Dini mi, Vatanı mı?

Son iki aydır yaşanan olaylar akıl ve mantık süzgecinden geçirildikten sonra bir kez daha iz'an ve irfanla incelendiğinde görülecektir ki, saldırılar önce dine sonra vatana sonra da bütün bunlar üzerinden devleti yöneten şahsadır. Sırası ile ve örneklerle anlatmak gerekirse; DİNE YAPILAN SALDIRILAR;
Uzun zamandan beri ümmetin gözü önünde yaşanan eylemler (papa ile patriklerle verilen samimi görüntüler) ve bu eylemler sırasında ve sonrasında sarf edilen dine dair söylemlerle dine muazzam bir saldırı ve iftira süreci yaşanmaktadır. Bu saldırılar her ne kadar içi boş, beyni boş ama cebi dolu alim müsveddelerinden gelmekte ise de bir din adamı olarak bu saldırılara göğüs germek, cevap vermek, doğrusunu izah etmek, takdir edesiniz ki bir siyasetçinin görevi değil, öncelikle diyanetin ve din adamlarının görevidir. 'Muhammed-ün Rasüllah demeden de cennete girilir demek, 'ibrahimi dinler' diyerek islamı yahudiliği ve hristiyanlığı aynı seviyede tutmak, bu şekilde Allah'a peygamberimize ve ibrahim (as)e iftira atmak elbette dine saldırıdır ve bu saldırıya din adamı karşı koyacaktır.
Bu haysiyet yoksunu kişilere cevap vermek politika yapmak mıdır?    

Bu konuda mücadele ettiğimiz kişilerin politik kimliklerinin olması bizim de politika yaptığımız anlamına gelmez. Tıpkı dini bir konuyu anlatırken aynı fikre sahip olan bir politikacının da o fikir savunması din damlığı yaptığı ve her konuda o politikacı ile hemfikir olduğumuz anlamına gelmediği gibi. (VATANA YAPILAN SALDIRILAR. ) Yine, yıllardır süregelen, özellikle de son iki ayda daha bariz bir şekilde tüm iğrençliği ile gözler önüne serilen tüm proje ve oyunlar, sonuçları itibarı ile düşünüldüğünde, vatanımıza yapılan muazzam saldırılardır. Sıcak olmasa da bir savaş ilanıdır.
Seçimlerden galip çıksa bile kayıtta, AK Parti'nin seçimlerden galip gelmesi halinde yargı darbeleriyle götürülmesinin hedeflendiği şöyle dile getiriliyor: "Ok yaydan çıktı bir kere. Bu safhadan sonra geri dönüş 'yok olmamız' anlamına gelir. Onun için tüm imkanlar kullanılarak taarruz tek yoldur. Önümüze kim çıkarsa ezip geçeceğiz. Seçimlerde yüzde 65 ile bile gelseler, dosyalarla götürmek zorundayız. 44 yılda ördüğümüz hırkayı 'buyrun siz giyin' diyecek değiliz." Kayıtta, istenilen sonucun alınması için "Komünist, faşist, Alevi ve CHP'li farketmez herkesle ittifak edin" talimatı veriliyor. Gerekirse Türkiye feda edilir. Yüksek yargı mensuplarına yağdırılan telkinler bunlarla sınır değil. 'Hayrı kesir için şerri galil irtikap edilir' (Büyük bir fayda için küçük kötülük yapılabilir) denilerek örgütün çalışma prensipleri belirtililiyor. "150 devlet içinde hizmet hareketimiz ve müesseselerimiz var" ifadesiyle başlayan kayıtta "Bu hizmetin bekaası için gerekirse TÜRKİYE FEDA EDİLİR. 5 bin savcı o kadar hakim, onbinlerce polis ve asker şehit olmaya hazır. Kayıplar önemli değil. Türkiye'deki mücadelede ABD'nin yanında yer alırsak güçlü çıkarız" ifadeleri yer alıyor.
Bu konuşmalarda geçen Türkiye feda edilir sözü vatana saldırı değil de nedir? Kim feda edecek, hangi hizmet karşılığında feda edilecek. Bu sorulara cevap verecek merci kimdir. Bütün bu saldırılar karşısında bir din damına düşen görev hala güslün farzlarını anlatmak mıdır? Maraş'ın işgali sırasında sütçü imamın 'bugün size namaz kıldırmıyorum' demesi siyaset ya da politika mıdır? Soğuk ya da sıcak vatana yapılan bir saldırı karşısında askerin görevi ne ise din adamının görevi de odur. Bu ortamda din adamının sen cenaze yıka gerisine karışma demek vatana saldıranların ve vatan hainlerinin ateşine odun taşımaktır. Hele de o devletin idarecisi milli mücadele çağrısı yapıyorsa, tarmvay makinisti ile din adamı vatan savunması konusunda eşit görv ve sorumluluğa sahiptir. Vatandaşını bu saldırıya karşı uyanık olmaya ve bu vatan hainlerini deşifre etmeye çalışan bir din adamına 'sen abdestin güslün farzını anlat' demek, düşmanın silahına kurşun sürmektir Kimse bunu din adamından beklemesin. DEVLETİ YÖNETEN ŞAHSA SALDIRI. Uzun'un gitmesi için halisane dua edin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan kayıtta, Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın da açıkladığı "Uzun adamın ölmesini bekliyorlar" sözünü doğrular ifadeler yer aldı. Kaydın o bölümü ise şu ifadeleri içeriyor: "Üç yıldır Uzun'un ölümü için dua ediliyor. Hala ayakta. Demek ki halisane dua etmiyorsunuz. MOSSAD, CIA ve diğerleri Uzun'u götürmek istiyor. Bize de onun akılsız davranışları yüzünden '159 ülkedeki okullarınızı kapatırız ya da RTE'yi götürüsünüz' diyorlar.
Hizmetimizin selameti için 1 kişi veya ülke gitse ne olur. "Yine aynı plan konuşmasında geçen bu cümleler sizce de dehşet verici değil mi? Sadece bu mu? On yıllık devlet idaresi süresi içerisinde, hem de marjinal bir terör örgütünün ve konuşma içinde de zikredildiği gibi CİA ve MOSAD ın çıkarları için 30 a yakın su-i kasta uğrayan bir devlet adamına (parti liderine demiyorum) sahip çıkmak politika mıdır?
Tüm bu olaylar karşısında milli mücadele çağrısı yapmak bence eksiktir. Dini mücadele çağrısı yapmak da, herhalde diyanete ve biz din adamlarına düşmektedir. Evet şu anda ülkemizde hem milli mücadele hem de dini mücadele süreci yaşanmaktadır. İslam ve müslümanların yaşadığı her fetih ve savaş, önce din sonra o dini yaşamak için gerekli olan vatan ve toprak içindir. Gaye din olmasaydı peygamberimiz mekkeden çıkmazdı. Gaye vatan olmasaydı mekkeyi tekrar fethetmezdi. Şimdi tam da burda FATİH'imizin o muhteşem sözünü bir daha okuyalım; İmtisâl-i Câhidû fillah oluptur niyetim Din-i İslâm'ın mücerred gayretidir, gayretim. Öyle ise başlıkta sorulan soruya verilecek cevap şudur; HEM DİN HEM DE VATAN
(www.dinihaberler.com) internet sitesinden alınmıştır

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol