cumalar sevgili okuyucular. Bu Hafta sizlere çok değerli iki Allah dostundan ve onların öğütlerinden bahsedip birkaç ta sizlerden gelen soruları cevaplayacağız inşaAllah. Kayrevan Kadısı Esed bin Furat Esed bin Furat hazretleri Mâliki fıkıh âlimidir. 142 (m. 759) yılında Urfa-Harran'da doğdu. Babası onu Tunus’ta Kayrevan'a götürdü. Burada zamanın büyük âlimlerinden ilim tahsil etti, talebe yetiştirdi ve Kayrevan Kadısı tayin edildi. Bu sırada İslam askerinin, Sicilya adasındaki Syracusa muhasarasına katıldı ve kale önlerinde 213 (m. 828) tarihinde şehid düştü. İnsanın, dünya ve âhıret saadetine kavuşup, âhırette ebedi azabdan kurtuluşu, Resûlullah Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlâdan getirdiklerine imân etmesi, O’nun sünnet-i seniyyesine tâbi olması ve O’na tazimde bulunması ile mümkündür. Allahü teâlâ, O’nun emri ile kendi emrini bir tuttu. O’na olan itaati, kendisine itaat olarak kabul buyurdu. Ahzâb sûresinin otuzaltıncı âyet-i kerîmesinde meâlen;  “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkekle mümin bir kadın için, kendi işlerinden dolayı Allahın ve Peygamberin hükmüne aykırı olanı seçmek hakkı yoktur. Kim Allaha ve Resûlüne isyan ederse, muhakkak açık bir sapıklık etmiş olur...” buyuruluyor.  Diğer bir âyet-i kerîmede ise meâlen;  “Kim Peygambere itaat ederse, muhakkak Allaha itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, bu seni üzmesin. Zira seni onlara koruyucu ve gözetici göndermedik (ancak tebliğ için gönderdik)” buyuruluyor (Nisâ-80). Allahü teâlâ, Nûr sûresinin altmışüçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen; “Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın” buyuruyor. Yani, o sizi çağırdığında, derhâl Ona cevap vererek, taziminizi ve hürmetinizi ifâde edin. Hattâ namazda olan bir kimseyi Resûlullah çağırdığında, Resûlullah Efendimize cevap vermesi vâcibdir. Çünkü, Ebû Sa’îd (radıyallahü anh) namazda iken Resûlullah Efendimiz onu çağırmıştı. Fakat o namazda olduğu için cevap vermemişti. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz ona; “Bana cevap vermekten seni alıkoyan nedir? Sen Allahü teâlânın (Enfâl sûresi 24. âyet-i kerîmesinde meâlen) 'Ey müminler! Peygamber, size hayat verecek olan dînin emirlerine sizi davet ettiği zaman, Allah ve Resûlüne icabet edin. Muhakkak biliniz ki, Allahü teâlâ, insan ile kalbi arasına girer' buyurduğunu işitmedin mi?” buyurdu. Kim ki, şüpheli şeylerden sakınırsa Hâkim el-Kebîr hazretleri meşhur hadis âlimidir. 285 (898) yılında Nîşâbur'da doğdu. İlim merkezlerine giderek birçok âlimin hadis derslerine katıldı. Horasan'ın birçok şehrinde kadılık yaptı. 378 (m. 988)’de Nîşâbur'da vefat etti.  Naklettiği hadis-i şeriflerden: İbn-i Mes’ûd’dan şöyle rivâyet edilmiştir:  Süleym kabilesinden, Amr bin Abese denilen birisi Medine’ye geldi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizi Medine’de bulamayınca, Mekke’ye gitti. Resûlullah’ın huzûruna vardı. “Yâ Resûlallah! Senin bildiğin, benim bilmediğim, fayda veren bir şeyi bana öğret" deyip, sonra "gece kılınan hangi namaz daha fazîletlidir?" diye sordu. Resûlullah efendimiz “Gece yarısında kılınan namaz, daha faziletlidir. Bu saatte Allahü teâlâ 'Duâ eden var mı? Kabûl edeyim, istiğfar eden var mı? Bağışlayayım' buyurur ve bu nidâ sabah fecir doğuncaya kadar, devam eder” buyurdu. Ebû Hureyre ( radıyallahü anh )’den rivâyet edildi: Resûlullah efendimiz “Cuma günü öyle bir saat vardır ki, Allahü teâlâdan dileği bulunan kimsenin dileği o saate rastlarsa, Allahü teâlâ ona, dileğini ihsân eder” buyurdu. Âmir eş-Şa’bî’den Nu’man bin Beşîr yoluyla rivâyet etti: Resûlullah’ı hutbe okurken dinledim. “Helâl bellidir, haram bellidir. Bu ikisinin arasındakiler şüphelilerdir. Kim ki, şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve şerefini korumuş olur. Kim ki, şüpheli şeylere dalarsa yasaklanmış otlak etrâfında koyunlarını otlatan çoban gibi otlağa dalıvermeye yaklaşmış gibidir. İyi biliniz ki, her padişahın husûsi bir otlağı vardır. Yine biliniz ki, Allahü teâlânın yeryüzünde yasak ettiği otlağı da haram ettiği şeylerdir” buyurdu. Yûsuf bin Abdullah bin Selâm bildirmiştir: Biz Resûlullah efendimiz ile birlikte yürüyorduk. Sonra, orada bulunanların, “Yâ Resûlallah! Hangi amel daha hayırlıdır” diye sorduklarını duyduk. Peygamber efendimiz; “Allah’a ve Resûlüne imân, Allah yolunda cihad, kabul olunmuş hac” buyurdular. Sonra vadide bir ses “Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” diyordu. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz “Ben şuna şehâdet ederim ki, bu sözü ancak müşrik olmayan kimse söyler” buyurdular. Sual:  Mealci bir yazar, (Meal yazanlar, kendi düşüncelerini katsalar da, âyetleri yanlış tevil etseler de, Kur’anı anlamak için meal okumak lazımdır, çünkü mealsiz Müslüman olmaz) diyor. Bir kimse ömründe hiç meal okumasa, dinine, imanına bir zararı olur mu? CEVAP: Hayır, hiçbir zararı olmaz. Aksine, mealci yazarın da itiraf etmeye mecbur kaldığı gibi, mealler yanlış düşüncelerle doludur. Böyle mealleri okumak daha tehlikelidir. Üç hadis-i şerif şöyledir: (Kur’anı kendi görüşüyle açıklayan, doğru olsa da, muhakkak hata etmiştir.) [Nesaî] (Kur’ana ehliyeti olmadan mâna veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizî] (Kur’anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.) [Mektubat-ı Rabbanî] Meal okuyup da, (Kur’anda tesettür yok) diyenler olduğu gibi, (Namaz üç vakittir, tavuktan, balıktan kurban olur) diyenler de oluyor. (Kur’an köpek etini yasaklamamış) diyenler de türedi. Bu uydurma hükümlerin hepsi meallerden çıkarılıyor. Kur’an-ı kerimin hakiki mânasını öğrenmek isteyen bir kimse, meal değil, muteber bir ilmihâl okumalı. Kur’an ve hadislerde bildirilen, iman, fıkıh ve ahlak bilgilerinin hepsinin açıklamaları muteber ilmihâllerde mevcuttur. İlmihâl okuyan, eksik bir şey bırakmış olmaz. Sual: Sünnet üzere nasıl gusledilir?  CEVAP: Gusletmek çok kolaydır. Ağzını ve burnunu suyla yıkayıp, denize veya göle girip çıkan yahut duş altında bütün vücudunu ıslatan gusletmiş olur. Önce abdest alıp, sonra bütün vücut yıkanırsa sünnete uygun olur. Gusletmek için niyet, Hanefi’de sünnet, diğer mezheplerde farzdır. Guslederken niyeti unutanın da guslü geçerli olur. Guslederken besmele okunur. Hatta kelime-i şehadet de getirmek iyi olur. Sünnet üzere gusül abdesti almak için, önce, temiz olsa bile, iki eli ve avret yerini yıkamalıdır. Sonra bedeninde necaset varsa yıkamalı, sonra, gusle niyet ederek tam bir abdest almalı. Sonra bütün bedene üç defa su dökmelidir. Önce üç defa başa, sonra üç defa sağ omuza, sonra üç defa sol omuza dökmeli, her döküşte, o taraf tamam ıslanmalı. Birinci dökmede ovmalıdır. Gusülde, bir organa dökülen suyu, başka organlara akıtmak caiz olup, orası da temizlenir; çünkü gusülde bütün beden, bir organ sayılır. Abdest alırken bir organa dökülen suyla , başka organ ıslanırsa, yıkanmış sayılmaz. Gusül tamam olunca, tekrar abdest almak mekruhtur. Gusül ederken abdesti bozulursa, gusle zararı olmaz, fakat namaz kılmak için bir daha almak lazım olur. Guslederken sabunlanmak, keselenmek uygun olmaz. Kirden yıkanma işini ya gusülden sonra yapmalı veya önce yapmak gerekir. İkisinin aynı anda yapılması uygun olmaz. Gusülde fazla su harcanmış olur, mekruh olur. Maliki’deyse muvalata yani aralıksız yıkamaya mani olursa gusül geçerli olmaz. Banyoya girince önce gusledilir. Sonra kir için yıkanılır. Kir için yıkanırken ihtiyaç kadar fazla su sarf etmenin mahzuru olmaz. Gusül abdesti alırken, namaz abdesti bozacak haller olursa (mesela kan çıksa, yellenilse, idrar çıksa vs.) gusle kalınan yerden devam edilir, abdesti bozan şey guslü bozmaz. Sadece bu abdestle namaz kılınmaz, sonra namaz abdesti almak gerekir. Cünüpken, kasık ve koltuk altı tıraşı olmak, saç, tırnak kesmek, mekruh olur. Hayzlıyken, bunlar mekruh değildir. Onun için, cünüpken, gusülden önce bunları yapmamalı. Ya gusülden sonra veya başka zaman yapmalı.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol