Bir sabah uyanıp: Oh be! Çok şükür kabusmuş demeyi, veya ağır bir travma sonucu komaya giren birinin kendine gelince arada olanları hatırlamadığı gibi şu bir aylık zamanı, bu zaman içinde olanları hatırlamamayı o kadar çok isterim ki. Ben bu satırları yazarken takvimler 17 Ocak'ı gösteriyor, deprem başlayalı bir ay olmuş sarsıntılar devam ediyor. Tam olarak ne meselenin adı koyulabildi, ne de yaşananlar anlaşılabildi. Herkes sürece kendince bir isim koydu, biri de benden: Bu dost kavgası değil, tam anlamıyla post kavgası. Bizim kitabımızda değil dosta, düşmana bile namertlik yazmazken... Ülkeye bunca zarar...
Kimseyi savunma derdinde değilim, kendi geleceğimizi savunuyorum. Bırakalım uzak geçmişi, yakın geçmişimizi bilelim yeter. 2002 öncesinden bugünlere adeta sıfırdan geldik. Bu gün havaalanlarında şaşaalı bir şekilde karşılanıp sonrası fos çıkan futbolcular misali; Kemal Derviş'in 'bir mucize kurtarıcı' gibi sunulup beklediğimiz günleri, gelmesi muhtemel on milyar dolar kredinin bu günün belki yüz milyar doları gibi algılanıp heyecanla beklendiği herkesin her şeyin ona endekslendiği günleri, onlarca banka batırılıp içleri boşaltılıp millet olarak hep birden mağdur edildiğimiz günleri unutmadık. Bu gün her alanda dünya ile yarış halinde, bazı alanlarda onlardan ilerideysek bu günlere el birliği ile geldik. Hiç kimsenin bu günlere gelmemizde emeği olan siyasetçi, bürokrat, sanayici, müteahhit vb. dolayısıyla devletimizi sudan sebeplerle itibarsızlaştırmaya hakkı yoktur. Daha bu krizin ilk günlerinde; 'krizin mimarlarının hedefleri arasında, gelecek günlerde uluslararası sularda gemilerimizin durdurulup el koyulması da var' diyenler haklı çıkmamalı. Hatay'da yaşanan 'tır' olayında, son günlerde yapılan El Kaide operasyonlarında ısrarla İHH adının dillendirilmesi işaret mi?
Kara hayvanlarının en büyüğü olan fillerin savunmasız yavruları düzenli bir aile yapısı içinde oldukları sürece, yaban hayatta en büyük yırtıcılar olan aslanlar karşısında en küçük bir endişe göstermeden yaşamını sürdürür. Aynı şekilde su aygırları dev timsahlar arasında güven içinde yaşar, timsahların da aklından onlara ilişmek geçmez. Yatırımcı güvenli ortam, ekonomi istikrar ister. Her ne kadar ekonomiye büyük zararları olsa da; 'Gezi' ve '17 Aralık' girişimleri eskiden olsa ekonominin kaç kere dibe vurabileceğini bilmek zor olmasa gerek. Her darbenin, her alanda ülkeyi kaç yıllar geri götürdüğünü bilenler, hep zayıf noktamızdan vurup güçlü bir siyasi irade oluşumunu engellemişler. Ta ki Ak Parti iktidarına kadar. Geçmişte karakollara suç dışında özellikle 'ruhsat alma' gibi işler için yolumuz düşüp boya, kırtasiye, okullara en basitinden tebeşir vb bağışta bulunduğumuz günleri hatırlıyoruz. Biliyorduk ki; ödenek azlığından dolayı o gün için onlar gerçekten yokluğunun sıkıntısı çekilen şeylerdi. Bu gün sanayici, işadamından fazladan işçi istihdam etmesi, müteahhitlik firmalarından normal şartlarda yapılmayacak olan küçük çaplı yol, köprü, bina vb. fazladan istenip yapılabilmektedir. Biz ekonomik krizleri el birliği ile böyle aştık. Şimdi bunların bu kadar kolay elimizden gitmesi...
Hep algılar üzerinden konuşuluyor ya; yapılanların aslında yerel seçimlerden başlayıp Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerle birlikte nihai hedefin bu Başbakan'sız bir Ak Parti ve Türkiye olduğu algısı yaygın. Bu rejimin sahibi ve en büyük güvencesi halk iken, her nasılsa hep kendini rejimin en büyük güvencesi gören ya da onlara kendilerini öyle hissettirenler, ülkeye, rejime, halk'a yön vermeyi kendine görev bilenler hiç eksik olmadı. Ah! Sicilimizde sabıka kaydı olmasa, şanlı ordumuzu ikide bir bu işlere bulaştırmasaydılar, 'gezi'nin topyekün masum bir direniş, diriliş, 17 Aralık'ın 'temiz eller' tarafından yapılmış tertemiz bir yolsuzluk ve rüşvet operasyonu olduğuna inanabilseydik gereğini yapmayan namerttir...
Bu kavga ortamından istifade, herkes kendince bir şeyler kotarmaya çalıştı, kimi yeniden yargılamanın gereğini vurguladı, kimi hukukun üstünlüğünün gereğini. İyi niyetli girişimlere sözümüz de yok elbet. Ama geçmişte de adını ezberlediğimiz Emin Aliağaoğlu nereden çıktı, bu sürece neden nasıl dahil oldu Allah aşkına. Meclis çatısı altında tartışma yaşanmasına alışkınız da, komisyon çalışma salonunda yaşanmaması gereken görüntülere sebep olan, oraya gelmesine vesile olan CHP'li milletvekillerinin bile tepkisine yol açan gazete sallayarak hangi hakla kime ne göstermek istedi? Bence; farkında olmadan bir hukukçu, eski YARSAV, yeni Yargıçlar Sendikası Başkanı olarak aslında kendisini nerede gördüğünü gösterdi. Hukukun üstünlüğüne bir, Yüce Meclisin üstünlüğüne bin kere evet...
Yapılanlar yargıyı etki altına almak mıdır, içine girilen girdaptan kurtulmak mı? Bence kurtulma çabası, çünkü sistem durdu. Yıllardır çeşitli uygulamalara rağmen iktidarın diliyle; 'yargı vesayeti başımıza balyozu indirdi', muhalefet de yeni düzenlemelere yanaşmayınca iktidar tek başına yapma durumunda. Devleti yönetme sorumluluğu onların, bu krizi aşacak formülü bulmak zorundalar.
sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol