HALKIN DILI KAYBOLURSA HALKIN VATANI KAYBOLUR

Tarihten gelen bir zayif tarafimiz vardir. Yabancilara, yabancilarin ürettikleri mallara, sözcüklere düskünlügümüz dillere destandir. Cumhuriyeti kuranlar bu durumu YERLI MALI HAFTALARI ile önlemeye, engellemeye çalismislardir. Okullarda, isyerlerinde ve hemen hemen denebilir ki devletin bütün faaliyet alanlarinda Yerli Mali Haftalari’ni geleneklestirmislerdir. Yerli Mali kullanimini tesvik etmislerdir. Zannediyorum simdilerde, Türkiye Serbest Ekonomi’ye geçtiginden beri cumhuriyetin bu gelenekleri uygulamadan kalkmistir. Çünkü Türkiye artik AÇIK PAZAR haline gelmistir. Ülkemizde üretim yapanlar ticarette ortak hale gelmislerdir. Sirketlerimizin çogunda yabanci ortak vardir. Bu durum ekonomi ve ticaretle ilgilidir. Ben bugün bundan söz etmeyip DIL KIRLENMESI’nden, Yabanci Kelime Kullanma düskünlügümüzden söz etmek istiyorum.

Yazilarimda genelde ATATÜRK’ün adini çok kullaniyorum. Ve hep “ATATÜRK” diyorum. Çünkü O’nun söylediklerini her yerde görüyorum. Ülkenin hangi alaninda sorun varsa, sorunun çözümü gerekiyorsa orada Mustafa Kemal’in düsüncesi vardir. Nitekim önemli devrimleri arasina DIL DEVRIMI’ni de koymustur. Dilimizde yabanci sözcükler sorununu ele almistir. Yabanci uluslarin, yabanci ülkelerin kullandigi düsünce kaliplari içine Türk insaninin düsüncesini, fikrini, duygularini koymanin sakincasina dikkati çekmistir. Atatürk bu sorunu ele aldigi 1930’lu yillarin basinda halkin, aydinlarin konustuklari Türkçe’de yabanci kelime sayisi Türkçe kelimelerden fazlaydi. Dilimizde Arapça, Farsça (Iranca) kelimeler çoktu. Bu ülkelerden kelime alip dilimize koymusuz. Böylece dilimiz Türkçe olmaktan çikmis, diger dillerin karisimi ile OSMANLICA olmustur. Osmanlica Türk halkinin dili degildir. Çünkü Türk halki, Türk Dilini korumayi, öztürkçe kelimeler kullanmayi yeglemis, buna özen göstermis ve bunun sonucu kendi edebiyatini yani Halk Edebiyati’ni yaratmistir. Halkin Dili’ne “ANADIL” denmistir. Halkin diline dönüs Osmanli Devleti’nin çöküs yillarinda, 1900’lü yillarin basinda birkaç aydin tarafindan Türkçe öne çikarilmistir. Bu hareketin basinda Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp gelmektedir. O zamanlar dilimizin Türkçelestirilmesi, sadelestirilmesi ile birlikte Türk insani kendini tanimaya, Osmanli toplumu içinde kimligini öne çikarmaya baslamistir. Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk Dil Sorunu’nu bir Devlet Sorunu olarak ele almis, “ülkesinin bagimsizligini kurtaran Türk ulusu dilini de yabanci kelimelerin boyundurugundan kurtaracaktir” demistir. Bu amaçla bilim adamlarini, Dilbilginlerini, edebiyatçilari toplamis, günler süren toplantilar yapmis, TÜRK DILINI TETKIK CEMIYETI’ni kurmustur. 26 Eylül’ü de DIL BAYRAMI olarak ilan etmistir. Öldügü zaman da servetinin bir kisminin dil çalismalarina harcanmasini istemistir. Atatürk’ün bu vasiyeti 1980 yilina kadar TÜRK DIL KURUMU tarafindan yerine getirilmis, burada toplanan dilciler, edebiyatçilar hem dilin sadelesmesi çalismalarini yürütmüsler, hem de TÜRK DILI Dergisini çikarmak suretiyle halki bilgilendirmeye, öztürkçe kelimelerle konusup yazmaya özendirmislerdir. Ancak ne var ki Dilin Sadelestirilmesi Hareketi son yillarda hizini kaybetmis, Türkiye’ye yabanci mallarla, yabanci teknolojilerle birlikte yabanci kelimeler de girmeye, dilimizi kirletmeye baslamistir. Tabelelar, satilan mallar yabanci kelimelerle yazilmaya, söylenmeye baslanmistir. Oysa bu tehlikeli bir gelismedir. Fransa, Fransa sinirlari içine girecek her türlü yabanci mal üzerinde Fransizca’nin bulunmasi, malin Fransizca olarak adlandirilmasi sartini koymustur. Bu husus Dil’de Milliyetçiliktir. Anadili sevmek, onu konusmak, rahmetli sair Fazil Hüsnü Daglarca’nin dedigi gibi, TÜRKÇE’YI SES BAYRAÄzIMIZ haline getirmektir. Ünlü bir Fransiz yazarin, “Fransizca benim vatanimdir. Sinirlarinda nöbet tutarim” dedigini unutmamak gerekir. Düsmanin basta gelen hedefi dili yok etmektir. Dilin kaybolmasi, vatanin kaybolmasi demektir.           

                                               nazifkaracam@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol