"EN BÜYÜK TEHLİKE: İNSANIN KENDİNİ BEĞENMESİ!.."

Hayırlı Cumalar sevgili okuyucular. Din Büyüklerimiz buyurdular ki: “En büyük tehlike, insanın kendisini tanımaması, Allahü teâlânın nimetlerini unutması ve kendini bir şey sanıp beğenmesidir...” İnsanın yaratılışında, hayvânî rûhun arzuları bulunduğu için insan, malı, parayı sever. İnsanda görülen öfke, intikam, kibir gibi sıfatlar da bu arzudan doğmaktadır. Kişinin, kendi üzerinde hakkı bulunanları, yani tanıdıklarını ziyâret etmemesi kibrindendir, kendinden aşağı olanları ziyâret etmesi ise tevâzûsundandır. Yanına başkasının oturmasını istememek, hastalarla birlikte oturmamak, evinin işini yapmamak, evine lâzım olan şeyleri satın alıp evine getirmemek, kullanılmış elbisesini tekrar giymek istememek, hep kibir alâmetidir. İşbaşında iş elbisesi giymek istememek, fakirlerin dâvetine gitmeyip, zenginlerin dâvetine gitmek de tekebbürdür. Akrabasının ve çocuklarının muhtaç oldukları şeyleri temîn etmemek ve doğru sözü kabul etmeyip münâkaşa etmek, kusurunu, kabahatini bildirenlere teşekkür etmemek, herkesin yanında olursa riyâ olur. Hem yalnız iken, hem de başkalarının yanında yaparsa, kibir olur. Hadîs-i kudsîde; (Azamet ve kibriyâ bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak istiyenlere, çok acı azâb ederim) buyuruldu. Abdullah bin Mübârek hazretleri; “İnsan; nefis, şeytan, münâfık gibi üç düşmanla karşı karşıyadır ve bunlardan kurtulmak çok güçtür” buyurmuştur. Resûlullah efendimiz, mal satmış, satın almış ve satın alması daha çok olmuştur. Ücret ile çalışmış, çalıştırmış ve ortaklık yapmıştır. Başkasına vekîl olmuş ve vekîl yapmıştır. Hediyye vermiş ve almıştır. Ödünç ve âriyet mâl almıştır. Vakıf yapmıştır. Dünya işi için kimseye kızmamış, incitecek bir şey kimseye söylememiştir. Yemin etmiş ve ettirmiştir. Yemin ettiği şeyleri yapmış, yapmayıp kefâret verdiği de olmuştur. Latîfe yapmış ve söylemiş, latîfeleri hep hak üzere ve faydalı olmuştur. Peygamber efendimizin yaptığı bu işleri yapmaktan çekinmek, utanmak da, kibir olur. Çok kimse burada yanılmakta ve tevâzû ile tezellülü, zilleti birbiriyle karıştırmaktadır. Nefis, burada da, çok kimseyi aldatmakta, kibri vakâr, zilleti de tevâzû olarak göstermektedir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben; “Oğlum, bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak, keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazîfelerini yapmak, Rabbine itâat, tevâzû, kuvvetsizliğini, ihtiyâcını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı” buyurmuştur. Netice olarak Din Büyüklerinin sevdiklerine sık sık buyurdukları gibi: “En büyük tehlike, insanın kendisini tanımaması, Allahü teâlânın nimetlerini unutması ve kendini bir şey sanıp beğenmesidir.” Mübarek zamanları fırsat bilmeli? Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Receb, Allahü teâlânın ayıdır. Receb ayına ikrâm edene, saygı gösterene, Allahü teâlâ, dünyada ve âhırette ikrâm eder." Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı aylara, gecelere kıymet vermiş, bu zamânlarda, duâ ve tövbeleri kabûl edeceğini bildirmiştir. Rıyâd-un-nâsıhînde, İmâm-ı Nevevî hazretlerinden alarak diyor ki: “Gecenin oniki kısmından bir kısmını, bir sâat kadar ihyâ etmek, bütün geceyi ihyâ etmek olur. Yaz ve kış geceleri için hep böyledir.” Receb ayı, Âdem aleyhisselâmdan beri kıymetli idi. Bu ayda harb etmek günahtı ve her ümmet, bu aya saygı gösterirdi. Enîsülvâ'ızîn kitâbında diyor ki: “Îsâ aleyhisselâm zamânında bir genç, güzel bir kıza tutulmuştu. Nice zaman sonra söz aldı ve bir akşam buluştular. Genç, ansızın, pencereden yeni ayı gördü. -Bu hangi aydır dedi. Kız; -Receb ayı deyince, genç toparlandı. Kız şaşırıp; -Ne oluyorsun dedi. Genç; -Babalarımdan işittim. Receb ayında günâh işlenmez. Bu aya saygı gösterilir deyip, özür diledi ve evine gitti. Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâma vahyedip, olanları bildirdi. (Bu genci ziyâret et! Selâmımı söyle) buyurdu. Genç, Receb ayına gösterdiği saygı sebebiyle, büyük bir Peygamberin kendine gönderildiğine sevinerek îmân etti, iyi bir mü'min oldu.” Muhyiddîn Arabî hazretleri Fütû-hât-ı Mekkiyye kitâbında buyuruyor ki: “Allahü teâlânın sevgili kullarından bir grup vardır ki, onlara Recebî derler. Onlar kırk kişidir. Sayıları artmaz ve eksilmez. Receb ayında hiç hareket etmezler. Ayakta duramadıkları gibi, oturamazlar da. Ellerini, ayaklarını ve gözlerini dahi kıpırdatacak kuvveti kendilerinde bulamazlar. Receb ayının ilk günlerinde bu hâl üzere olurlar. Günden güne bu hâlleri hafîfler. Şabân ayı girince, bu hâlleri kalkar. Bâzılarında bu keşif hâlleri kalıp, bir sene devam eder. Recebîlerden birini gördüm. Onda râfizîlerin durumunu görme hâli bâkî kalmıştı. Tanımadığı râfizîyi domuz şeklinde görür ve; -Sen râfizîsin, tövbe et, derdi. O râfizî tövbe ederse, onu insan sûretinde görür, sen gerçekten tövbe ettin, derdi... Bir gün huzûruna iki kişi geldi. Meğer onlar, hazret-i Ebû Bekir ve hazret-i Osmân hakkında yanlış ve kötü düşüncelere sâhip imişler. O zât, bunlara dışarıya çıkmalarını söyledi. Sebebini sorduklarında; -Ben sizi domuz şeklinde görüyorum, dedi. O iki kimse o ânda kalblerinden tövbe ettiler. Bunun üzerine; -Şimdi tövbe ettiniz. Çünkü sizi insan sûretinde görüyorum, dedi.” Netice olarak, mübarek ay ve gecelere hürmet etmeli ve bunları fırsat bilmelidir. Resûlullah efendimizin buyurduğu gibi: (Receb, Allahü teâlânın ayıdır. Receb ayına ikrâm edene, saygı gösterene, Allahü teâlâ, dünyada ve âhırette ikrâm eder.) SUAL: Bir hoca, (“Hristiyanlar ve Yahudiler Cennet’e girecek” diyen kâfir olur) diyor. Böyle demesi dinimize uygun mudur? CEVAP: Evet, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, Yahudi ve Hristiyanların Cehennemlik olduğu pek açık yazılıdır. Bu âyet-i kerimelere inanmayan elbette kâfir olur. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Âyetlerimizi yalanlayanlar kâfirdir, ebedî Cehennemde kalırlar.) [Bekara 39] Demek ki, Müslüman olmayan herkes kâfirdir. Hristiyanların çoğu müşriktir. Müşrikler zaten kâfirdir. Ehl-i kitab olanları da kâfirdir. Bir âyet-i kerime meali: (Elbette, Ehl-i kitabdan [Yahudi ve Hristiyan] olsun, müşriklerden olsun bütün kâfirler Cehennem ateşindedir, orada ebedî kalırlar. Onlar mahlûkların en kötüsüdür.) [Beyyine 6] Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Beni duyup da, bana inanmayan Yahudi ve Hristiyanlar, muhakkak Cehenneme girecektir.) [Hâkim] Yine din kitaplarında bildiriliyor ki: Hristiyanlar, Ehl-i kitabdır. Ehl-i kitabın hepsi de kâfirdir. (Fetava-yı Hindiyye) Dinde zaruri olan şeylerden birine inanmayan kâfir olur ve Cehennemde sonsuz azap çeker. (Belki kâfir olmaz) diye şüphe edenin de kâfir olacağı, Bezzaziyye, Dürr-ül-muhtar, Kadı İyad’ın Şifa, İmam-ı Nevevi’nin Ravda ve İbni Hacer-i Mekki’nin el-A’lam kitaplarında açıkça bildirilmiştir. Bir Hristiyan’ı, bir Yahudi’yi ve din-i İslam’dan ayrılanlardan birini kâfir kabul etmeyen kimsenin kâfir olacağından şüphe eden kimsenin de kâfir olacağını, İslam âlimleri söz birliğiyle bildirdiler. Bu söz birliği adı geçen kitaplarda yazılıdır. Kâfir olmasından şüphe eden de kâfir olunca, onu Müslüman bilenin nasıl olacağını ve hele, onu İslam âlimleri için kullanılan unvanlarla övenin nasıl olacağını düşünmeli. Bu sözümüzden, böyle kimseleri İslam âlimi sananların ve bunların küfür saçan sözlerini, yazılarını övenlerin, yayanların, kâfir olacaklarını iyi anlamalı. Övmek, yaymaya çalışmak ve reklamını yapmak, razı olmayı, beğenmeyi gösterir. Küfre rıza, küfür olur. Küfre rıza demek, kâfirin küfür üzere kalmasını istemek değil, onun küfrünü beğenmek demektir. (Fetavel-Haremeyn, Faideli bilgiler) Bu vesikalardan açıkça anlaşıldığına göre: 1- Ehl-i kitabın tamamı, yani bütün Yahudi ve Hristiyanlar kâfirdir. 2- Yahudi ve Hristiyanları kâfir kabul etmeyen de kâfirdir. 3- Yahudi ve Hristiyanları kâfir kabul etmeyenin kâfir olduğundan şüphe eden de kâfirdir. Sorularınız ve görüşleriniz için mustafaruzgar22@hotmail.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol