Ramazan öncesi son pazar günü İğneada'ydık. Gerek Ramazan gerekse yoğunluk nedeniyle belki bir daha gidemeyeceğimizi düşünerek sıkışık bir program dahilinde, baldız bacanak, kayınço komşu kalabalık bir grup olarak günübirlik gidip geldik. Her ne kadar günübirlik olsa da içerik olarak çok zengindi gezimiz. Katı kurallarımız yoktur, her an herhangi bir yerde mola verebilir, araçtaki müziğin ritmine göre halay çeker çeşitli oyunlar oynayabiliriz, herkes zevk alır kolay kolay kimse gocunmaz, çatlak ses çıkmaz.
Gidişimiz klasik Pınarhisar Demirköy İğneada yolu idi. Son gidişimiz dört yıl önce olduğu için merak ettiğim yol çalışmasını ben yeni gördüm. Hani bazı yerlerden çeşitli eleştiriler alan, bu yol buraya fazla, acaba ne için yapılıyor gibi imalı sorular sorulan Pınarhisar-Demirköy yolu inşaatı. Bölgenin arazi yapısı gereği gerçekten alışkın olmadığımız bir çalışma. Dere yataklarının kıyılarına, kayma tehlikesi olan yamaçlara taş işçiliğiyle bize göre devasa boyutlarda istinat duvarları, dolgu yapılmakta.
Herkes kendi baktığı açıdan haklı olabilir, asla ağaç katliamından yana değilim ama bana göre böyle bir çalışmada bir kısım ağacın kesilmesi yıkılması da doğaldır, istinat duvarları ve dolgu yapılması için gerekli taşın o bölgeye en yakın olan yerden çıkarılması da. Bu yol buraya fazla diyenlere gelince: Böyle bir çalışmaya rağmen bölge insanından; duble yol olmazsa bu çalışma boşuna, emeklere masraflara da yazık ağaçlara da, bu yol yetmez diyenler de var ki bence haklılar.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Yolsuzluğun ne olduğunu çok iyi bilirim. Ben hiç çilesini çekmedim ama Demirköy yolu denince benim için eski Çağlayık yolu demektir. Nice hikâyelerini dinlediğimiz Karaman Bayırı, Yol Bitti Virajları ve daha neler neler. Biz de Istrancalar üzerinde yaşıyoruz ama Demirköy bölgesi en yüksek engebeli ve sarp arazinin bulunduğu yer diye biliyorum. 1960 yılından önce bizim buralarda ormanlar henüz işletmeye açılmamışken rahmetli babalarımız ellerinde balta oralarda odun kesip, manda arabalarıyla iskeleye taşımak üzere çalışmaya giderlermiş. Öyle yerlerden inerdik ki; arabanın dört tekerleğini de kösteklememize (dönmelerini engellemek) rağmen yine de hayvanlar zor dayatırdı derlerdi.
Darısı Edirne ve Kofçaz yollarının başına inşallah. Her ne kadar bölge insanı şu viraj olmamalıydı, şuradan yapılıp bu yokuş düşürülmeliydi gibi gibi serzenişte bulunsa da ben onları anlıyorum ama ne olursa olsun yapılan çalışma güzeldir, güzellikler getirecektir diye düşünüyorum. Sonuçta yapılan iş ezbere değil, tekniğini bilenlerin bilgi ve gözetiminde yapılıyor. Demirköy'ün Karaman Bayırı gibi bizim yolun da meşhur Dalbuk (Derin) dere ve Kurudere bayırlarımız vardı ki Allah selâmet. On yıllarca ölümlü yaralanmalı maddi hasarlı o kadar çok can yaktı ki. Yıllarca sesimizi duyuramadık. Dışardan gelen bir gelişte geldiğine geleceğine pişman olurdu, ya devamlı yaşayan. 1985-86 yılı yılbaşı civarıydı, Hasan KİRAZ, Abdülhamit Oruç öncülüğünde oluşan üst düzey ekip kız kardeşimize bugünkü eşi için Dereköy'den dünürlüğe gelmişlerdi. Sohbet uzayınca; sizi kovmak istemem ama burası Çağlayık ve dışarıda kar yağıyor, yolda kalmak istemiyorsanız kalkın dedim, biraz incinir gibi oldular. Yolda yaşadıkları üzerine benim ne demek istediğimi anlayıp keşke daha önce gerçekten kovsaymış demişler. Neredeyse bütün yolu araba iterek gitmişler. Bu tatsız olay tatlı bir anı olarak belleklere kazındı. Sayın Abdülhamit hocam buluştuğumuz her ortamda bu ilginç hikâyeyi anlatır.
Yapılan bunca çalışmanın yanında sadece kesilen ağaçları gören, gösterenlere de el insaf diyorum. Baraj yapılmazdan önce Kırklareli-Dereköy yolundaki Şeytandere virajlarında kazalarda sadece bizim köyden iki ölüm bir çok yaralı oldu. Keza Dereköy-Gümrük yolu da ölüm virajlarıyla doluydu. Haa gereksiz yere asla tek ağaç kesilmesin ama hiç bir ağaç bir insanın ölmesinden yaralanmasından daha değerli değildir
Siz hiç yolunuz kötü olduğu için bir kucak dolusu parayı özel araçlara yol parası olarak verdiniz mi? Vermeye kıyamadığınız ya da verecek paranız olmadığı için (bu gün halâ) onlarca kilometre yolu yaya yürümek zorunda kaldınız mı? Ya hastanızı yetiştirmek için çıktığınız yolda kalıp çıkamayan ittiğiniz aracın altına sırtınızdan ceketinizi kazağınızı çıkarıp serdiniz mi, yine de başaramayınca oturup ağlayıp yaşadığınız yerden nefret ettiniz mi ??? Cevabınız hayırsa beni anlayamazsınız, ben sizi anlıyorum...
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol