"DÜNYA RAHATLIK YERİ DEĞİLDİR!"

Şunu hiç aklımızdan çıkarmayalım ki; dünya, rahatlık, huzur ve saâdet yeri değildir!.. Âdem aleyhisselâm dünyaya gönderildiğinde asırlarca ağladı, çok gözyaşı döktü. Havva annemizle ikisi yalnız kalmışlardı. İşlerini kendileri hâllediyorlardı. Onlar ekiyor, biçiyor, öğütüyor, pişiriyorlardı... Çocukları dünyaya geldi, sevindiler... Onlar büyüdü ve dediler ki; "Artık bu ağır işleri çocuklarımız yapacaklar, biz de oturup rahatımıza bakacağız..." Nereden bilebilirlerdi ki, dünyada rahatlığın olmadığını!.. Bir oğlu (Kabil) diğer oğlunu (Habil'i) öldürdü. Bundan sonra rahat edeceğiz derken büyük üzüntüye girdiler. Bir oğulları katil, diğeri ise şehit olmuştu... Nuh aleyhisselam 950 sene kavmini hidayete davet etti. (O zaman insanların ömrü çok uzundu). İman edenlerin sayısı çok azdı. İman etmeyenlerden de ümit kesilmişti. Gemi yapması emrolundu, tufan olacaktı. 950 sene onlara zaman tanınması Rabbimizin bize ne kadar merhamet ettiğinin göstergesidir. Gemi yapılırken kâfirler toplandılar. İçlerinden bazıları; "Peygamberliği bıraktın da marangozluğa mı başladın?" derken bir kısmı da; "Sen aklını mı kaçırdın bu gemiyi nerede yüzdüreceksin, hani su nerede?" diyerek alay ediyorlardı... Nuh aleyhisselam onlara şöyle cevap verdi: "Siz bugün bizimle alay edin, ama unutmayın ki bir gün gelecek, bu defa biz sizinle alay edeceğiz!" Ve nitekim öyle de oldu... İbrahim aleyhisselamı ateşe attılar, yakmak istediler, kendi öz ve biricik evladını kurban etmesi ile emrolundu. Bu çok ağır bir imtihan idi. Dense idi ki; birine kestir veya dağdan yuvarla parçalansın, yine bir derece kolaydı. Emir, "kendi ellerinle keseceksin" şeklindeydi... Yakup aleyhisselam en çok sevdiği ve en mübarek evladı Yusuf aleyhisselamdan ayrı düştü. Bu hasretle o kadar gözyaşı döktü ki mübarek gözleri kapandı... Yusuf aleyhisselam kuyuya atıldı, ölüme terk edildi, daha sonra köle olarak satıldı ve köle muamelesi gördü, peşinden zindana atıldı ve yıllarca hapis yattı... Musa aleyhisselamın Firavun'dan çektikleri malum; memleketinden çıkarılışı, yıllarca gurbette çobanlık yapması... Eyyûb aleyhisselamın hastalığı ve gösterdiği sabır dillere destandır... İsa aleyhisselamın barınacak bir yuvası bile yoktu... Peygamber efendimiz az mı iftiralara, sıkıntılara maruz kaldı. Çok sevdiği amcasını ve sevdiklerini şehit ettiler... Demek ki, dünya keyif sürmek, rahat etmek yeri değildir... Günahkârın ibadetlerine sevap verilir mi? Sual: Günahlarımız var, sevap da işliyoruz. Müslüman olarak ölenlerin sevaplarıyla günahları tartılıp, sevap kefesi ağır gelenler doğrudan Cennete gireceğine göre, şimdi günah işlesek mesela içki içsek veya kumar oynasak da, sonra bu günahları telafi edecek kadar hayır hasenat yapsak, çeşme yaptırsak, fakir giydirsek ve daha başka sevaplar kazansak, Cehenneme girmekten kurtulur muyuz? CEVAP Sevap işlemekle Cehenneme girmekten kurtulabiliriz, ama haramları karşılayacak çok büyük sevabların olması gerekir. Bin fakir giydirilip doyurulsa, bir vakit namazı kasten kazaya bırakma günahını ödeyemez, bir lira zekât borcu veya azıcık bir kul hakkı ödenmiş olmaz, çünkü farzların yanında nâfile sevaplar denizde damla değildir. Düşman uçağına tabancayla, tüfekle karşı konulmayıp uçaksavar gerektiği gibi, haramlara da, farzlarla karşı koymak gerekir. Ayrıca, günaha devam edenin iyiliklerine sevap verilmez. Mesela, içki içen biri, oruç tutsa, namaz kılsa, oruç ve namaz borcundan kurtulur, fakat tevbe edip günahı terk etmedikçe, bu ibadetler için vadedilen büyük sevaplara kavuşamaz, çünkü dinimizde günahtan kaçmak ibadet etmekten önce gelir. Birkaç hadis-i şerif: (Şarap [alkollü içki] içenlerin, tevbe etmedikçe, namazlarına, oruçlarına, haclarına, zekâtlarına ve sadakalarına sevap verilmez.) [Enis-ül-vaizîn] (Küçük bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların [nâfile] ibadetleri toplamından daha iyidir.) [R. Nâsıhîn] (Az bir haramdan kaçmak, 80 bin nafile hac sevabından efdaldir.) [Deylemî] İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Bir farzı kasten yapmayan veya bir haramdan kaçmayan, açıkça günah işleyen kimsenin yaptığı nâfile ve sünnetleri kabul olmaz, sevap verilmez, yani sevabı olmaz. [Yaptığı camilere, medreselere, hastanelere, hayır kurumlarına ettiği yardımlara sevap verilmez.] (1/29) Muhammed Hadimî hazretleri de buyuruyor ki: Günah işlemeye devam edildikçe, yapılan ibadetlerin Hiçbirine sevap verilmez. (Berîka) (Sevap verilmez) demek (Farzlar sahih olur, borçtan kurtulursa da, o ibadeti yapmakla hâsıl olacak büyük sevaplara kavuşamaz) demektir. Haram işlemeye devam edenin ve farz borcu olanın o konudaki nâfile ibadetlerine zaten hiç sevap verilmez. Bunun için, önce günahlardan sakınmalıdır. Namaz kılmayanın hâli Sual: (Namaz kılmayanın İslam’dan nasibi yoktur) sözü, namaz kılmayana kâfir demek olur ki, bu da Ehl-i sünnet itikadına aykırı değil midir? İbadet etmeyene kâfir denir mi? CEVAP: Bu söz hadis-i şeriftir, çeşitli hadis kitaplarında vardır. Bunun gibi namaz kılmamanın küfür olduğunu bildiren hadis-i şerifler çoktur. Birkaçı şöyledir: (Namazı kasten terk eden kâfirdir.) [Taberânî] (Namaz kılmayanın dini yoktur.) [İbni Nasr] (Namaz kılmayanın Müslümanlığı yoktur.) [Bezzar] (Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.) [Nesaî] (İman, namaz demektir. Namazı itinayla, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir.) [İbni Neccar] S. Ebediyye’de, (Namaz kılmayanın İslam’dan nasibi yoktur) hadis-i şerifiyle diğer hadis-i şerifler açıklanarak deniyor ki: Ehl-i sünnet âlimleri söz birliğiyle, (İbadetler imandan parça değildir) buyurdular. Yalnız, namazda söz birliği olmadı. Fıkıh imamlarından İmam-ı Ahmed ibni Hanbel, İshak ibni Raheveyh, Abdullah ibni Mübarek, İbrahim Nehaî, Hakem bin Uteybe, Eyyub Sahtiyanî, Davud Taî, Ebu Bekir ibni Şeybe, Zübeyr bin Harb ve daha birçok büyük âlimler, (Bir namazı bile bile, kasten kılmayan kimse kâfir olur) dedi. (Namazın ehemmiyeti kısmı) El-fıkhü alel mezahibil-erbea kitabında da deniyor ki: Hanbelîler ile Abdullah bin Mübarek, İshak bin Raheveyh ve bazı Şâfiî âlimleri dediler ki: Namazı mazeretsiz olarak, kasten terk eden kimse kâfir olur. Bu söz, Hazret-i Ali’den de nakledilmiştir. Bunlar, delil olarak Tevbe sûresinin (Eğer müşrikler tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse serbest bırakın!) mealindeki 5. âyet-i kerimesini bildirmişlerdir. Resulullah efendimiz bu âyet-i kerimeyi açıklayarak buyurdu ki: (Müşrikler La ilahe illallah deyinceye, namaz kılıncaya ve zekât verinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum.) [Buhârî] Diğer üç mezhep mensuplarıysa, (Namaz kılmayı, zekât vermeyi vazife bilmez, farz olduğuna inanmaz, bunları yerine getirmediği için üzülmez, günaha girdiğini bilmezse, kâfir olur) demişlerdir. Yani Hanefî, Malikî ve Şafiî’de namaz kılmayan kâfir olmuyor, ancak önem vermezse yine bu mezheplerde de kâfir oluyor. Sorularınız ve görüşleriniz için mustafaruzgar22@hotmail.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol