Su ömrü bosuna geçirmedik. Çok seyler gördük, çok seyler isittik ve çok seyler dinleyerek bugünlere geldik. Ögrene ögrene yaslandik. Geride bildiklerimiz, yazdiklarimiz ve hatiralarimiz kaldi. Uzaklara gitmedik. Hep buradaydik. Altmisiki yil ne yazdikysak, ne ögrendiysek burada ögrendik. Otuza yakin Cumhuriyet Valisi ile tanistik, çesitli vesilelerle ve nedenlerle görüstük. Toplumsal faaliyet ve hizmetlerimiz için yardimlarini, desteklerini istedik ve de aldik. Kimileriyle dostluklar kurduk, kimileriyle anlasmazliga düstük, ayrildik, kimilerinden mektuplar aldik. Kimileriyle birlikte kültür sanat etkinlikleri yaptik. Fakat onlardan kendimiz için hiçbir sey istemedik. Ne istediysek ihtiyaci olanlar için, halk için, devletten istekleri olanlar için istedik. Onlarin dili olduk, onlara aracilik yaptik, Onlari yazip anlattik. Hiç kimse sanmasin ki kalemimizi sattik. Bir ömür böyle geçti. Ne demis zamanin Osmanli’nin Vali Pasasi:
“ZANNETME BEN AMASYA’DA PASALIK EYLEDIM,
GÖRDÜM FAKIR HALKIMI BABALIK EYLEDIM.”
Sunu anladik ve inandik ki halka gitmenin tek yöntemi ATATÜRK HALKÇILIÄzI’DIR. Halka bir sey almak için degil, halka yeni bir sey söylemek için gittik. Onlarin dini hislerini oksamadan, istismar etmeden gerçegi söyledik. GERÇEK onlari ürküttügü zaman, “Hocam sen kendi isine bak. Senin söyleyip yazdiklarin bize gelmez. Bize yamuk seyler lazim, çünkü biz de yamukuz, dedikleriyle karsilastik. Buna benzer bir sözü Atatürk 1930 yilinda Kirklareli’nde, Kizilcikdereli Ahmet Aga’dan isitmistir. “Kusura bakma Pasam, tasarruf yapamiyoruz, çünkü batakçiyiz.” Atatürk buna gülmüstür.
Dogrulari ve gerçekleri ögrenmek için halki konusturmak için cesaretlendirmek gerekir. Halka açik olmak lazimdir. Bizim halkimiz pratik ve pragmatik (faydaci) bir insan toplulugudur. Bu konuda onu en iyi anlayan Atatürk olmustur. Atatük halki anlayarak sevmistir. Halkin her sey oldugunu bilmistir. Fakat dikkat ediyor musunuz, son yillarda halktan pek söz edilmez olmustur. Halk kendi haline birakilmistir. Çünkü o, seçimlerde hatirlanacaktir. Parasal sikintisi oldugunda ona bazi isimler altinda para pompalayacaklardir. Ama bunlarin hiçbiri onun derdinin çaresi degildir. Türk aydininin noksani içinden çiktigi halki tanimamaktir. Okumuslarin, aydinlarin halki tanimadigini gören Mustafa Kemal 1926 yilinda Ankara’da HALK BILGISI DERGISI’nin çikmasini saglamistir. HALKÇILIK ILKESI ondan sonra gelmistir. Halk Bilgisi’ni daha sonra YURTBILGISI izlemistir. Ama temelde hep halk önde tutulmustur.
Sunu unutmamak gerekir. Türk halkinin kendine özgü bir tabiati vardir. Yukarda da söz konusu ettigimiz gibi, halk toplumsal bir olusumun ötesinde, tarihsel bir varliktir. O, ahalidir. Bir irkin kendisidir. “Bir ülkenin yurttaslarinin tümü” demektir. Mustafa Kemal’in sevdigi birkaç kelime ve kavramin basinda “HALK” gelmektedir. Ona göre kendini HALK gibi gören halktan bir insandir. O zaman o, halkin içindedir. Halk içinde halkla beraber olmak okumus insanlarin görevidir. Halka ödeyecekleri bir fatura vardir. Çünkü onlari halk okutmustur. Halkin parasi ile okuyanlar halka dönüp fiyaka atamazlar. Halki horlayamazlar. Bu nedenle HALKIN SESI HAKKIN SESI oldugunu bilmek ve unutmamak gerekir. Tarihimizde Köy Enstitüleri halka göre aydin yetistirmeyi amaçlamis kurumlardi. Köy Enstitüleri köy ortami gibi örgütlenmis yerlerdi. Ben enstitüde hayvanlari otlatirken ayni zamanda Ziraat Kitabini, sebzecilik kitabini okuyordum. Yüksek düzeyde bilgiye ulasmak için okulun kütüphanesine gidiyordum. Tabii bütün enstitülüler öyleydiler. Halki sömürenler bu YENI TIP AYDIN insanin karsilarina çikmasindan korkmuslardir. Nisan ayinda Istanbul KÜLTÜR ÜNIVERSITESI’nde verecegim konferansta HALK AYDINI’ni anlatacagim.
Nereden nereye degil mi? Bugün de böyle.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol