Adeta yazılarımıza ne başlık atacağımızı bilemez hale geldik. Bu süreci başlatanlar bu kadar olay yaşanacağını hesapladılar mı bilmiyoruz ama bize bunlar önceden söylenseydi kaç kişi inanabilirdi. Şurası gerçek ki; Başbakanın hamlesi 25 Aralık operasyonunun önünü kesmeseydi bu gün bambaşka şeyler konuşuyor olurduk. Tarihi bir süreçten geçiyoruz, artık bunun adı başka kılıf tutmaz. Gözlerimizin önünde 'darbe - karşı darbe' hamleleri birer birer sergileniyor. Biz orman ve sınır köylüsüyüz. Eskiden büyüklerimiz bize; buralarda rahat yaşamak isterseniz asker ve ormancıyla iyi geçineceksiniz diye tavsiyede bulunur ama kimse bize bu 'iyi geçinme'nin sınırlarını çizemiyordu ve mantık dışı bazı uygulamaları bize anlatmak için; 'onbaşım emir verdi paşam seni almaya geldim' diye bir şey söylerlerdi.
Gerçekten bu kadar basit mi? Darbelerde albaylar generalleri alaşağı ettiğine göre demek ki basit. Ya şimdi: Komiserim emir verdi bakanım Başbakanım sizi almaya geldim mi olmalı, bu kadar basitse yazık olmazmı. O savcı bey mahkeme emirlerini uygulamadıkları için suç duyurusunda bulunmuş, savcı beyin dosyası Bassavcısı tarafından usulsüzlük yaptığı gerekçesiyle elinden alınmıştı, usulsüz olan bir emri yerine getirmemeleri bence en azından vicdanen doğrudur. Yaptıkları işten o kadar eminler ki; Başbakana bir adım kala gözaltına alınacakların listesi bile dağıtılmış ki, taraf yayın organlarında gözaltı haberleri bile yapılıp DDY genel müdürü hızlı tren test sürüşünde kendi gözaltı haberini televizyonda görme komikliği yaşanmıştı. Gözaltına alınanlara; 'bu işi Başbakanın üzerine yıkın kurtulun' iddiası hep ortadaydı. Anlaşılan bu girdaba kapılan bir tek 'Karadeniz Delikanlısı' olmuş.
Bu gerilim nasıl biter şimdilik belli değil ama bir an önce kurtulmalıyız Başbakanın ilimizi ziyaretinde Karaumur Caddesindeki CHP İl Başkanlığı önünde Ak Parti ve CHP parti bayrakları birbirine karışmıştı, fotoğraf çekip '... bayrak kardeşliği, kalıcı olması dileğiyle' yazarak sosyal medyada paylaştım, anam sen misin bunu yakıştıran kızılca kıyamet koptu. Ben ki paylaşımlarıma dikkat ederim. Yine geçenlerde Belediye Başkanı, yardımcısı ve aday adayı Ünal Başkur, Ak Parti adayı Minsolmaz'ın bir açılışta birlikte kurdele kesmelerini; 'bize yakışan da bu değil mi, hepinizi tebrik ederim' yazarak paylaşmak istedim, Kırklareli ile ilgili paylaşımların yapıldığı grup yöneticileri onaylamadı, bunlara bile tahammülümüz yok. Sayın Kılıçdaroğlu gazete haberlerini kaynak gösterip 247 milyarlık yolsuzluk var diyerek topyekün 'hırsızlar' diye suçlamada bulunuyor ki; basının yayının hali ortadayken muhalefet liderinin gazete haberlerini referans göstermesi...
Geçenlerde bir televizyon programında Sayın Kılıçdaroğlu, Başbakanın dillendirdiği kendi yolsuzluk dosyası hakkında kendi açısından gerekli açıklamaları yaptıktan sonra o bildiğimiz edasıyla; 'ben söylersem bilin ki doğrudur, Sayın Başbakan çok istiyorsa teklif getirsin benim dosyamın önündeki engelleri kaldıralım' dedi. Sayın Kılıçdaroğlu'ndan böyle bir öneriyi örnek bir davranışla kendisinin getirmesini beklerdim. Eskişehir, İzmir gibi CHP'li belediyelere veya herhangi birçok kamu kurumlarına yapılan çeşitli rüşvet, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma gibi operasyonlarla bu gün yapılanların o açıdan farkı yok; suçu ispatlanana kadar herkes masumsa...
Keşke özellikle emniyetteki o görev değişiklikleri böylesine yaşanmasa. Ama giden de bizim polisimiz gelen de bizim polisimiz, bürokratımız, memurumuzdur. Bu atamaları 'kıyım' olarak değerlendirmek asla doğru değildir. 17 Aralık operasyonunun düğmesine basan savcıya dosyadan el çektiren iktidar değil kendi Başsavcısı olmuş ve şu ifadeyi kullanmıştı: Soruşturma (yanılmıyorsam beş savcı tarafından) devam edecek ne eksik ne fazla. Adı başka işlerle anılan başsavcı vekilini başka yere atayan da HSYK idi.
Sağlık Bakanımızın tabip kimliğiyle 17 Aralık operasyonuna ilişkin güzel ve isabetli yorumu: Ağzımızdaki çürük dişe tedavi uygulayabilir gerekirse bu dişi çekebilirsiniz, ama bu dişi bahane ederek beynimize balyoz vurup bizi öldürmeye hakkınız yok... Yolsuzlukların üzerine gidilmesi konusunda herkes hemfikir, bu gün tartışılan bunun yöntemi ve dolaylı yoldan başka yönlere çekilip zarar boyutunun büyütülmemesi gereğidir. Haklarında iddialar olan bakanların en azından siyaset etiği gereği istifa etmeleri üzerinden onları suçlarını sabit görmek, ülkede her alanda topyekün yolsuzluk varmış havası vermek, hele 'çamur at izi kalsın' mantığıyla insanları lekelemeye çalışmak, insanların bilgi kaynağı olarak bilip güvendiği gazetelerin maalesef 'aşağı mahallede yalan söyleyip, yukarı mahallede kendi inanır' tarzda yayınlar yaparak bir algı oluşturma çabaları doğru değildir. Gerçi geldiğimiz aşamada artık neredeyse hiç kimse yolsuzluk ve rüşveti konuşmaz oldu ama yine de sağduyulu olmak gerek, biz bize lazımız, bizim bizden başka dostumuz yok.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol