1950'li yillarda kapatilan Köy Enstitüleri cumhuriyet egitim sisteminin önemli kurumlariydi. Bu kurumlar köye hem ögretmen hem de köyün ve cumhuriyetin ihtiyaç duydugu yeni bir aydini tipini yetistirmeyi amaçlamislardi. Buradan çikanlar köylerde bilgiyi ise dönüstürecekler ve asil önemlisi köy çocuklarinin okutulmasi ile birlikte köyü aydinlatacaklardi. Yani Köy Enstitüleri ulusal bir ihtiyaçtan dogmuslardi ve Türk Zekâsi'nin önemli bir bulusuydular. Tipki Halkevleri ve Halkodalilari gibi.. Fakat ne var ki çok partili hayatta siyaset esnafi Köy Enstitülü ögretmeni sevmemistir. Sevmemesinin basta gelen nedeni bu ögretmen tipinin köyü ve köylüyü iyi tanimasi, idealist yetismesi, akilci ve gerçekçi hareket etmesi ve köyü yazip anlatacak yetenekte olmasiydi. Çünkü Köy Enstitülü yazar ve sairler yetisinceye dek Türk köyü pek anlatilmis, anlasilmis degildir. "O köy bizim köyümüz, gitmesek de görmesek de bizim köyümüz" diyenler agaç kütügünü yastik yapip yatanlari, tuzla bibere ekmegi banip yiyenleri bilmiyorlardi. Gitmedigimiz, görmedigimiz köyün bizim olmadigini düsünmüyorlardi. Romantik bir köycülük yapiyorlardi. Zaten köyün gündeme gelmesi de yillar öncesine dayanmiyordu.
Türk köyünü bütün yönleriyle ortaya çikaran Köy Enstitülü Mahmut Makal olmustur. Makal köyünü bütün çiplakligi ve gerçekleriyle anlatmis, köye gitmemis, köylüyü tanimamis olanlar Makal'in köyüne inmemisler, "Böyle bir köy olamaz" demislerdir. Ancak Köy Edebiyati'ni, Köyün Romani'ni yaratacak ve yazacak olan Köy Enstitülü yazarlarin yetismesi, arkadan gelmeleri gecikmemistir. Makal'i Fakir Baykurt, Talip Apaydin, Mahmut Yagmur, Osman Bolulu, Recep Bulut, Yahya Özsoy, Selehattin Simsek, Pakize Türkoglu, Rafet Topuz, Ali Dündar, Hasan Latif Sariyüce, Mevlüt Kaplan gibi sair ve yazar, 20 dolayinda bilim adami ile birlikte 200'ün üstünde çesitli alanlarda Türk düsünce ve edebiyatina eser vermis olan Köy Enstitülü yetismistir. Fakat ne yazik ki bu kurumlar Türk Aydinlanma Tarihi'nde önemli bir yere sahip iken kapatilmislardir. Söyledigimiz gibi Köy Edebiyati onlarla baslamis, köyün romanini, siirini, öyküsünü onlar yazmistir. Onlarin içinden Bakan olanlar, siyasete soyunanlar, milletvekili olanlar çikmistir.
Köy kökenli sair ve yazarlar, düsünce adamlari elbette ki Türk kamuoyuna yeni seyler söylemislerdir. Gerçekçi ve akilci zeminde yürümüsler, degerlendirmeleri, yorumlari daima anlasilir olmustur. Onlar KÖY ENSTITÜLERI DERGISI'nde köyün Halk Kültürü'nü (Folklorunu) anlatmislardir. Onlarla çok Köy Türküsü dile gelmistir. Bazilarinin kitaplari yabanci dillere de çevrilmistir. Fakat ne yazik ki Köy Enstitülerinden çikanlar bugün parmakla sayilacak kadar azalmislardir. Çogu dünyaya veda etmistir. Ancak geride bir KÖY EDEBIYATI, Köy Romani birakmislardir. Köy ve köylü edebiyata girmis, siire konu olmustur. Tabii bu noktada bu kurumlar niye kapatilmislardir? Akla gelen ve yaniti verilmesi gereken soru budur.
Bu sorunun yaniti KARSI DEVRIM sürecinde saklidir. Türkiye'nin Aydinlanma Hareketi çok partili hayatta hizini kaybetmistir. Bu yüzden Köy Edebiyati da köyün siiri de karanliga gömülmüstür. Artik köy romani, köyün siiri, öyküsü yazilmaz olmustur. Bu bir DEÄzISIM ise sorun yoktur. Bize göre bu günkü köyü yazacak kalemler olmadigi için köy ve köylü gündemde, siirin içinde, sairin dilinde, yazarin kaleminde degildir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol