Öncelikle bugün gelişiyle bizleri şereflendiren Mübarek Üç Aylarınızı ve dün gece idrak ettiğimiz bu mübarek ayların ilk kandili Mübarek Regaib Kandilinizi tebrik ederek başlayalım.
İnşaAllah bu mübarek günlerin tüm İslam alemine ve dünyaya hayırlar ve güzellikler getirmesini Yüce Mevlamızdan diliyoruz.
Efendim! Bu mübarek günlerin faziletlerinden geçen hafta bahsetmiştik.
Bu yüzden yazımıza Peygamber Efendimiz'in (Aleyhisselam) bu aylara girince yaptıkları dua ile başlayıp bu haftaki konumuza değineceğiz inşaAllah.
"Ya Rabbi, Receb ve Şaban'ı bizler için mübarek kıl ve bizi Ramazan'a eriştir"
Bundan önceki makâlelerimizde lüzumundan ve öneminden bahsettiğimiz Ehl-i Sünnetin bâzı itikâd esâslarını şöyle özetleyebiliriz:
Allahü teâlâ kadîm olan (başlangıcı olmayan) zâtı ile vardır. O'ndan başka her şeyi, O yaratmıştır. Birdir. İbâdete hakkı olan da O'dur. O'ndan başka hiçbir şey, ibâdet olunmaya lâyık değildir.
Zâtî sıfatları vardır. Bunlar; Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyyet, Muhâlefetün lil-havâdis, Kıyâm bi-nefsihî'dir.
Kemâl sıfatları vardır. Bu sıfatlar da; Hayât, İlim, Semi', Basar, Kudret, İrâde, Kelâm ve Tekvîn'dir. Bu sıfatları ezelîdir. Yâni hep vardır. Allahü teâlânın isimleri tevkîfîdir, yani dînimizde bildirilen isimleri söylemek uygun olup, bunlardan başkasını söylemek yasak edilmiştir.
Kur'ân-ı kerîm Allah kelâmıdır, onun sözüdür. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmi harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahlûktur. Bu harf ve kelimelerin mânâsı, Kelâm-ı İlâhîyi taşımaktadır. Bu harflere, kelimelere"Kur'ân-ı kerîm" denir. Bu harf ve kelime kalıpları içinde Kelâm-ı ilâhî olan Kur'ân-ı kerîm mahlûk değildir.
Allahü teâlâyı müminler Cennette, cihetsiz olarak ve karşısında bulunmayarak ve nasıl olduğu anlaşılmayarak ve ihâtasız, yani şekli olmayarak göreceklerdir. Nasıl görüleceği düşünülemez. Çünkü O'nu görmeyi akıl anlayamaz.
Allahü teâlâ, dünyâda görülemez. Bu dünyâ ve insanın bu dünyâdaki yapısı O'nu görmek ni'metine kavuşmaya elverişli değildir. Dünyâda görülür diyen yalancıdır.
Allahü teâlâ, insanları yarattığı gibi insanların işlerini de yaratıyor. İyi ve kötü işlerin hepsi O'nun takdîri, dilemesi iledir. Fakat iyi işlerden râzıdır, kötü işlerden râzı değildir. İnsanın yaptığı işe, kendi kuvveti de tesîr eder. Bu tesîre "kesb" denir.
Melekler, Allahü teâlânın kıymetli kullarıdırlar. Allahü teâlânın emirlerine isyân etmeleri câiz değildir. Emrolunduklarını yaparlar. Erkekleri ve dişileri ve evlenmeleri yoktur.
Peygamberler (aleyhimüsselâm), Allahü teâlâ tarafından seçilmiş, gönderilmiş insanlardır. Onların Allahü teâlâdan getirdiği her haber doğrudur, yanlışlık yoktur.
Peygamber Efendimizin mirâcı; uyanık iken, kalp, ruh ve beden ile birlikte olmuştur, haktır.
Kabir azâbı, kabrin sıkması, kabirde "Münker" ve "Nekîr" denilen meleklerin soru sormaları, kıyâmette her şeyin yok olacağı, herkesin mezârdan çıkması, mahşer yerinde toplanması, kıyâmette suâl ve hesap, iyiliklerin ve günâhların âhirete mahsûs bir terâziyle tartılması, Cehennem üzerinde "Sırât Köprüsü"nün bulunması vardır. Bunların hepsi olacaktır.
Ehl-i Sünnet hakkında birkaç
kelime daha...
Dört büyük Halîfe devrinden sonra, Müslümanlar arasında karışıklık çıkarmak isteyen bazı münâfıklar ve İslâm dîninin kısa zamanda Asya, Afrika ve Anadolu'ya yayılması karşısında, korku ve telâşa kapılan Yahudi, Hıristiyan ve öteki bâtıl inançların mensupları; İslâmiyeti söndürmek, Müslümanların birliğini dağıtmak için çeşitli vâsıtalarla onların itikâdlarını (inançlarını) bozmaya, îmânlarını parçalamaya çalıştılar.
Bu arada bid'at fırkalarının ortaya çıkardıkları yanlış fikirler, Müslümanların itikâdlarını bozmada ve onları parçalamada, bunlara yardımcı oldu.
Ayrıca yeni Müslümân olan bazı kavimlerin İslâm dînine, eski inanç ve ibâdetlerinden bazı şeyleri katmaya kalkmaları; pekçok saf Müslümanın itikâd ve ibâdetlerinde, sapıklıklara ve bozukluklara yol açtı.
Bütün bunlarla birlikte bir de siyâsî ve şahsî arzûları için, böyle kimselerle iş birliği yapanların faâliyeti neticesinde, pekçok kimse şaşkına döndü. Ne yapacağını, kime inanacağını bilemedi.
İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe [rahimehullah], doğru yolda bulunmak, İslâm dînini bizzât Peygamber Efendimizin ve Eshâbının anlattığı gibi öğrenmek, inanmak ve yaşamak isteyenler için fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara, kollara ayırdığı ve usûller, metodlar koyduğu gibi; Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)in ve Eshâb-ı kirâmın bildirdiği itikâd, îmân bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine öğretti. Bu sebeble Ehl-i Sünnetin reisi ve kurucusu kabul edildi.
İmâm-ı A'zam'ın bu hususta ilk yazdığı kitâbın ismi "El-Fıkhu'l-Ekber"dir. Kendisinden sonra, talebesinden ilm-i kelâm, yani îmân bilgileri mütehassısları da yetişti.
Bunlardan talebesi İmâm Muhammed Şeybânî'nin yetiştirdiklerinden, Ebû Bekr-i Cürcânî dünyâca meşhur oldu. Bunun talebesinden de Ebû Nasr-ı İyâd, kelâm ilminde Ebû Mansûr-ı Mâtürîdî'yi yetiştirdi. Ebû Mansûr, İmâm-ı A'zam'dan gelen kelâm bilgilerini kitaplara yazdı.
Ehl-i Sünnet itikâdını yayan İslâm âlimlerinden İmâm-ı Eş'arî de; İmâm-ı Şâfiî'nin talebesi zincirinde bulunmaktadır. Bu iki büyük imâm; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiînin bildirdikleri itikâd, îmân bilgilerini açıklamış, kısımlara bölmüş ve herkesin anlayabileceği bir şekilde yaymışlardır. İmâm Eş'arî ve İmâm Mâtürîdî, hocalarının müşterek mezhebi olan "Ehl-i Sünnet ve cemâat"dan dışarı çıkmamışlardır.
Müminlere mükâfât ve nimet için hazırlanmış olan "Cennet", kâfirlere azap için hazırlanmış "Cehennem" şimdi vardır. Her ikisini de Allahü teâlâ yoktan var etmiştir. Cennet ve Cehennem sonsuz kalınacak yerdir. Zerre kadar îmânı olan ve bu îmân ile âhirete göçen Cehennem'de ebedî (sonsuz) kalmayacaktır.
İbâdetler îmâna dahil değildir. Farzların farz olduğuna inanıp tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Mümin ne kadar büyük günâh işlerse işlesin, bu günâhları günâh bildiği müddetçe îmânı gitmez.
Ancak farzlara ve harâmlara olduğu gibi inanmak lâzımdır. Emir ve yasaklardan herhangi birine inanmamak, hafîfe almak veya alay etmek, değiştirmeye kalkışmak îmânı giderir ve sonsuz olarak Cehennem'de yanmaya sebep olur.
Halîfelikten konuşmak, dinin esas bilgilerinden değildir. Dört Halîfenin üstünlükleri halîfelik sıralarına göredir. Eshâb-ı kirâmın hepsini hiç ayırım yapmadan sevmek ve hürmet etmek lâzımdır. Hepsi âdil ve din ilimlerinde müctehid idiler.
Mâtem tutmak, dinde yoktur; üzülmek başka, mâtem tutmak başkadır.
Resûlullaha, Eshâb-ı kirâma, Tâbiîne ve evliyâya tevessül ederek, yani onları vesîle ederek onların hâtır ve hürmetleri için duâ etmek, duânın kabulüne sebep olur.
Dînî deliller müctehidler için dörttür: "Kitap", "Sünnet", "İcmâ-i ümmet", "Kıyâs-ı fukahâ". Avâmın delîli, müctehidin fetvâsıdır. Onun vazîfesi, müctehid imâma uymaktır.
Tenâsühe, yani ölen insanın rûhunun başka bir insana veya hayvana yahut çocuğa geçerek, tekrar dünyâya gelmesine inanmak, dine aykırıdır. Böyle inananın îmânı gider.
Kıyâmet günü, Allahü teâlânın izni ile iyiler kötülere şefâat edecek, araya gireceklerdir.
Peygamber Efendimiz; "Şefâatim, ümmetimden günâhı büyük olanlaradır" buyurdu.
Peygamberin mucizesi, evliyânın kerâmeti ve sâlih müminlerin firâseti haktır. Evliyânın kerâmeti, vefâtından sonra da devam eder.
Her bid'at dalâlettir, sapıklıktır. Bid'at, dinde sonradan yapılan şey demektir...
Mest denilen ayakkabı üzerine mesh ederek (ıslak el ile dokunarak) abdest alınır. Çıplak ayak üzerine mesh edilmez.
Özetle; binlerce Ehl-i Sünnet âliminin, kitaplarında bildirdikleri bu ve bunlara bağlı itikâd esâslarına uygun îmân edenler, "Ehl-i Sünnet müslümân"; bu esâslara aykırı inananlar ise Ehl-i sünnet yolundan ayrılmış kimseler olurlar.
* * *
Sual:
Kur'ân-ı kerim Arabi'dir. Manasını herkes anlayabilir mi? Kur'ân-ı kerimin manasını doğru olarak öğrenmek isteyenin ne yapması gerekir?
Cevap:
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerimi, sevgili Peygamberine, Cebrail ismindeki melek ile, yirmiüç senede gönderdi. Vefatından sonra, halife Ebû Bekr-i Sıddık'ın emri ile, bir araya toplandı. Meydana gelen kitaba(Kur'ân-ı kerim) ve (Mushaf) denildi.
Kur'ân-ı kerimin hepsi, Arabi'dir. Manasını herkes anlayamaz. Kelâm-ı ilâhîden, murad-ı ilâhîyi, yalnız Muhammed aleyhisselâm anlamış ve Eshâbına bildirmiştir. Muhammed aleyhisselâmın güzel cemalini bir kere gören Müslümana (Sahabi) denir. Hepsine (Eshâb-ı kiram) denir.
Eshâb-ı kiram, Resulullahtan öğrendiklerinin hepsini, talebelerine bildirdi. Bunlar da, açıklayarak, binlerce kitaplarında yazdılar. Bunlara (Ehl-i sünnet âlimleri) denir.
Dört mezhep imamları ve imam-ı Ahmed Rabbani ile oğlu Muhammed Masum, Ehl-i sünnet âlimleridirler. Görülüyor ki, Kur'ân-ı kerimin manasını doğru olarak öğrenmek isteyenin, Ehl-i sünnet âlimlerinin (Fıkıh) ve (İman) kitaplarını ve Hindistan'daki İslam âlimlerinden, imam-ı Ahmed Rabbaninin (1034 [m. 1624]) ve oğlu Muhammed Masum'un "rahimehümullah" üçer cilt (Mektûbât) kitaplarını okuması lâzımdır. İman kitaplarında, kalp ile inanılacak bilgiler yazılıdır. Fıkıh kitaplarında, beden ile yapılacak işler, yani, ahkâm-ı islamiyye bilgileri yazılıdır. (Hak Sözün Vesikaları s. 322)
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol