Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyamete kadar ümmetinin başına gelecekleri görmüş ve bize bildirmiştir. Bu husustaki hadis-i şerifler pek çoktur. Bunlardan biri şöyledir:
Ümmetimin üzerine öyle bir zaman gelecek ki; beş şeyi sevecekler, beş şeyi ise unutacaklardır.
"Dünyayı sevecekler,
ahireti unutacaklar."
Dünya sevgisi çok tehlikelidir. Rabbimiz dünyayı sevmiyor, sevenleri de sevmiyor... Kâinatta yalnız dünyada Allahü teâlaya isyan edilir. Gökteki varlıklar meselâ: Güneş, Ay, yıldızlar ve diğerleri yaratıcılarını tanıyor ve onu tesbih ediyorlar. Onlara verilen emir ne ise aynen tabi oluyorlar. Güneş, yaratıldığı günden beri aynı saat ve dakikada doğar ve batar, geç kalmaz, erken de doğmaz. Dünyamıza olan yakınlığı ne ise hep öyledir. Yaklaşırsa yakar, uzaklaşırsa dondurur. Güneşle aramızdaki mesafede değişiklik olursa bizim buna mani olmaya gücümüz yetmez.
"Hayatı sevecekler,
ölümü unutacaklar."
Yaşamak ebedi saadete vesile olacaksa güzeldir. İnsanların en hayırlısı ömrü uzun ameli iyi olandır. İnsanların en kötüsü de ömrü uzun ameli kötü olandır.
Salih bir insan yaşadıkça sevaplarını arttırır, daha yüksek derecelere çıkabilir. Kötü bir hayat yaşayan da gittikçe günahlarını arttırır, daha çok azap ve sıkıntı çekmesine sebep olur.
"Köşkleri, sarayları sevecekler, kabri unutacaklar."
İnsanların kabirde kalacakları zaman, dünyada kalacağından çok daha fazladır. Dünyada bir gün bile kalacağımız belli değildir.
Huzurlu bir hayat yaşayabilmemiz için dünyadaki evimize çok emek veriyoruz, çok para harcıyoruz, ondan daha çok kabrimize önem vermeliyiz. Dünyadaki evi değişebilme imkânımız var ama, kabrimizi beğenmezsek değiştirebilme imkânımız yoktur.
"Malı, mülkü sevecekler,
hesabı unutacaklar."
Helâlinden kazanılmış olan para hayırlı yerlere harcanırsa iki cihan saadetine sebep olabilir... İslâmın beş şartından iki tanesi para ile yapılabilen farzlardır. Zengin olmayanlara farz değildir.
Hadis-i şerif bize parayı kazanırken de, harcarken de hesaba çekileceğimizi hatırlamamızı hatırlatıyor. Dünya sevgisi bir kalpte artarsa tehlike çanları çalıyor demektir. O adam artık ne helâli ve ne de haramı düşünür.
"Halkı sevecekler,
Halık'ı unutacaklar."
Yerde ve gökte ne varsa hepsini Yüce Rabbimiz yoktan yaratmıştır, dilediği anda da yok etmeye gücü yeter. Kavuştuğumuz ve bundan sonra kavuşacağımız bütün nimetler ondandır, ondan bileceğiz ve ona şükredeceğiz. Sebeplere de teşekkür etmeliyiz.
Saadete kavuşmak
Sual:
Dünyada ve ahirette saadete kavuşmak mümkün müdür? Kalbi temizlemek nasıl olur?
Cevap:
Saadete kavuşmak için, üç şey lâzımdır:
1– Müslüman olmak lâzımdır. Bir kere (LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESÛLULLAH) diyen Müslüman olur.
2– Müslüman olduğunu tanıdıklara ve meleklere bildirmek için, (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh) denir.
3– Kalbi temizlemek ve dünyada ve ahirette saadete kavuşmak ve dertlerden, belâlardan, hastalıktan, düşman şerrinden ve sihir, büyü ve cin çarpmasından kurtulmak, nimetlere kavuşmak için, her Müslümanın, her gün kalb ile tövbe etmesi ve bu tövbeyi söylemesi lâzımdır. Bunu söylemeğe (İstiğfar)denir. Çok istiğfar okumalıdır. İstiğfar, (Estagfirullah min külli mâ kerihallah) veyâ kısaca(Estagfirullah) demektir.
Ahkâm-ı islâmiyyeye uyanın duaları muhakkak kabul olur. İstiğfarı ve istiğfar duasını bütün gece okuyup, uykusuz kalmamalıdır. İstiğfarı ve bütün duaları, manasını düşünmeden, temiz kalb ile söylemezse, yalnız ağız ile söylerse, hiç faydası olmaz. İstiğfarı ağız ile üç kere söyleyince, temiz kalb ile de söylemeğe başlar. Günah işlemekle kararmış olan kalbin söylemesi için, ağız ile çok söylemek lâzımdır. Haram lokma yiyenin ve namaz kılmayanın kalbi simsiyah olur. Böyle kalplerin söylemeğe başlaması için, istiğfar duasını üç kere okumak ve sonra 67 kere istiğfar söylemek, yani (Estagfirullah) demek lâzımdır. Allahü teâlâ, (tövbe ve istiğfar edeni severim ve günahını affederim) buyuruyor. Tövbe, günahı işlediğine pişman olmak, günah işlemekten hemen vaz geçmek ve bir daha yapmamağa karar vermek ve affetmesi için Allahü teâlâya yalvarmaktır. Bu dört şeyden biri noksan olan tövbe kabul olmaz ve günahı affedilmez. Tövbeden sonra günahı tekrar yaparsa, tövbesi bozulmaz, yeniden günaha girer. Bunun için, ayrıca tövbe etmesi lâzım olur. Hakiki tövbesi yapılan günah, muhakkak affolur. Tövbe yapılmayan günah için, Allahü teâlâ, dilerse affeder, dilerse azap eder.(Hak Sözün Vesîkaları s. 125)
***
Sual:
Herhangi bir namaza niyet ederken, o namazın ismini, vaktini, rekat sayısını söylemek gerekir mi?
Cevap:
Namaza niyet etmek demek, namazın ismini, vaktini, kıbleyi, imama uymayı, kalbinden geçirip, kılmayı tercih etmek demektir. Yalnız ilim, yani ne yapacağını bilmek niyet olmaz. Şâfiî mezhebinde, namazın rükünlerini de hatırlamak lazımdır. İftitah tekbirinden sonra edilen niyet, sahih olmaz ve o namaz, kabul olmaz. Farzlarda ve vaciblerde niyet ederken, hangi farz ve hangi vacib olduğunu bilmek lazımdır. Mesela “Bugünkü öğleyi kılmaya” diye, farzın ismini bilmek veya “Vaktin farzı” demek lazımdır. Bayram, vitir ve nezir, adak namazlarını kılarken, bunların vacib olduklarını ve isimlerini düşünmek lazımdır. Rekat sayısını niyet lazım değildir. Sünnet kılarken “Namaza” niyet etmek kafidir. Cenaze namazına; “Allahü teâlâ için namaza, meyyit için duaya” diye niyet edilir.
***
Sual:
Cenaze, mezara nasıl indirilir, indirirken ne okunur ve kabre nasıl yerleştirilir?
Cevap:
Meyyit defnedilirken, kabre tek veya çift sayıda kimse girip, kıbleye dönüp, kabrin kıble tarafına ve kabre paralel olarak bırakılmış olan meyyiti alıp, kabir içine veya lahd içine, yüzü kıbleye karşı korlar. Koyarken, “Bismillâh ve billah ve alâ millet-i Resûlillah” derler. Ezan okumazlar. Meyyitin yüzü, lahdin içine doğru olup, arkasına toprak ve kerpiç konur. Sonra mezarın içi toprakla doldurulur. Ters konmuş meyyiti kıbleye çevirmek için mezar açmak caiz değildir. Çünkü, mezarı açmak haramdır. Kabirde unutulan bir malı almak için açılabilir. Kabirde kefenin uçları çözülür.
***
Sual:
Müslüman olarak bizim bugün kıldığımız namaz ibadeti, önceki ümmetlerde de var mı idi?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Redd-ül-muhtâr’da deniyor ki:
“Âdem aleyhisselamdan beri, her dinde bir vakit namaz vardı. Namaz kılmak, imanın şartı değil ise de, namazın farz olduğuna inanmak, imanın şartıdır. Namaz, dua demektir. İslamiyetin emrettiği, bildiğimiz ibadete, namaz (Salât) ismi verilmiştir. Mükellef olan yani âkıl ve bâliğ olan her Müslümanın, her gün beş vakit namazı kılması Farz-ı ayındır. Farz olduğu, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, açıkça bildirilmiştir. Mirâc gecesinde, beş vakit namaz emir olundu. Mirâc, hicretten bir yıl önce, Receb ayının yirmiyedinci gecesinde idi. Mirâcdan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı vardı.”
***
Sual:
Definden sonra, kabir başında dua yapılabilir mi ve cenaze sahiplerine ne zaman baş sağlığı dilenir?
Cevap:
Definden sonra dua edilir. Sessiz olarak Kur’an-ı kerim okunur. Yüksek sesle okumak mekruhtur. Sonra cemaat ve meyyit sahibi, işlerinin başına dağılmalıdır. Üç günden sonra taziye yapmak mekruhtur. Ancak uzakta olanlar ve yakın olup da, geç haber alanlar için mekruh olmaz. İki kere taziye etmek, kabir başında ve meyyit sahiplerinin kapılarında taziyede bulunmak mekruhtur. Taziye, mektupla da olur.
***
Sual:
Namazda, ağrılar sebebiyle ağlayan kimsenin namazı bozulur mu?
Cevap:
Ağrı, üzüntü sebebi ile, sesli ağlamak, namazı bozar. Sessiz gözyaşı ile veya Cenneti, Cehennemi hatırlayıp sesli ağlarsa, bozulmaz. Hasta, elinde olmayarak ah, of der ve ağlarsa bozulmaz.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol