Ömrü uzayan her insanın "KORKULU YILLARI" vardır. Korkulu Yıllar ya yaşlanmak ya da ihtiyarlamış olmaktır. Ancak, YAŞLANMAK ya da İHTİYARLAMAK ayrı şeylerdir. Fakat bizim insanlarımız ikisini de aynı kefeye koyarlar. Yaşlanma ile İhtiyarlığı aynı şey sayarlar. Oysa bunlar çok farklı şeylerdir. Yaşlılık, yılları geride bırakmak suretiyle zamanı sağlıklı biçimde geçirmektir. İhtiyarlık ise insanın maddi ve manevi bir çöküntü içerisinde olması, bedenin hastalıklı görünmesidir. Yılların, yoksulluğun, mutsuzluğun, imkansızlığın yıprattığı insan böyle görünür. Fiziken çökmüşlüğü dikkati çeker. Onun için Batılı yaşam felsefesine göre yaşamı suistimal etmeden yaşarsak yaşlılık için sağlık stok etmiş oluruz.
Fransızların kadın yazarlarından Simone de Beauvoir'nin yazdığı ve Türkçe'ye "YAŞLILIK" adı ile çevrilen iki ciltlik kitabında anlattığı budur. Bu nedenle YAŞLILIK OLAYI bilinmesi gereken bir süreçtir. Şüphesiz ki bu durumda önemli olan hayatı suistimal etmeden yaşamaktır. Bunun bilgi ve bilinci içersinde olmak tatlı bir yaşlılık geçirmek için yeterlidir.
Fransız kadın yazara göre "İhtiyarlık hayatın damgasını taşır." Yaş ilerledikçe insan "Geçmiş baldırıma daha çok asılıyor" demeğe başlar, ki bu "Artık hayatın yükünü taşıyamıyorum" demektir. Bir başka anlamda "Hayatın akşamına gelmiş olmaktır." Hayatın akşamı ömrümüzün son yılları demektir. Fiziki zafiyetin, fiziki yoksulluğun yaşandığı zamandır. İnsan için bu "SOSYAL YALNIZLIKTIR". Fransız yazar, "YAŞLILIK BİR YALNIZLIKTIR" der. İnsan bu noktadan sonra anılara (hatıralara) sığınır, anılarda yaşamaya başlar. Geçmiş bir bir gözünün önüne gelir. O, şimdiki zamandan kopmuştur. Geleceğin de kendisine vereceği hiçbir şey yoktur. Çünkü her şeyin elimizden alındığını görmeye, düşünmeye başlarız. Bu aşamada "Yaşlılığa Teslim Olmuyorum" demenin hiçbir anlamı yoktur. Zira yıllar bizi teslim almıştır. "Yıpranmış, çökmüş bir vücutta da kalbi tutmak mümkün değildir. Bu nedenle "Kalp İhtiyarlamaz" deriz ve kendimizi teselli ederiz. Hatta daha ileri giderek, "Kendimi hiç de yaşlı hissetmiyorum" demeye başlarız. Bu kendimizi aldatmak, teselli etmektir. Çünkü, GERÇEK ÇIPLAKTIR.
Çünkü burada önemli olan hangi tür toplumda olduğumuz ve yaşadığımızdır. Zira yaşlı veya ihtiyar olmada içinde yaşadığımız zengin veya fakir toplumun izleri vardır.
"GÜZEL BİR YAŞLILIK" geçirmek elbette ki arzumuzdur. Ancak "GÜZEL YAŞLI" gençlikte hayatı suistimal etmemiş, ilerisi için Sağlık Stok etmiş insanın hakkıdır.
Dünyada devletlerin Yaşlılık Politikaları vardır. Devlet, yurttaşlarının sağlığını düşündüğü kadar, yaşlıların da son yıllarını rahat geçirmelerini düşünür. Bu Sosyal Güvence anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir sıfatı da SOSYAL DEVLET olmasıdır. Ancak bu konuda ileride olan bir devlet değiliz. Sosyal yardımlar, Huzurevleri gerek donanım gerekse sayı itibariyle yetersizdir. İnsanlarımız yaşlı insana yapılması gereken hizmetin, gösterilmesi gereken ilginin bir uygarlık olduğu bilgisi içersinde değildirler. Nüfusumuz yaşlandıkça, yaşam süresi uzadıkça toplumda daha fazla yaşlı, daha fazla ihtiyar görülecektir. Gençlerin de bir gün yaşlı olacaklarını düşünmeleri gerekir. Ama her şeyden önce hayatta zor olan "İHTİYARLIĞIN FAKİRLİĞİDİR." Onu çaresi bulunmuş değildir.
"UNUTMAYIN, YAŞLILAR DA İHTİYARLAR DA GENÇLİKLERİNDE GÜZELDİ…"
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol