DUYULMAYAN ÇIĞLIKLAR (ÖYKÜ) - 2 -

- Hiç mi şansımız yok doktor bey?
- Maalesef, keşke olumlu bir şey diyebilseydim. Ancak kesinlikle size çok iş düşüyor. Zira morale her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Kendisine belli etmeyin lütfen.
- Anladım doktor bey anladım. Allah yardımcımız olsun. Dünya güzeli evladımı, o gözleri kamaştıran hayat ışığını, o gönülleri yakan sevda güneşini karanlık dünyasına hapsetmek zorundayız.
Sonu kaçınılmaz haberi alan babam zaten geçim mücadelesi ile kaderine razı olmaya çalışırken yıkılır. Kalbini duyamaz, yüreğine söz geçiremez, duygularını susturamaz..
 Bu vahim haberin şiddetinden ömür saltanatı çatırdıyor, hayalleri yıkılıyor, umutları sönüyor, kabristanı noktalayan karanlık tüneller birer canavarı andırırcasına babamın gölgesi gibiydi. Taa ki bu çaresizliğe dayanamayıp kendini hastanenin, beşinci katındaki penceresinden boşluğa bırakıp beton cadde ile öpüşene dek.
Karanlık dünyamı paylaştığım annem için hayat daha zorlaştı. Akrabalarının kin ve nefreti babamın ölümüne rağmen son bulmamıştı. Çevresinden dışlanmış, para yok, pul yok,destek yok.Sadece laf kalabalığı ve sorun keşmekeşliği vardı.
 Hastane odasında yatarken, göğsüne bastırdığı kabarık bir dosya ile odama gelen doktorun hali durumumu özetliyordu. Yüzündeki hüzün dolu ifade içine düştüğüm çaresizliğin habercisi gibiydi. Yüzüme hüzünle bakarken bölük pörçük sözcükleri, titreyen dudaklarından dökülmeye başladı.
-Yanındaki kadın annen miydi ?
- Hee anamdı ama uzun süre oldu yanıma gelmedi.
Doktor akan gözyaşlarını fark ettirmeden silerken "Zavallı kadın dayanamadı
mücadele etmeye, o da kolayı seçti.Bir avuç leblebide buldu kendini" derken gözlerime bakamıyordu. Sustu. Cümlesini tamamlayamadı. Sözleri sanki sinsice boşlukta sallanıyordu. Tüm hayat bağlarımın o sırada koptuğunu hissettim. Freni boşalan ölüm aracının beni hızla mekanıma sürüklediğini hissediyordum. Tek kelimeyle yıkılmıştım. Birden yere yığılan taze bedenimin etrafında doktorlar, hemşireler koşuşuyordu.
 Altı ay süre ile hastaneler, içimi dışımı saran ilaçlar ile yaşadım. Bir saniye bile aklımdan çıkamayan annemin o mahzun ve zavallı görüntüsü de içimi delip geçmeye yetiyordu. İzinli olarak hastaneden çıktım. Annemin mezarı başına gittim.
 Bir anda perdelendi gözlerim… İnfilak ediyormuşçasına zonklayan beynim! Göğüs kafesimi parçalar gibi tıp tıp vuran kalbim! Kulaklarımda dayanılmaz çınlamalar! Her yer karanlık… Annemin koynundayım artık. Varlığım diyebildiğim annemin göğsünde ama karanlık loş bir ortamda tebessüm ediyordum. Sevdiklerimin yanındaydım. Ömür boyu beni çağıran ecelime kavuşmuştum.
Kısa, çetin ve çileli geçen ömrümün sonunda mevlam beni gönlüme göre ödüllendirmişti. Kirlenen dünyamızda, kansere davetiye çıkaran tüm çalışmalara katkı sağlayanlar ile kendilerine muhtaç kalacağım, anneme duydukları kin ve nefreti bana da sirayet ettiren dedemler ve sevmeyenlerimle birlıkte bu dünyada yaşamaktansa, sevdiklerimle, kendilerinden bir parça olarak ayrıldığım varlıklar annem ve babamla birlikte olmayı nasip etti Yaradan!
Aslında yavru beden yerine tebessüm etmesi, mutlu olması gerekenler kimler? Sinsice kötü emellerinin sermayesini arttırarak, insanlığı kanser illeti ile iç içe yaşamaya zorlayan,  kirli yaşamlarını zenginleştiren zavallılar! Siz sevinin tebessüm edin! Zira zafer sizin…
Dedemler mi? Benim dünyam değişmiş, orada ne olduğunu bilmiyorum. Yakıcı, parçalayıcı, bitirici de olsa işte bu benim hikâyem.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
Alâeddin İKİCAN
 İLESAM İl Temsilcisi
e - posta :  alaeddinikican@gmail.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol