“Düsünce Açisi Dar Insanlar Toplumu” egitimsiz insanlar toplumudur. Insan ne kadar egitim almissa düsünce açisi o kadar genistir. Ve düsünmek insanin en büyük ve en önemli isidir. Ancak düsünmeyi de bilmek gerekir. Bizim egitim sistemimizde yetisen kusaklara “Düsünmeyi Bilmek” gibi bir konu aktarilmis degildir. Oysa insanin okudugu üzerinde düsünmesi, sonra da yorumlamasi dogaldir. Okuyan gençlere bu yaptiriliyor mu bilmiyorum. Ancak yaptirilmiyorsa fikri gelismede büyük noksanliktir. Çünkü beynin kivrimlarini açacak olan, yeni bilgi ve düsüncelere ufuk açacak olan okudugumuz seyler yada karsilastigimiz sorunlardir.
Biz sorun çözmeye talip insanlar degiliz. Sorunlari çözümsüz birakmak, onlari yarinlara, gelecek zamanlara ertelemek adetimizdir. Özel hayatimizda, devlet hayatinda bu böyledir. Osmanli’dan kalmadir, ertelenmesi gereken, ertelenmesinde yarar görülen sorunlar komisyona havale edilir. Buna “Isi medreseye yatirmak” derler. Bireysel islerde de böyleyiz. Bugünkü isi “Yarin da yaparim” dedigimiz çok olmustur. Nasil olsa acelesi yok. Böyle bir mantigimiz, böyle bir mazeretimiz vardir.
Bütün bunlar düsünce aliskanligimizin olmadigini, düsünmeyi zamana yaymakta sakinca görmedigimizi ortaya koymaktadir. Oysa Avrupali bilim ve felsefe adami ne diyor: “DÜSÜNÜYORUM, ÖYLE ISE VARIM.” Demek ki insan varligini düsünmek suretiyle kanitliyor. Düsünmek suretiyle hayvandan ayriliyor. Bu nedenle de insani tanimlarken, “Düsünen Hayvan” derler. Rodin denen sanatkar DÜSÜNEN ADAM’in heykelini yapmistir.
Bütün okuduklarimizin (tabii okuyorsak) tetikledigi sey düsünmektir. Bu nedenle insanlarimiza düsünmeyi, nasil düsünecegimizi ögretmek zorundayiz. Bu bir egitim sorunudur. Çocuga, “Bu okudugun üzerinde ne düsünüyorsun” diye sormak gerekir. Bu soru okulda oldugu kadar, evlerde de sorulmalidir. Fakat ne yazik ki bunu yapmiyoruz, “Düsünce Tembeli” insanlar yetistiriyoruz.
“DÜSÜNCE TEMBELI INSAN” yeni bilgilere, yeni fikir ve düsüncelere, yorumlara, algilamalara (anlamalara) kapali demektir. O zaman insan durdugu ve oldugu yerde demektir. Bu durumda insanin ilerlemesi, kendini gelistirmesi olur mu? Olmaz tabii.. O zaman su oluyor ki toplum hareketsiz ve tepkisiz insanlardan meydana gelmis oluyor. Genelde Türk toplumu böyle bir toplumdur. Saniyorum eski Cumhurbaskanlarindan Sayin Ahmet Necdet Sezer halkindan tepkili olmalarini istemisti. Yani akliniza, mantiginiza aykiri gelen seyleri elestirin, protesto edin, hakkinizi, hukukunuzu arayin demek istemisti. Ancak ne var ki hak aramak, toplum içinde hareketlenmek, tepki vermek bilgi, fikir ve düsünce sahibi olmaya baglidir. Bir arabanin benzini, mazotu ne ise insanda da fikir, düsünce odur. O olmadikça hareketlenme olmaz. “Duragan Toplum” dedigimiz toplum fikirsiz, bilgisiz toplum demektir. Biz böyle oldugumuz için demokrasimizi gelistiremiyoruz. Saglikli tartismalar yapamiyoruz. Konusmalarimizin içi bos oluyor. Lâf ebeligi yapiyoruz. Ortaya bir fikir, bir görüs koyamiyoruz. Anlamadan da alkisliyor veya gülüyoruz yada agliyoruz. Niye agliyoruz, niye alkisliyoruz, niye gülüyoruz bilmeliyiz. Herkes bunu yaptigi için biz de yapiyoruz.
Özetle sunu demek istiyoruz; Dinamik insan, dinamik insanlardan meydana gelmis bir toplum degiliz. STATIK TOPLUM’uz. Yani hareketsiz toplum.. Ne yazik ki öyleyiz. Atatürk, “Durmayin, düsersiniz” demis. Düsünmezseniz donarsiniz demek istemistir. Bu düsüncenin çimentolasmasi demek olmaktadir. Biraz daha bilgi, biraz daha fikir, biraz daha düsünce bizi ileriye götürecek seylerdir. Ne dersiniz? Öyle degil mi?
Bayraminiz kutlu, ufkunuz açik, günleriniz aydin, sagliginiz yerinde olsun.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol