Birbirinden kaliteli yapimlarin altinda imzasi bulunan ve ‘Türkçe Ask Laçkadir’ ile ‘Hayat Sen Degilsin’ adli iki kitabin da yazari olan Akkul, mizaha olan farkli bakisiyla dikkat çekiyor.
Bugün yayimlanan ilk yazisinda, mizahin ve Burak Akkul mizahinin tanimlarini yapan yazar, hemsehrilerine kendi memleketinin yerel gazetesinden ulasiyor olmanin mutlulugunu yasadigini söylüyor. Akkul’un yazilari bundan böyle haftalik olarak gaze-teniz Önadim’da...
Iste Akkul'un ilk yazisi;
BIRÇOÄzUNUZDAN ÅzANSLIYIM
Bu kez saka yapmiyorum, bir çogunuzdan sansliyim…
Hayir, hava da atmiyorum, yasadiklarimin sizinkilerle bir karsilastirmasi da degil bu…
Birçogunuzdan sansliyim çünkü ben, hayatta emin olunabilecek tek konuda, çok önemli bir sey biliyorum… Ben, "ölürken yanimda neyi götürecegimi" biliyorum.
Siz sadece yaninizda -o da varsa- standart dis dolgularinizi götüreceginizden eminsiniz. Gerisi toprak altinda 10 yila kalmaz "recycle"…
Ama ben? Benim yanimda götürecegime emin oldugum koskoca bir malim daha var!
Geçen yil bir bel fitigi ameliyati olmustum ve omurgama iki saç tokasi büyüklügünde, çapraz, hafif metalden, yipranmaz bir aparat takilmisti… Düsünsenize; kelebek seklinde, röntgeni sevimli, yumusacik bir cisimcik… Ve ölürken benle gelecek!
Kendimi Misir Tanrisi gibi hissetmeme yetmez mi bu? Åzahane!
Bu yaziyi okuyan; isine bagli, hirsli, maddiyatta ve sosyal hayatta yükselmeye vakfetmis kardeslerim varsa; biraksinlar IPhone'un en yeni modelini beklemeyi… Hemen bellerini açtirip benimki gibi bir parçacik taktirsinlar. Hemen!
"Canim sevgilim seni ÖLENE KADAR birakmayacagim"
Laf!
"Canim bel aparatim; seni ÖLDÜKTEN SONRA BILE birakmayacagim!"
Var mi daha büyük bir ask?
Burak Akkul / "HAYAT SEN DEÄzILSIN"
Yukaridaki yazi son kitabimdan bir alinti… Okuyunca neler hissettiniz? Zaman zaman güldünüz degil mi? Bazi benzetmelere güldünüz muhtemelen… Vücudun "recylce" olmasindaki "vücut- atik madde" benzetmesini algiladiniz ve güldünüz için için… Ya da fark ettiyseniz "röntgeni sevimli" tasvirine güldünüz belki… Hani günlük tabirle bir nevi "biyik altindan sirittiniz"… Ama yazinin sonuna gelince de, söyle bir iç geçirdiniz… "Ah" dediniz, "hayatin bos- bugünün hos oldugunu ne de güzel anlatmis yazar" dediniz… (umarim)… Ve ama sikilarak, sasirarak, begenerek, gülerek, sonunda da iç çekerek; bir mesaj aldiniz ve hafizaniza kattiniz yaziyi… Zamaniniz da güzel geçti 50-60 nefeslik iste.
50-60 nefeste okudugunuz o yazida "mizah" yapmistim sizlere, naçizane.
Nasil yaptim, formülüne bir bakalim mi?
Önce kendi iyi bildigim ve ama sikayetim olan bir konuyu ele aldim… Ki mizahin özünde bu vardir: "Serzeniste bulunulacak bir konu"… Bu yazida bu; "maddiyata deger vermenin bos olmasi".
Sonra bu konuyu finalde sert bir örnekle hafizalara kazimak istedim… Bu da yazimizda, "ölüm animiz" oldu.
Ve sonra da, iki fikir arasini okuyucunun gitmeyi pek de akil etmedigi (yani umarim) bir yoldan giderek, bu serzenisimi süslemek istedim… Bu yazida da bu "bel fitigi ameliyatim ve takilan tibbi bir parça".
Özetle; ciddi bir konuya biraz tersten bakip, gidilmesi az tercih edilen bir yolla… ve cümle kurulum - bezeyim bilgimi de kullanarak, sizlere okumasi keyifli bir "mesaj" ilettim.
Mizah yaptim.
Bence mizahin tanimi bu: Elestirilmek istenen bir konuyu, karsi tarafin akil edemeyecegi bir yolla ve fikri öldürmeden kurulan temiz cümlelerle, ifade etmek.
Gel zaman git zaman televizyonda yazdigim programlarin yapimcilari, yönetmenleri ya da sunuculari bana hep "edepli sinirleniyorsun, çok düzgün kiziyorsun" dediler… Mizah dergilerinde de, siyasi taraf tutmadan, acitarak ama kanatmadan elestirme yoluna gittim hep… Sosyal çarpikligi elestirdim yani; muhalefeti - iktidari, ya da herhangi bir siyasi görüsü degil, toplum neyden zarar görmüsse oradan yola çikip, durumu ve sorumlulari elestirdim. Ha sorumlu iktidarsa, evet iktidari… Ama sorumlu bakkalsa, bakkali.
"Türkiye'de mizah yapmak zor" denir hep… Ama bu klasik, ilk akla gelen fikirle "düsünce suçu korkusu" ya da " siyasi kisitlama" sebepleriyle böyle olmustur, seklinde tanimlanir.
Bu bence kolaya kaçmak… Türk toplumunun mizah anlayisi, maalesef biraz da tartisma anlayisina benzeyerek; hep saldirmada, hep kavgada kalmis bence… Akilli mizah, ince mizah, seviyeli mizah yaptik da içeri mi atildik?! Hayir.
Biz yillarca Plastip Åzov'u yaparken - kaldi ki o zaman çok daha radikal kanatlar da basa geldi ya da iktidar ortagi oldu- bir kez olsun sorguya alinmadik… Erbakan'in iktidar ortagi oldugu seçim sonrasi alttan akan jenerigi tersten akittik; ki elestirilerin en agiridir bence… Ama akilliydi, akliyla takdir gören bir haldeydi. Kimse kizmadi… Basbakan yaratmaya çalisan bir (rahmetli) Cumhurbaskani için "Doktor Frankenstein" skeci yaptik … Aama çok kaliteli esprilerle, gerçekten nükteli ve zekice yaptik. Durumun "topluma zararlarini" elestirmek için yaptik, kisiye saldirmak için yola çikmadik… Ve hiç de "davalik" olmadik.
"Toplum bunu istiyor" nidalariyla olusturulan basit yaratilara karsi oldum hep, bir mizahçi olarak… Åzive taklidi yazayim, kadin kiligina girmis erkek skeci yazayim istemedim hiç… Ben toplumdan ayrilip, ona mizah yapma lüksü verilen bir yere konulmusum. Ve beni buraya dolayli olarak "toplum" ayirmis koymus zaten. Niye onun da hemen aklina gelebilecek, o biliyor diye hemen gülecegi seyler yaratayim?
Isterim ki, farkli olayim.
Bence mizahçi olarak ben "mizah yapayim"; komik olmayayim.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol