Birinci bölümü aylar önce yazmıştım ya; '17 Aralık'ta tüm gündemler infilak edip sonra da seçim havasına girilince neredeyse başka şey yazamadık. Konu üzerinde benim konsantrasyonum bozuldu ama konumuz güncelliğini hem de gittikçe daha aciliyet içeren bir şekilde devam ettiriyor.
Kaynarca kaynakları ile ilgili; Tuna nehri ile bağlantılı oldukları şeklinde rivayet vardır ya, doğrumudur efsanemidir bilinmez ancak ben bir başka benzer olaya şahidim. Bizim yöremizin meşhur Dolapdere Kaynakları birbirine sadece metrelerle ölçülecek mesafede üç dört kaynak. Bazen diğerleri pırıl pırıl akarken ve yakın uzak çevremizde yağış yokken içlerinden biri öyle bulanık akar ki diğerleriyle birlikte oluşturdukları dereyi bulandırır. Bir başka zamanda bir başkasını bulanık akarken gördüm. Yanılabilirim de ama bu bana şunu düşündürüyor: Su kaynakları sonsuz değil, muazzam bir Devri-daim ile dönüp yine önümüze geliyor. İyi de bırakın uzak ihtimalleri gözümüzün önünde kendi su içtiğimiz kaynaklar bile kalıcı kirleniyor, üzerine çeşme yapılmış kaynağın geliş istikametinde çok yakınına çöplük yapmak, pırıl pırıl akan derenin kenarına, içine çöp atmak nasıl bir mantıktır, bunu göre göre engelleyememek nasıl bir çaresizliktir...
Bu sorun sadece bizim sorunumuz da değil elbet. Her ne kadar bizim bazı çevreci dostlarımız ortak kullandığımız su kaynakları ve doğanın bizim tarafta kirletilirken komşumuz Bulgar tarafında temiz olduğunu zaman zaman dillendirseler de o tarafta da durum aynı maalesef. Kırklareli Ziraat Odasında Kırklareli ve Burgas bölgesi belediyeleri arasında 'Katı Atıklar' la ilgili ortaklaşa düzenlenen bir toplantıya katılmıştım. Biz sınır köyünde yaşadığımız için sınırın iki yakasındaki durumu görüyor biliyoruz da doğrulatmak adına, Bulgar ekibinin en yetkilisine kısaca: -Istrancaları ortaklaşa kirletiyoruz, bana sizin yada bizim daha çok kirlettiğimiz yönünde bir şey söyleyebilir misiniz diye sordum. Kıvrandı, ofladı pufladı uzun süre konuşamadı. Zor durumda kaldığını görünce; sorumu geri alabilirim dedim ama meğerse tam da bam teline basmışım. Ekonomisinden yollarına, sanayisine Türkiye ye methiyeler yağdırıp: -Ben burada kendimi güvende ve kendi ülkemde gibi hissediyorum ancak çöp meselesine gelince; Avrupa'ya gidiyoruz her yer tertemiz, bizim buralarda kültürümüz bu kadar, en güzel yerler bile çöp dedi. Üstelik Dereköy gümrüğüne giden yol boyunda onlardan gelen atıklar daha fazla. Bulgar komşumuzun 'ortak kültürümüz' demesi zoruma gidiyor. Bizim için en azından temizlik imandan gelmeli.
Hani hep eğitim eğitim deriz de; nasıl bir eğitim olması gereğini bir türlü beceremiyor muyuz nedir. Konuya duyarlı, kendisi de gazeteci yazar olan bir dostumuzla (ismini yazarsam çok deşifre olur, olmalı mı olmamalı mı karar veremedim olması gerekse de yeri burası değildir diye düşündüm) ilimizdeki bürosunda sanıyorum konu hakkında konuşurken gürültü oldu, bir şeyin düşme sesi geldi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken o havalandırma boşluğuna koştu ve hemen beni çağırdı, yukarı katlarda oturan biri çöp dolu poşeti oraya atmış. Meğerse 'illallah' demişler. Hangi meslek gurubundan olduklarını yazmaya ben utanırım ama 'yüksek tahsilliler'. Üstelik; kaynağını tespit edene kadar günlerce çektikleri pis kokuların oradan geldiğini görüp, yönetim olarak yüzlerce lira verip temizleteli de çok olmamış. Ve en ilginç olanı: O yeri temizletmek için harcanan paranın nereye gittiğinin hesabını sormak ta yine kirletenlere düşmüş...
Piknik, yağmur duaları sezonu başladı; piknik alanlarının, yağmur duaları sonrası yemek artıklarının ve malzemelerin atıldığı yerlerdeki çirkin görüntüleri görür gibiyim içim acıyor. Bizim köyümüzün orman içi bir piknik alanı var ki yer olarak mükemmel, ama çevrenin kirletilmesi çok kötü. Ben oraya gelip piknik yapanları da anlamakta zorlanıyorum. Kendi çöp bırakmayanlar da dahil herkes çevrede gördüğü bir kaç çöpü alsa her yer temizlenir. Ben gittiğimde elime hiç olmazsa bir poşet geçirip şişeden çocuk bezine varınca nerdeyse çuvallar dolusunu toplayıp başka yapılacak bir şey olmayınca yakıyorum. Yanlış ta olsa en azından çevre kirliliği kalksın. Bizim henüz köylerimizde çöp toplama konteynırları yok ki piknik alanlarımızda olsun. Tüm köylerimize bir an önce koyulmalı, yoksa tehlike ciddi boyutlarda. İlimizin bile çöp toplama alanının içme suyu barajı su toplama havzasında olduğunu düşününce...
Fahri trafik müfettişliği sistemi nasıl işliyor bilmiyorum ama acizane önerim: Fahri çevre müfettişliği sisteminin de kurulması ki, ilk gönüllülerinden olurum. Konu ile ilgili konuşurken fahri müfettişlik fikrimi söylediğimde; il hukuk işleri müdürümüz vali yardımcısı sayın M. Erhan Türker çok güzel bir şey söyledi: -Ama bir de hiç kimse cezai işlem yaparken 'sen benim kim olduğumu biliyor musun' tepkisiyle karşılaşmamalı, kimse görevi ile ilgili işlerde kimseden çekinmemeli, baskı altında olmamalı deyip kaymakamlık yıllarından bir örnek verdi: -Bırakın makam şoförümü kollamayı; hata yaptığı zaman jandarmayı polisi görünce aracı durdurup bu hata yaptı diyerek ihbar eder ceza yazdırırdım ki ibret olsun...
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol