GÖÇEBE HALKIN ASIRETI VE KABILESI ÇOK OLUR

Günümüzde kitap okurlari ve arastirmacilar arasinda konusulan sey eski Türk Tarih Kurumu Baskani Prof.Dr.Yusuf Halaçoglu’nun yazdigi “Anadolu’da Asiretler, Cemaatler, Oymaklar” adli 6 ciltlik kitabidir. Yaklasik bir milyon lira bedeli olan Ansiklopedik boyutta olan kitaplari Istanbul’dan getirmis bulunmaktayim. Söyle bir baktim, devasa bir çalisma. Kitap hakkinda basinda da çikmis bilgiye göre Halaçoglu bu kitap üzerinde 20 yildan beri çalisma yapmistir. Binlerce sayfalik kitabin içinde insanin soyunu, köyünü, kasaba ve kentini bulmasi, hangi asiret ve cemaatten geldigini bulmasi kolay degildir. Çünkü Prof. Halaçoglu, Anadolu’da 42 bin asiret tespit etmistir. Kirkikibin asiretten bir ulus çikarmisiz. Çikis noktamizi Ortaasya’dan alirsak bin yildan fazla bir süreçten beri Türk kabileleri Dogu’dan Bati’ya yürümüslerdir. Halaçoglu’na göre 42 bin asiretin 37 bin 706’si Türkmen, 166’si Mogol, 90’ni Arap ve 2 bin 28’i de Kürt’tür. Burada Rumeli’ye ait bir bilgi boslugu dikkati çekiyorsa da verilen bilgilerden anlasiliyor ki Halaçoglu “RUMELI YÖRÜKLERI” üzerinde de çalismalarini sürdürmektedir.

Bazi tarihçiler “Asiretten bir devlet yarattik” diye yazarlar. Onlarin kastettikleri sey 13. yüzyilda Anadolu’daki Selçuklu Devletinin yikilmasindan sonra ortaya çikan Beylikler’den Osman Ogullari’nin büyük bir devlet haline gelmis olmasidir. Ancak Osmanli Devleti gökten zembille yere, Bilecik yöresine inmemistir. Beylikler, asiretler, kabileler, cemaatler yaylalarda, yazliklarda, kislaklarda yasamis olsalar da Anadolu’ya bir Devlet Gelenegi ile gelmislerdir. Özellikle Türkmen ve Yörükler’de bu gelenek çok güçlüdür, bilinçlidir. Yoksa Türk insani bir kurulusa, bir teskilatlanmis yapiya kolay kolay DEVLET BABA, DEVLET ANA demezdi.

Bundan bir süre önce bir baska gazetede yazdigim yazida bu olaya deginmistim. Biz Çadir Medeniyeti’nin ürünü degiliz. Ortaasya’da, Önasya’da, Anadolu ve Rumeli’nde devlet kurmus, devlet yikmis bir halkiz. Yani Türk baska devletleri egemenligi altina almis ama baska uluslarin egemenligi altina girmemistir. Çadirda, Yaylaklarda, Kislaklarda da yasamis olsak bile öyle veya böyle bir devlet otoritesine benzer bir otoriteye saygili olmusuzdur. Türk topluluklari devletsiz edememislerdir. Devletin zaafa ugramasi durumunda daginik görünen insanlar Devlet Bilinci ile bir araya gelmesini ve devleti savunmalarini bilmislerdir. Bu nedenle Türk insani için Devlet Otoritedir, Kanundur. Bunlarin zayiflamasi, kaybolmasi halinde dagilmalar, ayrismalar kaçinilmazdir. Bu açidan bakildiginda bugün insanimiz devletin zayifladigi endisesi içerisindedir. Tarihinde bugüne benzer çalkantili dönemleri oldugunu bildigi halde yine de endiselidir. Çünkü patirtiya gürültüye, bagirip çagirmaya, itisip kakismaya alismamistir. Belli ölçülerdeki gelenek kaliplari içerisinde disiplinli bir hayat sürmüstür. Disiplin ve buna ihtiyaç Türk insaninin yapisinda ve özünde vardir. Ulûlemre itaat genlere islemistir.

Suraya gelmek istiyorum. Prof.Dr.Halaçoglu’nun arastirmalari çok konusulacak, insanlar kökenlerini bulup tartisacaklardir. Göçebe bir halkin zaman ve tarih içinde ordan oraya gidip gelmesi ve hala bunu sürdürür olmasi sasirtici gelmemelidir. Nerede ekmek, nerede is ve as orada olmak onun için dogaldir. Türk insani nereye gitmisse töreye uymustur. Bugün Anadolu’da gördügümüz TÖRE geçmisin bir kalintisi ve tortusudur. Zamanla töre yerini çagdas bir gelenek ve görenege, iliskilerle birakacaktir. Bu ancak insanimizin sürdürülebilir bir ekonomik gelire, sürdürülebilir bir egitim sürecine baglanmis olmasi ile mümkün olacaktir. Unutmayalim ki egitimsiz insanlarin, egitimsiz bir toplumun ekonomisi çagdas bir ekonomi degildir. Insanlar ekonomik bir faaliyetin içinde görülseler de ortaya koyduklari üretim oturmus, saglikli bir ekonominin ürünü degildir. Bunu bilmek lazimdir.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol