Devletlerin ve rejimlerin katı güvenlik politikası yüzünden yıllarca o taraflara bakmaya bile korkar olduk. Oysa hep can attık gidip görebilmek için. Ne yazık ki oralarda doğmuş olup bizim köyümüzde yaşayanlardan hayatta olan kalmadı hatta ikinci kuşak bile bitmek üzere. 1959 yılında eski köyümüzü de güvenlik amacıyla boşaltıp yıkmışlar, artık gidip dedelerimizin evlerini görme şansımız da yok ama hiç olmazsa her gün karşıdan baktığımız o topraklara ayak basmak istiyor insan.
Bu benim değil bizim hikâyemiz. Doğdukları toprakları terk etmek zorunda kalan herkesin, her milletin hikâyesidir. Savaşlar herkese ortak acılar yaşatmış, herkesin bir yarısı öteki tarafta kalmış. Gidip göremedim ama teknolojinin nimetleri sayesinde dedelerimizin geldiği bölgeleri harita üzerinden, uydu görüntülerinden gördüm. Ne garip ki; burada ki köyümüz gibi Selanik yöresindeki köyümüz de yerinde yok, dile kolay yüzyıl nereler değişmedi ki. Bizim yöremizde de şimdi sadece adı kalan eski Bulgar köyleri var.
Bizden gidip oraları gören olmadı ama onlar geliyor. Hele AB üyesi olduktan sonra Bulgar'lar daha fazla gelmeye başladı. Yıllar önceydi doksanlı yaşlarda Çağlayık doğumlu bir Bulgar kadın Amerika'dan kalkıp gelmiş köyüm diyerek. Mübadele sırasında bir yaşındayken ayrılmış. Daha sonra Amerika'ya yerleşmiş, Profesör olan oğluna beni doğduğum köye götür diye ısrar etmiş. Her ne kadar kültürlerinde olmasa da yaşından dolayı bizim köyde eli öpülünce çok duygulanmış.
Bir kaç yıl önceydi, köye gelen misafirleri karşılamak için adet olduğu üzere kahveden dışarı çıkınca Bulgar olduklarını anlayıp şaşırmıştık, çünkü aralarında Türkçe bilen de yoktu. Köyümüzün pomak kökenli olduğu için çat pat Bulgarca bilen yaşlısının da aksiliği tutunca iş başa düştü. Tarzanca diye tabir edilen dilden anlaşmayı başardık, biraz da Boşnakça bilen birinin yardımı ise süper oldu. Biri Çağlayık kökenli bir ailenin seksen yaşındaki üyesi, köyümüz deyip gezmeye gelmişler. Biri turizm işiyle uğraşıyormuş, gelin birlikte eko turizm, doğa turizmi, kültür turizmi yapalım diye adeta yalvardılar. Bizde Dolapdere olarak doğup onlara doğru Kocadere diye akıp aynı adla (Veleka Dere) Karadeniz'e kadar uzanan derenin kaynaklarını merak ettiler. Yolun bozuk olduğunu söyleyince, biz yolu da yaptırırız yeter ki getirdiğimiz insanlara o soğuk suyun başında içki içme imkânı sunalım dediler. Sizi (çevre köyleri) buradan alıp oradaki eski Türk köylerine götürelim, bizimkileri getirip buraları gezdirelim. Karşılıklı olarak eşeklerle turist taşıyalım (orada yaptıkları iş), eski Bulgar evlerinden birini restore edip otel, kültür evi yapalım vb. bir sürü teklif yaptılar ama nafile. Onlar içki türü hediyeler bırakırken bizden onlara bir büyük bal kabağı hediye edildi.
Kırklareli Ziraat Odası'nın Bulgarlarla ortak bir projesi kapsamında benim oraya gitme ihtimalim doğmuştu gidemedim. Yine bir gün evdeyken Bulgarlar geldi seni arıyorlar dediler. Daha önce gelen bizim öncü grup bir otobüs dolusu yolcuyu getirip kendi açılarından projeyi başlatmışlar. Bu sefer yanlarında tercüman da olunca rahat anlaştık. Önceki gelişlerinden tanıdıkları için ısrarla beni sormuşlar, ellerinde ilk gelişlerinde çekip bastırdıkları fotoğraflar da olunca anlatmak kolay olmuş. Bir de bizim onlara hediye ettiğimiz kabaktan yaptırdıklarını söyledikleri kabak böreğini getirmişler ki tadı bizde yapılandan güzel olmuş, ne de olsa ortak kültür. Tercüman aynı zamanda sınır polisi olduğu için sınırdaki çeşitli ortak çalışmalar vesilesiyle tanıdık çıktı. Onlar çeşitli hediyelik küçük eşyalar bırakırken biz o yönden hazırlıksız yakalandık ama gösterdiğimiz misafirperverlik her şeyin üzerindeydi.
Onlara hitaben yaptığım konuşmada özetle; şu an dışarıdan biri baksa kim Türk kim Bulgar ayıramaz, sizin ve bizim bahçemizde aynı çiçekler, domuz eti hariç belki soframızda aynı yemekler. Biz büyüklerimizden sizinkiler hakkında komşuluk adına güzel şeyler duyduk. Braşlıyan'lı avcı Kiro'nun (onların bir anlamda kahramanı) hikâyeleri burada halâ anlatılır, halklarımız arasında asla sorun olmamış ama birileri bizi ayırmış dedim. Çok hoşlarına gitti özellikle tebrik, teşekkür edenler oldu. Dediklerim abartı değil samimi şeylerdi, çeteciler hariç her iki taraftan da birbirine pek zarar gelmemiş. Köyü gezdirdik, onların aksine biz onları turist değil misafir olarak ağırladık, şaştılar. Gitme zamanı geldiğinde bir bayan su almak üzere şişe istedi; babamın mezarına götürmek için toprak aldım su da alayım dedi, noktayı koydu...
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol