Bakkal dükkânını yarı markete çevirdikten sonra "Müşteri değişti ben de değiştim" dedi ve zamana uyduğunu söyledi. Köylü bir akrabasını kentten köye yoğurt, yumurta, patates alıp götürdüğünü anlattı. "Bunlar bizim eski köylülere benzemiyorlar" diye söylendi. Bakkal bir karışık duruma, tersine çalışan bir çarka işaret ediyordu. Niye böyle olmuştu?
Bakkal Yusuf değişimi işaret etmiştir. Ancak Türkiye toplumbilimcileri değişimin hangi yönde olduğu üzerine kesin bir görüş ve bilgi ortaya koymamışlardır. Türkiye'de insanlar köylerden kentlere, kentlerden tekrar köylere dönüş sürecindedirler. Özellikle köylerinden uzaklarda çalışıp emekli olanlar dönüş yolunda önde gelmektedirler. Muhakkak ki bunun çeşitli nedenleri vardır. Örneğin, kentlerin sıkıcılığı, hayatın pahalılığı, anarşik olaylar bu nedenler arasında zikredilebilir.
Türk toplumbilimcilerinin öncülerinden, Türkçülüğün esaslarını ortaya koyan Ziya Gökalp, "Köyde uygarlık yoktur" der. Buna göre koşulların elverişli olması durumunda köylerden insanların kentlere göç etmesini doğal karşılar. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Köyler bir gün nüfuslarını kaybedeceklerdir. Türkiye 1920'li yıllarda "KÖYLER ÜLKESİ" olarak anılırken, nüfusun yüzde 80'i köylerde yaşarken bugün köy nüfusunun yüzde 60'ı köylere göçmüştür. Gerçi bugün köylere göçmenin hızı kesilmiştir ama yinede köyden kente, kentten kente göç vardır. Bu yüzdendir ki Türkiye'de kentlerin köylüleştiği söylenmektedir. Bu bağlamda köylülerin kent yaşamının ortaya koyduğu kurallara uyum sağlamakta zorlandığı görüşü ileri sürüklenmektedir. Kentli gibi görünseler de yaşam biçimleri itibariyle Köy Kültürü taşıdıkları gözden uzak değildir.
Şimdi ismini hatırlayamadığım Fransa'nın şehircilik uzmanlarından, bilim adamlarından ve mimarlarından biri geçen yıl Cumhuriyet Gazetesinde kendisiyle yapılan röportajda "Bir gün köylerin şehir olacaklarını, şehirlerden köylere göç olacağını, vizyon sahibi Mustafa Kemal Atatürk'ün bunu 100 yıl önce görüp, Köy Enstitülerini kurduğunu" söylemiştir. Bu bilim adamına göre Köy Enstitüleri yüzyıl sonra Türkiye'de şehir tipinde modern köyler olacaklardır. Ecevit'in KÖY KENTLER'i projesi bu görüşten esinlenmiştir. Ancak Ecevit, köylüler değişime hazır olmadan, Eski Köy'ü kent yapmaya kalkıştığı için uygulamada başarılı olamamıştır. Mesela Atatürk'ün kapatılan Halkevleri'nin, Köy Enstitülerinin tekrar açılmaları üzerinde durmamış, hatta açılmalarına karşı çıkmıştır. Rahşan Hanım'ın Köy Dernekleri ile sorunu çözeceğini sanmıştır. Nitekim Cumhuriyetin 50. yıldönümü dolayısıyla Demirköy'e bağlı BEĞENDİK (Aya) köyünü CUMHURİYETİN ÖRNEK KÖY'ü yapmak istemişlerse de başarılı olunmamıştır. Çünkü YENİLİK KÖYÜN İÇİNDEN ÇIKMAMIŞTIR. Kentten köye yenilik götürmek istenmiştir. Oysa yeniliklerin köyün içinden, halkın ihtiyacından çıkması gerekir. Halk, köylü yeniliğe hazır olmalıdır. Köy Enstitülü bunu yapacaktı. Köyde yeniliği köyün eğitim görmüş insanı yapacaktı. Fakat ne var ki uzun vadede köyün değişmesinden korkanlar Köy Enstitülerini kapattılar. Mesele budur.
Aslında bugün yaşanan köylerin özellikle gençlerin köyden kente göçmeleri uygulanan politikaların sonucudur. Bu politikalar da uluslararası sermaye kuruluşları (başta IMF gibi) AB gibi oluşumların dayatmaları sonucu Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin uyguladığı politikaların bir sonucudur. Üstelik bu sonuç gelecekte ciddi sıkıntılar yaşatabilir. Tarımı ve hayvancılığı sermayenin tekeline bırakma politikaları bugün kısmen etkisini göstermeye başlamıştır. Bu süreç böyle devam ettiğinde artık köylerde tarım ve hayvancılık yapan üreticiler kalmayacaktır. Asıl tehlike budur. Gelecekte gıda üretimimiz de uluslarası sermayenin tekelinde olma riski oldukça yüksektir. Petrolden sonra da gıdada da bağımlı olmak işte en tehlikelisi de budur. Necdet GÖÇ Türkiye Ziraatçılar derneği Kırklareli İl Temsilcisi