Osmanlı Devleti'nin dayandığı ayaklar olduğu gibi eğitimin de dayanakları vardı. Osmanlılarda devlet Anadolu ve Rumeli'ne dayanıyordu. Devletin RUMELİ AYAĞI hemen hemen her şeydi. Devleti yönetenler genelde Rumeli kökenli idiler. Zamanın güçlü devletleri Türk varlığını Anadolu'dan ziyade Rumeli'de görüyorlardı. Avrupa'da yaptığımız savaşlar bundandı. Rumeli elden çıkınca Osmanlı ayakta duramadı. İçinden 20'nin üstünde devlet çıktı. Türkiye en son çıkan devlet oldu.
Devleti kuranlar, Cumhuriyet'i ilan edenler Özgürlük ve Bağımsızlık Savaşı'nı yapmış ve kazanmış olan kimselerdi. Eğitimsiz bir halkın özverisiyle kazandıklarını biliyorlardı. Bu nedenle eğitimi ikinci ayaklarla takviye etmek onlar için son derece önemli bir olaydı. Ulusal oluşumun öz kaynakları da gündemde olmalıdır diye düşünüyorlardı. Mustafa Kemal ATATÜRK ve İnönü bunları düşünmüşler, 1930'lu yıllarda kurumlaştırmışlar yaşama geçirmişlerdir. Bu bağlamda düşünülen şey eğitimi takviye edecek kurumlar olmuştur. Onlar da şunlardır:
I - TÜRK DİL KURUMU, 2 - TÜRK TARİH KURUMU, 3 - HALKEVLERİ'dir. Köy Enstitüleri bu kurumların Eğitim Tabanı'nı oluşturacaklardır. Yani Halkevleri ile Köy Enstitüleri Cumhuriyetin Taban Hareketi'ni işleyeceklerdir. Bir başka ifade ile Cumhuriyet ve eğitim ek kültür - sanat ve eğitim amaçlı kurum ve kuruluşlarla, derneklerle takviye edilecektir. Bu düşünülenler, bu oluşumlar gerçekleşmiş midir? Uygulamalar ne gibi sonuçlar vermiştir?
Bu kurumlar Atatürk ve İnönü Dönemleri'nde büyük rol oynamışlar, fonksiyonlarını yerine getirmişlerdir. Halkevleri ve Halkodaları Cumhuriyet'in alt ve üst kadrolarını yetiştirmiş, bir kültür ve eğitim hareketi olmuşlardır. Köy Enstitüleri buralarda köy kökenli aydınları, ülkücü ve idealist kimseleri göndermiştir. Türk Dil Kurumu amaçları doğrultusunda son derece yararlı hizmetler görmüş, yayınlarda bulunmuş, bünyesinde yer alan kültür - sanat hareketlerinde bulunmuştur. Kurum Türk Dilini güçlendirmiş. Türkçenin kuralları ile konuşulması gerektiği bilgisini okuyanlara ulaştırmıştır. Türk Dilini zenginleştirmiş, dilimizi Arap ve İran kökenli kelimelerden arındırmıştır. Türk Tarih Kurumu ise araştırmalarında yeni kuşakların önüne Yeni Tarih Bilgileri sunmuştur. Bütün bunlar bir araya geldiğinde Cumhuriyet, Cumhuriyet Kurumları, Cumhuriyet kuşakları kültür ve kültürel bilgilerle yeni ufuklara açılma imkânı bulmuştur.
Yeni Türkiye program ve projeli hareket 1950'ye kadar sağlıklı biçimde devam etmiştir. Kurumları ayakta tutan, kurumları yaşatan ve verimli kılan bu tarihi şahsiyetlerin halk ve yönetim üzerindeki ağırlıklarıdır. Atatürk ve İnönü adeta devletin kendileri, kurumların sahibi gibiydiler. Her şey saat gibi çalıp gidiyordu. Fakat 1950'de işbaşına gelen vizyonsuz, misyonsuz ve Yeni Türkiye'yi anlamaktan aciz ya da yetersiz insanlar bu kurumları kapatmak suretiyle eğitime giden kan damarlarını, Bilgi Yolları'nı tıkamışlar, aydınlanmanın önünü kesmişlerdir. Kent Merkezlerinde yer alan 5 bin Halkevi ve Halkodası, Köy Enstitüleri kapatılmışlardır. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu ise yapısal değişikliğe uğratılmışlardır. "ANADOLU ve TRAKYA'YA DEVRİMİN YAŞAYAN ve YAŞATAN BİLGİLERİNİ GÖTÜREN ARAÇ ve GEREÇLER" ortadan kaldırılmışlardır. Bugünün karanlığı dünkü aydınlığın yok edilmesindendir. Mesele budur.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol