Bir Genel Seçim daha geride kaldı. Çok partili hayata geçtikten sonra ilk seçim 1946 yılında olmuştur. Ondan sonra bugüne dek kaç Yerel, kaç Genel Seçim olduğunu şuan söyleme imkânım yok. Ancak şu veya bu nedenlerle yapılan her seçim seçmene ve devlete, siyasetçilere bir deneyim kazandırmıştır. Kazandırmış olmalıdır. Öyle ya seçim sandığını geç görmüş bir halkız.
Birinci ve İkinci Meşrutiyet Dönemleri'ni bir kenara bırakırsak gerçek anlamda Çok Partili Hayata geçiş Cumhuriyetçi yıllarda 1930 Serbest Cumhuriyet Partisi'nin kurulması, o yıl yapılan yerel seçime girmesi ile başlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün ulusunu demokrasi ile yönetim isteği bu zaman olmuştur. Ancak ne var ki çok partili hayata geçiş başarılı olmamış, 7 yıllık Cumhuriyet seçim sandığına gömülmek istenmiştir.
Çok partili hayata ikinci geçişi 1945 yılında İsmet İnönü yapmış, 1946 seçimleri bugünkü çok partili hayatın başlangıcı olmuştur. Buna göre Türk halkı 1946 yılından beri yerel ve genel seçimlerde sandığa gitmektedir. Neredeyse 70 yıldan beri halk demokratik yoldan iktidarı değiştirmek ya da yerinde bırakmak için sandığa gitmektedir. Bu maksatla onlarca parti kurulmuş, parti kapatılmıştır. Biz bu süreci 16 yaşından beri izlemiş bir insanız. Ve şüphesiz bu 70 yıllık süreçte tartışmalı seçimler olmuştur. Kurulan partilerin ideolojisi, yapısı eleştiri konusu olmuştur. Seçimlerde hayatlarını yitirenler de görülmüştür. Bütün bunlar demokrasiyi öğrenmek, demokratikleşmek için olmuştur. Ve her seçim özelliği ile tarihe geçmiştir. Ancak bu süreçte 7 HAZİRAN 2015 tarihinde yapılan yani bu son Milletvekili seçimi gibisi görülmemiştir. Meydanlarda konuşanlar BİZ- ONLAR AYRIMI ÖTESİNDE HALKIN VE ÜLKENİN SORUNLARINA PEK DEĞİNMEMİŞLERDİR? Konuşmaların yoğunluğu daha ziyade parti Genel Başkanları arasında SEN-BEN tartışması ile geçmiştir. Bu bana 1950'li yıllarda Cumhuriyet Gazetesi karikatüristi rahmetli Ali Ulvi Bey’in bir karikatürünü hatırlattı. Karikatür, milleti - devletitemsil eden iki kişi birbirini çekiyor,Mustafa Kemal bastonu ile ileriyi gösteriyordu.Ali Ulvi Bey yaşasaydı aynı karikatürü bu Milletvekili seçiminde bir daha çizerdi. Bu vesileyle bir şeyi daha hatırlıyorum:
İkinci Dünya Savaşı Amerika'nın, İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu Batı Cephesinin zaferi ile sonuçlanmıştı. Savaş bitmiş, savaşı yapan iktidarlar için seçim gelip gündeme oturmuştu. İngiltere'de yapılacak seçime İngiliz İşçi Partisi gelecek 20 yılın programı ile çıkmıştı. Yani İngiltere'de bu seçimde partilerin programları, yapacakları tartışılmış, ülkede aksayan işler, geri kalan hizmetler ekonomik olmayan uygulamalar konuşulup tartışılmış, nedenleri üzerinde durulmuştu. Hatırladığıma göre seçimlerde liderler arasında şahsi polemikler yer almamış, seçmenler tarafından itibar görmemişti. Bizde ise çok partili hayatın en tarihsel seçimi olan bu Milletvekili seçimi daha ziyade liderlerin kişiliklerini hedef alan konuşmaları gündeme getirmiştir. Örneğin, ülkenin geleceği ile ilgili eğitim gündeme gelmemiştir. Kırsal kesimin, tarımın yeni sorunları meydanların konusu olmamıştır. Gelir dağılımı adetsizliği, yoksulluğun nedenleri, ülkede yol açtıkları sorunlar dile gelmemiştir. Yani bu seçimde Türkiye geleceğini konuşamamıştır. Toplumu geren konuşmalar yoğunluk kazanmıştır. Oysa Türkiye'de partiler, liderler toplumu gerecek konuşmaları yapmaktan sakınacak bir siyasi ortamda olduklarını bilmeliydiler. Demokrasilerde Toplum Sosyolojisi önemli bir bilgidir.
Sonuç itibariyle eski Yunan devlet adamlarından Solon'un dediği gibi öğrene öğrene yaşlanacağız, öğrene öğrene demokrasiyi öğreneceğiz, öğrene öğrene demokratikleşeceğiz.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol