Hayırlı Cumalar sevgili okuyucular. Bu hafta Yüce Dinimizde Farz ibadetlerin öneminden ve nafilelerin farzlar yanında durumundan bahsedeğiz inşaAllah.
Sual: Bir zamane hocası, (Kaza borcu olanın, nâfile kılmaması, kasaba borcu olanın et yememesi gibi yanlıştır. Borcu olan da et yer, kazası olan da nâfile kılar) diyor. Bu yanlış değil midir?
CEVAP: Bu uygunsuz söz, hadis-i şeriflere ve fıkhî hükümlere zıttır. Nâfileyi et gibi en kıymetli gıdaya benzetmek, farzı küçümsemek olur ki, çok tehlikelidir. Çünkü namazı fevt etmekle, terk etmek ayrıdır. Fevt, bir mazeretle namazı kaçırmaktır ve günah da değildir. Fevt edilen namazlara faite denir. Mesela uyuyarak veya unutarak namazını kaçırmak böyledir. Terk ise, kasten kılmamaktır, büyük günahtır. İkisini aynı sanmak cehalettir. Câmi’-ül-fetâva’da, (Düşman karşısında, bir farz namazı kasten terk etmek, 700 büyük günaha bedeldir) buyuruluyor.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kaza namazı olanın, nâfile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül-fâhire]
(Hak teâlâ, “Farz ibadetle bana yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz” buyurdu.) [Buharî]
(Farz namaz borcu olanın nâfile kılması, doğurmak üzere olan hamileye benzer. Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Bu kimse de, farz namazlarını ödemedikçe, Allahü teâlâ, nâfile namazlarını kabul etmez.) [Fütuh-ul-gayb]
Hanefi âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevî, (Bu hadis, farz borcu olanın, sünnetlerinin de kabul olmayacağını göstermektedir) buyuruyor.
Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri de buyuruyor ki: Farz borcu varken, sünnetle meşgul olmak ahmaklıktır. Çünkü sünnetleri kabul olmaz. Kaza borcu olanın sünnet kılması, alacaklıya, borçlunun hediye götürmesine benzer ki, elbette kabul olmaz. Mümin, bir tüccara benzer. Farzlar sermayesi, nâfileler ise kazancıdır. Sermaye kurtarılmadan kâr olmaz. (Fütuh-ul-gayb)
Hamza Efendi'nin Bey’ ve Şir’a risalesinin şerhinde, (Yolculuğa çıkarken iki rekât namaz kılmalıdır! Kaza namazı olan kaza kılmalı. Çünkü kaza borcu varken, nâfile kılmak ahmaklıktır) buyuruluyor. Kitaplara uyup ahmaklıktan sakınmalıdır.
FARZ İBADETLERİN ÖNEMİ NEDİR
Büyük âlim İbni Nüceym hazretleri buyuruyor ki: Kaza namazı olan, sünnetleri kılarken kazaya niyet ederek kılsa, sünnetleri terk etmiş olmaz. Çünkü sünnetleri kılmaktan maksat, o vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır. Kaza kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur. (Nevâdir-i fıkhiyye s. 36)
Sünnet kılarken kazaya da niyet edince, sünnet de kılınmış olur. (Necat-ül müminin)
İsmail Hakkı Bursevî hazretleri buyuruyor ki: Âlimler söz birliği ile bildirdiler ki, hiçbir nâfileyle farz borcu ödenmiş olmaz. Bazı avamın, (Nâfile, kaza yerine geçer) demelerinin dinde yeri yoktur. (Ruh-ul-beyân 3/127)
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Farzın yanında sünnetlerin, sünnetlerin yanında nâfilelerin, hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında damla bile değildir. (1/29)
Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer’e, (Farz olan ibadetler ödenmeden nâfileler kabul olmaz) buyurdu. (Kitab-ül Harac)
Seyyid Abdülhakim Arvâsî hazretleri, (Dört mezhebe göre de, yıllarca kaza borcu olan, sünnetleri kılarken, kazaya da niyet ederek kılmalıdır. Sabah namazından başka dört vakit namazın sünnetlerini ve Cuma namazlarının ilk, son ve vakit sünnetlerini kılarken, kılınmamış farz namazını da ve akşam ile yatsının son sünnetini kılarken, üç rekat akşam ve vitir namazını da kaza etmeye niyet ederek kılmalıdır. Böyle olduğunu ispat eden deliller, Hanefi âlimlerinin kitaplarında pek çoktur.) buyuruyor. (S. Ebediyye)
Allahü teâlâ, (Bana farzla yaklaşılır), Resulü de, (Kaza borcu olanın nâfilesi kabul olmaz) buyururken, âlimler de bunları, (Kazası olanın, sünnet ve nâfile kılması ahmaklıktır, sünnetler farzın yanında denizde damla değildir) diye açıklarken, bir özürle kaçırılan namazla kasten kılınmayan namazı aynı zanneden cahiller ve ahmaklar, Allah’ın emri olan farzı bıraktırıp, Duha, Tehiyyet-ül-mescid, Tesbih, Teheccüd namazı gibi nâfileleri kıldırmaya çalışıyorlar. Bir kimse, ömründe bu nâfileleri hiç kılmasa, âhirette ceza verilmez, fakat bir farzı terk etmenin cezası çok büyüktür.
Duha, Teheccüd, Evvabin gibi nâfile namaz kılmak isteyen o vakitlerde kaza kılarsa, bu nâfileleri de kılmış olur. Eğer bunlara da niyet ederse niyet sevabına da kavuşur. Bu konuda, www.dinimizislam.com sitesinde yeterli bilgi vardır.
BÜYÜK ZATLARI SEVMEKTE ÖLÇÜ
Sual: Allah'ı, Resulullah'ı ve din büyüklerini sevmekte ölçü nedir?
CEVAP: Sevgide ölçü itaattir. Yani bir kimse, (Allah'ı seviyorum) der de namaz kılmaz, oruç tutmaz ve dinin diğer emirlerini yerine getirmezse, sözünde samimi olmadığı anlaşılır. Allahü teâlâyı seven, Onun emrine uyar. Peygamber efendimizi sevmek de öyledir. Resulullah'ın emirlerini yapmayan kimsenin sevgisi de yalandır. Hocasını dinlemeyen, onu üzen kimsenin de, hocasına olan sevgisinde samimiyet yoktur. Demek ki seven, söz dinler. Sevginin az veya çok olması, yani derecesi de, itaatteki sürat ile anlaşılır. Verilen emri bir an önce yapmaya kalkmak, sevgisinin çokluğunu gösterir. Yarın yaparım diyerek ertelemek de, sevgideki azlığı gösterir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol