CÖMERTLİK VE KİBİR

Hayırlı Cumalar sevgili okuyucular.
Bu hafta Allahü Teala kısmet ederse sizlere insanlarda bulunan 2 hasletten bahsetmek istiyorum. Bunlardan biri insanları kıymetlendirir Cennete girmesine vesile olur, diğeride yerin dibine batırır ve Cehenneme gönderir. sonra da çok önemli bir soruyu cevaplayacağız inşaAllah.
* * *
Cömertlik mal ile değilmiş!
Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden ihsanda, bağışta bulunmak demektir. Bu güzel huy, her kula nasip olmaz. Teşekkür edilmeyi, övülmeyi istemek de cömertliğe yakışmaz...
Bir zamanlar, Yemen'in çok cömert bir hükümdarı vardı. Ancak biraz kıskançtı. İhsanları her yere yayılmasına rağmen, Hatem-i Tai adındaki gencin cömertliğinden bahsedilmesine tahammül edemezdi. "Hatem sağ kaldıkça, cömertlikte birinci olmama imkân yok" diye düşünür ve onu öldürtmeye karar verir. Çok güçlü bir gence bir kese altın vererek bu işi halletmesini söyler...
Genç, bir akşamüstü Tayy kabilesinin olduğu yere gider. Güler yüzlü, kendisi gibi yiğit bir gençle karşılaşır. Genç, onu "Bu gece misafirim ol!" diyerek evine götürür. Gece, misafirine çok ikram ve ihsanda bulunur. Sabah olunca, misafir gitmek ister. O, birkaç gün daha kalmasını söyler. Misafir der ki:
- Çok önemli bir işim var. Bir an önce gitmem gerekir.
- İşin nedir, sana acaba bir yardımım dokunabilir mi?
- Ey asil kişi, sen çok cömertsin, iyilikseversin, senden sır çıkmayacağı belli. Hatem-i Tai isimli birini arıyorum. Acaba tanıyor musun?
- Hatem ile ne işin var?
Misafir, niçin geldiğini anlatıp der ki:
- Bu işte bana yardımcı olman mümkün mü?
- Elbette mümkündür. Yalnız bu iş pek kolay olmaz. Dediklerimi yapman lazım.
- Ne yapmalıyım?
- Hatem de senin gibi yiğit biridir. Belki öldüremezsin. Ben sana onun yerini tarif edeyim. Ancak öldüremez de iş meydana çıkarsa, yerini söylediğim için beni öldürebilir. Bu bakımdan benim ellerimi, ayaklarımı bağla. Zorla söylettiğin anlaşılsın!
Misafir, ev sahibinin elini, kolunu, ayaklarını iyice bağladıktan sonra sorar:
- Hatem nerede?
- Hatem denilen kimse benim. Madem başım senin işine yarayacak, beni hemen öldür!
Genç, neye uğradığını şaşırır. Hemen Hatem'in ayaklarına kapanıp der ki:
- Sana gül yaprağı ile vuran kalleştir. Ne olur beni bağışla!..
Genç, helalleşip oradan ayrılıp hükümdarın huzuruna çıkar. Olanları anlatır. Hükümdar da, hatasını anlayıp "Cömertlik mal ile değilmiş. Hatem'in cömertliği  fıtratından ileri geliyormuş. Sen verilen görevi fazlasıyla yerine getirdin... Bundan sonra kıskançlık huyunu da terk ettim" diyerek bir yerine iki kese altın verir...
* * *
Kibir, işte böyle bir şey!
Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Kötü huydur ve haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibir her iyiliğe engeldir, her kötülüğün anahtarıdır...
Din büyükleri buyuruyor ki: Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek "ben" demek feyiz ve bereketi keser.
Allahü teâlânın sıfatları değil, bizzat zatı kibirliye düşmandır. Allahü teâlâ "Kibriya ve azamet bana aittir" buyuruyor. "Kibirli olanı asla affetmem yakarım"buyuruyor. Peygamber aleyhissalatü vesselam da, "Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez" buyuruyor...
"Ben kibirli miyim acaba, herhalde değilimdir" diyen o anda kibirlenmiştir! İbadet, aczini ifade etmektir, zillettir. "Ben yokum" denirse belki bir şeyler gelir. Ama kibir varsa, kalbinde "ur" varsa oraya "nur" girmez. Bu ur insanın benliği, nefsi, kendisini beğenmesidir. İnsan nasıl nefsini sevebilir! Allahü teâlânın "sevmeyin" dediği bir mahlûku seven ayrıca Allahü teâlâyı nasıl seviyorum diyebilir? Toplumdaki bütün geçimsizlik ve sıkıntıların kaynağında işte bu kibir vardır...
      ***
Asırlar önce, evliyaullahtan bir zat vardı. Bir ramazan gününde talebeleriyle birlikte bir şehre gitmek için yola çıktılar...
Şehre yaklaştıklarında akın akın insanların kendilerini karşılamak üzere yollara döküldüklerini gördüler.
Mübarek zat, hemen çıkınından kuru ekmeğini çıkararak ağzına atıverdi! Bunu gören ahali;
-Biz de bu zatı, âlim ve velî bilirdik! Şu mübarek ramazan ayında oruç tutmuyor, üstelik açıktan yiyor. Böyle biri ile konuşulur mu hiç? diyerek dağıldılar...
Bu mübarek zatın talebeleri hocalarına, yaptığı hareketin sebeb-i hikmetini sorduklarında, onlara şu ibretli cevabı verdi:
-Evlatlarım! O kadar insanın bizim için yollara döküldüğünü gördüğümde kalbime kibir ve büyüklenme gelmesinden korktum, onların gözünden düşüp nefsimi aşağılatmak için bunu yaptım. Ekmeği ısırdım ama yutmadım. Herkes ekmeği yediğimi sandı. Kalbime kibir yerleşerek Allahü teâlânın gazabına sebep olsaydım, hâlim nice olurdu?..
* * *
Sual:  (Kişi sevdiğiyle beraber olur. Allah'ı ve Resulünü seven Cennete girdiği gibi, büyük zatları seven de Cennete gider) deniyor. Sadece sevmiş olmak yeter mi?
CEVAP: Evet, yeter. Ama sevmek ne demek? Sevmek, itaat etmek, onun yolunda olmak demektir. Allah'ı sevenin, Allah'ın emir ve yasaklarına uyması gerekir. Uymuyorsa sevmiyor demektir. Resulullah'ı sevmek de böyledir. Büyük zatlar da, Allah ve Resulünün bildirdiklerini bildiriyorlar. Onları seven, onların evlatlarını, torunlarını, kendi evlatlarından üstün tutar. O zatların talebelerini de çok sever. Bunları yapamıyorsa, sevgisinde noksanlık var demektir. Sevgisinde noksanlık da olsa, büyükleri seven yine mahrum kalmaz. İslamiyet'i öğrenip, tatbik eden, dinini öğrendiği zatı seven kurtulur. İşin esası budur. Sevgi varsa, her şey vardır. Sevgi yoksa dünya dardır.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol