EHL-İ SÜNNET İTİKADININ ÖNEMİ

Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: "Ey Peygamberim! Dînde fırka fırka ayrılanlarla senin hiçbir ilgin yoktur. Onların cezâlarını Allahü teâlâ verecektir. Kıyâmet günü Allahü teâlâ, dünyâda işlediklerini onlara hâtırlatacaktır." [En'âm sûresi, 159]
Hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki: "Benî İsrâîl, yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehennem'e gidip, ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasârâ (Hıristiyânlar) da yetmiş iki fırkaya ayrılmıştı. Yetmiş biri Cehennem'e gitmiştir. Bir zaman sonra benim ümmetim de yetmiş üç kısma ayrılır. Bunlardan yetmiş ikisi Cehenneme gidip, yalnız bir fırkası kurtulur. Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir." [Tirmizî]
"İtikâdda mezhebimiz olan Ehl-i Sünnet vel-cemâat mezhebinden başka, yetmiş iki fırkanın inançları yanlıştır, bozuktur, onlar Cehennem'e gideceklerdir. Çünkü itikâd mezheblerinin yetmiş üçe ayrılacağını, bunlardan yalnız birinin doğru, diğerlerinin bozuk olacağını Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) haber vermiştir. Yanlış oldukları bildirilen yetmiş iki fırkaya "bid'at (dalâlet, sapıklık) fırkaları" denir. Bunların hiçbiri kâfir değildir. Hepsine "ehl-i kıble", "Müslümân" denir. Fakatyetmiş iki mezhebden herhangi birinde bulunduğunu söyleyen bir kimse, Kur'ân-ı kerîmde veya hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş ve Müslümânlar arasında yayılmış bilgilerden birine inanmazsa, kâfir olur." [Ahmed Tahtâvî, Hâşiyetü't-Tahtâvî; İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye; Seyyid Abdülhakîm Arvâsî]
"Cehenneme girecekleri bildirilmiş olan yetmişiki bid'at fırkası, ehl-i kıble oldukları için bunların hiçbirine kâfir dememelidir. Fakat bunların, dînde inanılması zarûrî, lâzım olan şeylere inanmayanları ve"Ahkâm-ı Şer'iyye"den her Müslümânın işittiği, bildiği şeyleri tevilini bilmeden reddedenleri kâfir olurlar." [İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye]
"Ehl-i Bid'at=Bid'at Ehli, Bid'at sâhibi": "Bid'at sâhipleri; Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı kirâmının bildirdikleri doğru itikâddan/inanıştan (Ehl-i Sünnet itikâdından) ayrılanlar; itikâdda (îmânda) ve amelde (ibâdette) dînde olmayan yenilikler ortaya çıkaran kimseler, dinde reformculardır. Hadîs-i şerîfte Cehennem'e gidecekleri bildirilen yetmiş iki fırkadan her biridir."
İbrâhîm Hakkı Erzurumî (rahmetullahi aleyh), bir şiirinde buyurmuştur ki:
"Hudâ Rabbim, nebim hakkâ Muhammeddir Resûlüllah,/Hem İslâm dînidir dînim, kitâbımdır Kelâmullah,/Akâidde, Ehl-i Sünnet oldu mezhebim, hamdolsun,/Amelde, Ebû Hanîfe mezhebi, mezhebim vallah."
"Sen, Resûlullahın dert ortağı idin..."
Abdüsselâm Lekânî hazretleri Mâlikî fıkıh âlimlerindendir. 971 (m. 1564)'de Mısır'da Lekâne köyünde doğdu. 1078 (m. 1668)'de orada vefât etti. Buyurdu ki:
Dört büyük halife birbirini çok severlerdi. Buna şu hadise şahiddir:
Üseyd bin Safvân anlattı: Hazreti Ebû Bekr (radıyallahü anh), hicretin onüçüncü yılında vefât edince, Medine'de herkes ağladı. Hazreti Ali (radıyallahü anh) işitince, ağlayarak geldi ve; "Hilâfet bugün tamam oldu" buyurdu. Kapı önünde durup "Yâ Ebâ Bekr! Sen, Resûlullahın sevgilisi, arkadaşı, dert ortağı, sırdaşı ve müşaviri idin. Önce İslama gelen sensin. Senin îmânın, hepimizin îmânından daha saf oldu. Senin yakînin daha kuvvetli, Allahtan korkun daha büyük oldu. Herkesten zengin, herkesten daha cömert sen idin. Resûlullaha en şefkatli, en yardımcı sen idin. Resûlullah ile sohbetin, hepimizin sohbetinden daha iyi idi. Hayır sahiplerinin birincisi sensin. Senin iyiliklerin, hepimizinkinden çoktur. Her iyilikte ileridesin. Resûlullahın huzûrunda, senin derecen en yüksek oldu. O'na en yakın, sen oldun, ikramda, ihsânda, güzel huylarda, boyda, yaşta, O'na en çok benzeyen sen oldun. Allahü teâlâ, sana çok mükâfat versin ki, Resûlullaha herkes yalancı derken, sen, 'doğru söylüyorsun, inandım' dedin. Sen, O'nun kulağı ve gözü gibi idin. Allahü teâlâ, seni Kur'ân-ı kerîmde 'Sıdk' ismi ile şereflendirdi. Resûlullaha, en sıkıntılı zamanlarında yardımcı oldun. Sulhda O'nun huzûrunda, harplerde O'nun yanında idin. O'nun ümmetinin halîfesi, O'nun dîninin koruyucusu idin. Câhiller dinden çıkarken, sen İslâm dînine kuvvet verdin. Herkes şaşırdığı zaman, sen kükremiş arslan gibi ortaya çıktın. Herkes dağılırken, sen Muhammed Mustafâ'nın (sallallahü aleyhi ve sellem) yolunu tuttun...
Eshâbın az konuşanı ve en beliği, en edîbi sen idin. Her sözün, her buluşun doğru, her işin temizdi. Gönlün herkesten kuvvetli, yakînin hepimizden sağlam idi. Her işin sonunu, önceden görür, geri kalmışları İslâma sokarak aydınlatırdın. Mü'minlere şefkatli ve affedici baba idin. İslâmın ağır yükünü sen taşıdın. İslâmın hakkını herkes elden kaçırırken, sen yerine getirdin. Sen rüzgârların oynatamayacağı bir dağ gibi idin. İşin doğruluk ve ilim idi. Sözün, mertçe doğruyu bildirmek idi.
Sual:
İman etmek, Müslüman olmak ne demektir? İbadetleri yapmayanın durumu ne olur?
Cevap:
İman, korkusuz olmak, İslam ise, teslim olmak ve kurtulmak demektir. Fakat, İslamiyette, iman ve İslam birdir. Muhammed "aleyhisselâm"ın Allahü teâlâdan vahyolunarak getirdiği haberlerin hepsine kalp ile inanmağa (İman) ve (İslam) denir. Bu haberler, kısaltılarak altı şeyin içine yerleştirilmiştir. Bu altı şeye inanan, hepsine inanmış olur. Bu altı şey, (Amentü)de bildirilmiştir. Her Müslümanın Amentüyü ezberlemesi ve çocuklarına ezberletip, manasını öğretmesi farzdır. Bunun için, çocuklarını, hükûmetin izin verdiği Kur'ân-ı kerim kurslarına göndermek lâzımdır. (Herkese Lâzım Olan İman) adındaki kitapta, Amentünün manası uzun yazılıdır. Bunlara inanan insana (Mümin) veya (Müslüman) denir. İbadetleri yapmağa, haramlardan kaçınmağa, (İslamiyete uymak) denir. İslamiyete uyan Müslümanlara (Salih) ve(Âdil) denir. Eshâb-ı kiramın hepsi, âdil, salih mümin idiler. Tembellik ederek İslamiyete uymayan Müslümana (Fasık) denir. Fasık da Müslümandır. Yani günah işleyenin ve ibadet yapmayanın imanı gitmez. Fakat, ibadete ve günaha ehemmiyet vermeyenin, yani İslamiyete kıymet vermeyenin, İslamiyetin hükümlerinden bir tanesini bile beğenmeyenin imanı gider. İmanı olmayana, yani Müslüman olmayana(Kâfir) denir. Ehl-i sünnet mezhebinden olmayana (Mezhepsiz) denir. Mezhepsiz de, ya sapık veya kâfir olur. (Hak Sözün Vesîkaları s. 252)
Sual:
Zaman zaman, yurt dışında veya yurt içinde, çeşitli yiyecekler hakkında, "bunun içinde şu madde vardır yenmez" gibi sözler, yazılar dolaşmaktadır. Böyle durumlarda nasıl hareket etmelidir?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde; "Haram olduğu açıkça bildirilmeyen her şey, söz birliği ile mubahtır" deniliyor. Kimyâ-i se'âdet kitabında da buyuruluyor ki:
"Şunu iyi bilmelidir ki, insanlara, (Muhakkak helal olan, Allahü teâlânın helal bildiği şeyleri yiyiniz!) diye emrolunmadı. Bunu kimse yapamaz. Belki, (Helal olduğunu bildiğinizi yiyiniz!) denildi. Haram olduğu meydanda olmayan şeyleri yiyiniz denildi ki, bunu herkes yapabilir. Nitekim, Resûlullah efendimiz, bir müşrikin testisinden abdest aldı. Hazret-i Ömer, Hristiyan kadının testisinden abdest aldı. Eshab-ı kiram, gayr-i müslimlerin verdiği suyu içerlerdi. Halbuki, pis, necis olan şeyleri yemek haramdır. Gayr-i müslimler ise, çok kere pis olur. Elleri ve kapları alkollü olur. Hepsi, besmelesiz kesilen veya kesilmeyip başka suretle öldürülen hayvanları yerler. Fakat, pisliği görülmedikçe, temiz deyip yerlerdi. Aldıkları gayr-i müslim şehirlerinde, kitaplı kâfirlerden et, peynir satın alır, yerlerdi. Halbuki, o şehirlerde Müslüman olmayanlar arasında içki satan, faiz alıp veren ve dünyaya gönül bağlayan yok değildi."
Haram olduğu, görerek veya adil bir Müslümanın haber vermesi ile anlaşılarak bilinirse, yememelidir. Fakat, sorup araştırmak lazım değildir.
***
Sual:
Necis, pis şeyleri yiyen hayvanların etini yemek, sütünü içmek, dinimizce uygun mudur?
Cevap:
Tezek ve başka necis, pis şeyleri yiyen hayvanın eti kokarsa, yanına yaklaşınca pis koku gelirse, eti, sütü ve teri necis olup, etini yemesi, sütün içmesi mekruhtur. Bu hayvan, temiz şey ile beslenip, pis kokusu kalmazsa, o zaman caiz olur. Bunun için, tavuk üç gün, koyun dört, deve ve sığır ise, on gün hapis olunur, dışarı bırakılmaz.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol