Günümüz çeşme kitabelerinde çok sık rastlarız: Evvel akar idim yabana/Şimdi çıkardılar beni meydana... Diye devam eden yazılara. Bu genellikle kullanılamayan yerlerden alınıp elverişli yerlere çıkarılan sular için geçerli bir ifadedir. Bir de yerleşim yerlerine yakın olanlar vardır ki onlar o yerleşim yerinin tarihiyle özdeştir. Zaten tarih boyunca yerleşimler ya su kaynaklarının bol, ya da yakın olduğu yerlere kurulmuştur ya.
Çağlayık ta dört bir yanı su kaynakları ile çevrili olmasına rağmen konum olarak yüksekçe bir yerde olduğu için su kaynakları alçakta kalmış, kapalı şebeke sisteme geçene kadar oldum olası taşıma su ile idare edilmiş. Bu nedenle köyün yakınındaki çeşmeler, pınarlar büyük önem arz eder olmuş. Pınar Çeşmesi de bunlardan biri. Köyümüzün yüz yıllık tarihi boyunca hep var olmuş, hatta Bulgar döneminden kalma toprak künkler bile halâ mevcut. Eskiden samanlıklar faal, çeşme ''köy yerleşim alanı'' içindeyken köy küçüldükçe biraz kenarda kalmış ama önemi bitmemiş. Kadınlarımız ateşte ekmeğini yemeğini, kundakta salıncakta bebeğini bırakıp bir koşuda gidip sıra bulabildiği ölçüde suyunu omuzlayıp gelmiş. Çocuklar harmanda, çapa, orak tarlasında ciğerleri yananlara bir serin su getirmek için, büyüklerinin bazen teşvik bazen de tehdit amaçlı: Hadi bakalım; tükürdüğüm tükürük kurumadan gelebilecek misin sözleriyle uçarcasına gidip geldiklerinde; içine şeker mi attın da bu kadar tatlı, su gibi aziz ol, suyu getirdikleri yabancı ise; hay ananın babanın, ölmüşlerinin ruhuna rahmet gibi sözlerle ödüllendirilip bir dahaki sefer için daha da teşvik edildiği yakınlıktaydı.
Hepsinin de alt tarafı ''bahçelik''ti. Sualtı yerler olduğu için paha biçilemez kıymetliydi. Nasıl kıymetli olmasın ki: Çarşı pazar olmayan dönemlerde, metrekarelerle ölçülebilen ölçüdeki bahçeciklerde, çeşmelerden artabilen su ile sulanıp yetişirdi en güzelinden her çeşit sebzeler. Sadece o zaman domates, biber, salatalık görürdü herkes. Çocuklar büyük bir sevinçle koyunlarına doldurur taşırdı evlere...
Kimlerin anıları yoktu ki köy çeşmelerinin yollarında, başlarında, nice hatıralar gizliydi onların taşlarında. Kız erkek farketmez, gençler için en gözde sosyal mekân çeşme yoludur, çeşme başıdır. Nice büyük aşklar onların yollarında filizlenmiş, en güzel buluşmalar onların başlarında gerçekleşmiş. Hele akşam üzeri oldumu; o gün dünyanın öbür ucuna da gitse, en ağır işi de yapsa razıdır gençler. Uçarcasına koşarak gelir, yeter ki akşam üzeri çeşme yollarının voltasına yetişebilsin. Nasıl uçmasın ki: Kimini sevdiği bekler kimini nişanlısı sözlüsü, kimi belki daha sevdiğinden bile haberi olmayanı görmek için can atar, kimi hakaretlere maruz kalsa da kendisine yüz vermeyeni görmek için koşar, bazen pusu atar çeşme yoluna, başına. O zamanlar normal olduğu üzere kimi kolundan tutup sürükler, kimi omzuna atar kaçırır sevdiğini, bazen kaçırana yar olur; bazen ömür boyu kahrolur...
Önce köy içine su gelir köy çeşmelerinin önemi biraz azalır ama asla bitmez. En yeni teknoloji de olsa bazen sekteye uğrar, Allah yapısı pınar, çeşmeler asla kesintiye uğramaz insanlığa hizmet sunmaya devam eder. Seksenli yılların başında başlayıp yirmi yirmibeş yıl köy cami tarlası ile birlikte askeriyenin kullanımına geçer Pınar Çeşmesi. Çevresindeki bahçeler (aslında bir kültür) de yok olur. İkibinli yıllarla birlikte değişen güvenlik stratejileri ile asker çekilince bir müddet başı boş kaldıktan sonra eski önemini kazanmaya başlar insan ve hayvanlar için. Hele ki Ramazan aylarının vazgeçilmezidir. Derme çatma borulardan, parmak kalınlığında da aksa her iftar saatinde yoluna dizilir, başında sıralanır insanlar. Benim evime en ters yönde ve uzak olmasına rağmen giderim, gidemezsem çocuklarımı gönderir su aldırırım.
Sonra bir gün biri çıkar; ben bu suyu buradan alıp başka yere götüreceğim der... Hepimizin ortak sevgilisi, kıymetlisi Pınar Çeşmesi adeta saçaklarımızın dibinden, evimizin içinden alınıp ana yola indirme gerekçesiyle 150-200 metreden alınıp köyden en az 550-600 metre uzağa götürülmek istenir. Giden sadece su değildir. Giden analarımız, anılarımız, bacılarımız, sevgililerimiz kısacası her şeyimizdi. Ona asıl engel olması gerekenler o öyle istediği için onunla birlikte hareket ediyor, en azından sessiz kalıyordu. Cılız bir iki karşı çıkma zaten işe yaramazken: Eğer çeşme yapacaksan olduğu yere yap, ya da boruların geçeceği yeri biz kazalım suyu köye yaklaştır hatta köy içine getir çağrıları cevapsız kalır. ''O öyle istiyorsa öyle olur'' demişti konu ile ilgili sorduğum bir değerli büyüğüm. En tehlikeli olan da buydu. Bir köyün hatıraları, hafızası yerinden sökülüyor ama ''o'' istiyor diye kimsenin sesi çıkamıyordu. Herkes boynunu bükmek zorunda kalırken, bir çok kişi ''o buradan su akıtamaz'' diye aht etti. Herkesi, kendi isteği dışındaki her şeyi hiçe sayan adam, arkasında ne yapsa şakşak edenler, yol kenarına bir ucube yaptırdı ki; nihayeti yirmi metre alt tarafında bir başka su kaynağı mevcut. Ama onun olumlu bir iş yaptığını gören neredeyse yok gibiydi zaten. Yerden göğe haklı olanlar gündüz sözlerini dinletemeyince kim olduğu bilinmeden gece gizlice, kâh betonları kırdılar, kâh su borularını kestiler, kısacası su akıtmadılar. Ucube de komşu köylülerin yöresel şivesi ile ''kuri çeşme'' olarak belleklerde yerini aldı.
(Devamı var)
sairmehmet39@hotmail.com 0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol