"DÜNYA FANİ, AHİRET BAKİ"

Mehmet Emin Tokadi hazretleri İstanbul evliyasının büyüklerindendir. 1664 tarihinde Tokat'ta doğdu. 1745 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Kabri şerifi, Unkapanı'na inen cadde ile Zeyrek Yokuşu’nun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanındadır.
Her sene vasiyetini yazmak âdeti idi.
Vasiyeti şöyledir:
Allahü teâlâya hamd, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan şefaatçimiz Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, âline, eshâbına, bütün nebi ve resullere salât, hayır dualar olsun. Allahü teâlâdan günahlarımın affını ve beni bağışlamasını dilerim. Allah'ım! Beni bağışla. Allahü teâlâya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye, inandım. Ben şehadet ederim ki Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed aleyhisselâm O'nun kulu ve resulüdür. Bu şehadet (iman) üzere yaşarız, bunun üzerine ölürüz ve bunun üzerine diriliriz, inşallah. Allahü teâlâdan Rab olarak, İslamiyet'ten din olarak, Muhammed aleyhisselâmdan Peygamber olarak, Kur'an-ı kerimden imam olarak, Kâbe'den kıble olarak, namaz, oruç, hac, zekât ve Kelime-i şehadetten fariza (farz, emir, vazife) olarak, müminlerden kardeş olarak, Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömer-ül Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn ve Ali Murtezâ'dan imamlar, rehberler olarak razı oldum (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn).
Allahü teâlâ, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin bütün eshâbından, dört müctehid imamdan, şehitlerden, salihlerden, evliyadan, takva sâhiplerinden, zikredenlerden, büyüklerimizden ve bütün bu yolda bulunanlardan razı olsun.
Bu hakir, günahkâr, aslen Tokat'ta doğdum. Elli seneye yakın İstanbul'da yerleşmiş bulunmaktayım. İtikatta mezhebim, Ehl-i sünnet vel cemaat mezhebidir. İtikatta imamım Ebû Mansur Mâturidî hazretleridir. Amelde mezhebim, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebidir.
Sevdiklerime ve dostlarıma vasiyetim şudur: Bu kusurlu kulu hatırlarından çıkarmayıp, Kur'an-ı kerim okuyup, ruhuma hediye edip, hayır duadan unutmayalar. Malımın en temizinden, helâlinden yüz kuruşu teçhiz ve tekfinime ve yirmi iki kuruş [devir ve] iskatıma sarf edeler.
Vârislerime, aileme vasiyetim şudur: Dostların sözlerine razı olup, mahkemeye gitmeyeler. Birbirine rıza gösterip, mücadele etmeyeler ve çekişmeyeler. Herkes biliyor ki dünya fâni, ahiret bâkîdir. Herkese gönül hoşluğu ile kıyamete kadar hakkımı helâl ettim. Kimsede hakkım yoktur. Mürüvvet ve insanlık, kerem, cömertlik, asalet ve yardım odur ki tanıyan ve tanımayan dostlar ve başkaları dahi ahiret hakkını helâl edip ve hayır duadan unutmayıp, hayır ile iyilikle şehadet edeler. Vesselâm.
 Bir âlimin nasihati
Muhammed Gazâlî (rahmetullahi aleyh) hazretlerini talebelerinden birisi, kendi kendine düşünüp; senelerce zahmet çekip çok şey öğrendim. Bu kadar çok ilimden bana en lüzumlu ve faydalısı acabâ hangisidir? Âhirette imdâdıma yetişecek, mezarda dünya dostlarım beni yalnız bırakıp gittikleri zaman, bana arkadaş olacak, mezardan kalkınca, ananın evlâdından, kardeşin kardeşinden, dünyadaki dostların birbirlerinden kaçıp, herkes başının çaresini aradığı vakit beni kurtaracak olan acaba hangisidir? Dünyada, âhirette faydası olmayan acaba hangileridir? Bilsem de bunlardan uzaklaşsam. Çünkü, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem) (Faydasız ilmi öğrenmekten ve Allahü teâlâdan korkmayan kalbden ve dünyaya doymayan nefisten ve Allah için ağlamayan gözden ve kabule lâyık olmayan duâdan Allahü teâlâ bizi korusun) buyurmuştur, diye uzun zaman düşünür. Sonra bunu anlamak için hocası olan Hüccet-ül-İslâm İmâm-ı Gazâlî'ye (rahmetullahi aleyh) mektup yazar. Hüccet-ül-islâm İmâm-ı Gazâlî bu talebesinin mektubuna cevap yazıp gönderir. Cevap özetle şöyledir:
Ey sevgili oğlum! Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve selem) dünyaya yayılan nasîhatlerinden biri şudur:
(Allahü teâlânın, bir kuluna rahmet etmeyeceğine, ona gadap ve azap edeceğine alâmet, dünyaya ve âhırete faydası olmayan şeylerle meşgul olması, zamanlarını lüzumsuz şeylerle öldürmesidir. Bir kimsenin ömründen bir saati, Allahü teâlânın beğenmediği bir şeyde geçerse, ne kadar çok pişman olsa, üzülse yeridir...)
Lokman Hakîm (rahmetullahi teâlâ aleyh) oğluna şöyle nasîhat ederdi: Oğlum, horoz  senden daha akıllı olmasın! O, her sabah zikir ve tesbih ediyor, sen ise uyuyorsun.
Allahü teâlânın yolunda yürümek isteyen bir kimseye evvela ne yapmak lâzımdır? diyorsun. Önce Ehl-i sünnet âlimlerinin (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma)în bildirdiklerine uygun, temiz bir itikâd ve îmân lâzımdır.
Bundan sonra, tevbe-i nasûh, yani bir daha işlememek üzere, günahlara tevbe etmek, üçüncüsü, herkes ile helalleşmek, üzerinde hiçbir mahlukun hakkı kalmamak, dördüncüsü, Allahü teâlânın emirlerini yapacak kadar, İslâmiyeti öğrenmektir. Diğer ilimleri lüzumu kadar okumalıdır. Bu lüzum, herkesin sanatına, mesleğine, ihtisâsına göre değişir.
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem) bir Sahabiye buyuruyor ki:
(Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Âhıret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç  olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!)
SUAL: Diş dolgusu olan Maliki mezhebini nasıl taklit eder?
CEVAP: Maliki'nin bu husustaki farzlarına uyar, müfsitlerinden yani o ibadeti bozan durumlardan kaçar. Sadece gusülde değil, gusülle yaptığı işlerde de bu şartlara uyması lazımdır. Yani hem namazda, hem de abdeste Maliki'nin şartlarına uyup müfsitlerinden kaçması gerekir. Aksi takdirde telfik yapmış, yani mezheplerin kolaylıklarını almış olur ki, telfik haramdır.
SUAL: Diş dolgusu için mezhep değiştirmek mi gerekiyor?
CEVAP: Diş dolgusu için mezhep değiştirmek gerekmiyor. Sadece gusül, abdest ve namazda, yine kendi mezhebine uymaya devam etmekle beraber, Maliki mezhebinin de bu konudaki şartlarına, yani farz ve müfsitlerine de uyuyor. Böylece taklit gerçekleşiyor.
        * * *
SUAL: Bir kimse, diş dolgusunun gusle mani olduğunu bilmeden 9-10 sene dişi dolgulu hâlde namaz kılsa, fakat Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklit etmek gerektiğini yeni öğrense, kıldığı bu namazları, kaza etmesi gerekir mi?
CEVAP: Elbette kaza etmesi gerekir. Ancak yıllarca o şekilde kıldığı namazları kaza etmek zor olduğu için, bu namazları Mâlikî'ye veya Şâfiî mezhebine göre kıldım derse, her ne kadar o namazları Şâfiî veya Mâlikî mezhebinin şartlarına uygun olarak kılmamış olsa da, sahih olur. Çünkü yıllar öncesinde kılınan namazlar için Mâlikî veya Şâfiî'nin şartlarına riayet etme imkânı yoktur. Bu zaruretten dolayı taklit etmek caiz görülmüştür. Bununla beraber, hiç kazamız olmasa bile, ömür boyu kaza namazı kılmanın ve sünnetleri kılarken kazaya da niyet etmenin mahzuru olmaz.
Bizim de o namazlardan mekruh kıldıklarımız olabilir. Sünnet veya müstehablardan birini yapmamış olabiliriz. Kaza kılmakla bunlar da telafi edilmiş olur. Çünkü İmam-ı Rabbani hazretleri, (İmam-ı a'zam Ebu Hanife hazretleri, abdestin edeblerinden birini terk ettiği için kırk yıllık namazı kaza etmiştir) buyuruyor. (1/29)
O namazlarda hiçbir eksiğimiz olmasa da, sünnetleri kılarken kazaya da niyet edince, sünnet de kılınmış olur. (Redd-ül muhtar)
Sual: (Diş dolgusunun gusle mâni olduğunu söylemek yanlıştır, çünkü bu ihtilaflı bir meseledir. Dolguya cevaz veren kıymetli âlimler vardır. Ama dolgu gusle mâni olmasa bile, Mâlikî'yi taklit etmenin zararı olmaz) deniyor. "İhtilaflı mesele" diyerek, zihinleri bulandırmanın sebebi ne olabilir?
CEVAP
Art niyeti olan her şeyi söyleyebilir. Diş dolgusu ihtilaflı mesele değildir. Hiçbir Hanefî âlimi, (Ağızda kuru yer kalsa, gusül sahih olur. Dolgu diş, gusle mâni olmaz) dememiştir. Fıkıhta, (ihtilaflı) demek, (Müctehid âlimlerin farklı ictihadları var) demektir. Masonların, ajanların veya kendini din adamı sayan cahillerin, dine aykırı sözlerine ihtilaf denmez.
Hem mezhep imamlarının yaşadığı dönemlerde diş dolgusu yoktu, hem de günümüzdeki insanların sözleri dinde senet olmaz. Ağzın içini yıkamak farzdır. Kuru yer kalırsa gusül olmaz. Bunun aksini söyleyen hiçbir Hanefî âlimi yoktur.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol