KENT TARİHİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ KURTARMAK

Tarihe ve kültüre duyarlı insanların üzerinde durdukları sorunların başında kentin tarihi doku ve kültürünü korumak gelmektedir. Çünkü kent tarih ve kültürünün geleceğe verdiği mesajlar vardır. Tarihi Evler'e dikkatle baktığımızda bugün onlara benzer konutlar, kentlerde yoktur. Örneğin, Rumlar Kırklareli'nde altı ahır, üstü konut biçiminde evlerin böyle olmasını niçin düşünmüş ve istemişlerdir? Ev pencerelerinde kepenklerin olması neyi korumak içindir? Düşündüğümüz zaman o tür mimari tarzı olan konutların bugün bize bir şeyler anlatmak istedikleri ortadadır. Biz KENT KÜLTÜRÜNÜ-KENT TARİHİNİ araştırmadığımız için geçmişin karakteristik mimari tarzını bilmiyoruz. Tarihi bilgi ve bilincimiz olmadığı için de eskiyi yıkıp yeniyi yapıyoruz. Eski yapıların bizden önce yaşamış olan insanlara yaşam biçimlerini, yaşadıkları ortamları yansıttıklarını, onları anlamak için vesile yarattıklarını düşünmüyoruz.
Şüphesiz, ' eskiyi yıkıp yeniyi yapmak çağdaşlaşma isteğimizin bir yansımasıdır. Ancak çağdaşlaşma eskiyi yıkmak, yok etmek, yeniyi yapmak değildir ki. Çağdaşlaşma ortaya yeni bir yaşam biçimi, uygarlık biçimi, ileri kültür ve düşünce biçimi koymaktır. Mustafa Kemal Atatürk'ün ÇADAŞLAŞMADAN kastı buydu. Yeni bir zihniyet ile hayata asılıp sarılmaktır. Biz sanıyoruz ki altımızda bir araba, başımızı sokacak yeni tarz bir evimiz varsa, evde kullandığımız mobilyalar ve kullandığımız teknolojiler MARKA ise biz kendimizi zamana uymuş sanıyoruz, çalım atıyoruz. Oysa biz bununla geçmiş kültürle çağdaş kültürü birleştirmemiş, monte etmemiş, eskiyi atmış yeniyi alıp kullanmakla yetinmişizdir. Bu değişimin bir ayağını yok etmektedir.
Kim ne derse desin Kırklareli bugün KENT TARİHİ'ni ve KENT KÜLTÜRÜ'nü yitirme sürecine girmiş bir yerdir. İnsanlar yeni binaları, lüks araba ve iş yerlerini görünce " Kent ne kadar değişti" deriz. Bu değişimde bizim yerimiz neresi? Kentin tarihi geçmişini, kültürü koruduk mu yoksa yok mu ettik? Sorun geçmişi geleceğe ders verecek biçimde yansıtmaktır. Yapamadığımız şey budur. Bu nedenle kentlerimizi yeniden inşa ediyormuş gibi bir görüntüye düştük.
Eskiyi korumak, ayakta tutmak gerilik değildir. Geçmişi geleceğe kambur yapmakta değildir. Sorun geçmişle geleceği sentez etmektir. Bizde tarih bilgi ve bilinci olmadığı için bunu yapamıyoruz, köprü vazifesi göremiyoruz. Geçmişten kopmuş gibi halimiz vardır. Avrupa birliğinden ithal KENT KONSEYLERİ'ni bile anlamış değiliz. Oysa onlar yerel demokrasi organlarıdır, daha iyi bir kent içindir.
Görülüyor ki insanın gelecekten yararlanması, gündüzün bizi kimseye muhtaç etmeden yaşatmasıdır. Bu yıl öyle oldu. Eski eve yeni adet geldi. Bizde sandık ki kalkındık, uygar olduk. Hadi canım sende, kalkınma bu kadar ucuz mu? En pahalı şey eskiyi yeni yapmaktır. Her yeni ile işimizin bittiği soncuna varırız. Oysa YENİ ile bir adım daha ileri gitmiş olduğumuzu düşünmeyiz ve bileceğiz ki eski her zaman yeni için sıçrama tahtası değildir.
Ne diyeyim? Sorun, güncel sorunla önümüzdeki sorunu sentez edememektir. Yani eski ile yeni hep aynı durmaktadır, işin icabı bu. Daha iyi olması için daha iyi düşünmek gerekir. Mesele budur. Tabi düşünmeyi biliyorsak. Düşünmeyi bilmekte bir öğrenim konusudur. Okullarımız insanlarımıza NASIL DÜŞÜNECEĞİZ'İ öğretmiş değildir.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol