KÜLTÜR ZENGINI TÜRKIYE MÜZE FAKIRI

Zenginlik içinde yoksullugun ne menem sey oldugunu yasayanlar bilirler. Her halde bu bir “Varyemez”lik sorunudur. Toplumda ve aramizda öyle tipler vardir. Hatta bazi insanlar, bazi aileler Varyemezlikleri ile anilip taninirlar. Bunlar varliklarini gizlerler yada belli etmekten kaçinirlar. Parasi varsa bankaya yatirmaz küpün içine koyup topraga gömer. Geçmisimizde küp içinde altin, para bulanlar çok olmustur. 1960 yilinda Kirklareli’nin Kofçaz Ilçesinde askeri kaymakamlik yapmis olan Albay Sacit Atmaca sonradan yazdigi Toprakbank kitabinda anilarini anlatirken bir köylünün paralarini TOPRAKBANK’ta, yani topraga gömüp sakladiklarini söyledigini nakleder. Defineciler de topragi kazarak bu serveti arayip dururlar. Suraya gelmek istiyorum:

Türkiye Kültür Zengini bir ülkedir. Yeralti ve yerüstü tarihi eserleri çoktur. Ancak ne var ki bunlari bulup çikarmada, teshir etmede yani müzelere koyup insanlara tanitmada, insanlarin müzeleri ziyaretine vesile olacak yatirimlari, arastirmalari yapmada çok geri kalmis bir ülkedir. Geçenlerde bir gazetede bu konuya iliskin bir haberde Yunanistan disinda müze sayisi en az ülkelerden biri oldugumuzu yaziyordu. Buna göre Türkiye’de resmi ve özel 295 müze bulunurken, Amerika’da 17 bin 500, Almanya’da 6 bin 500, Italya’da 3 bin 970, Avusturya’da 2 bin 400, Brezilya’da 2 bin, Ingiltere’de 1850, Ispanya’da 1343, Fransa’da 1207 müze vardir ve Türkiye 20 ülke arasinda 15. sirada yer almaktadir. Mesela biz biliyoruz ki Kirklareli Müzesinde binlerce eser yersizlikten depolarda korunmaktadir. Ülkemizde 295 müzenin 185’i devlete, 110’u da kisilere, vakiflara ait müzelerdir.

Bir ülkenin yerel ve bölgesel kültürleri vardir. Bunlarin bilinip arastirilmasi, yeraltina gömülenlerin kazilarla çikarilmasi, koruma altina alinip açik veya kapali alanlarda, müze salonlarinda ziyaretçilerin ilgisine sunulmalari gerekir. Bu eserler, bu buluntular bizden yüzlerce, binlerce yil önce yasamis insanlarin yaratici akil ve emekleriyle meydana gelmislerdir. Onlari meydana getirenler ölmüslerdir ama eserleri hâlâ diridir. Zaten kültür de budur. Ölü insanda diri kalan seydir kültür. Bu tarihi eserlerin yogunlastigi alanlar, tarihi kentler birer Açik Hava Müzesi’dirler. Bir ülkeye gelen turistler yalniz eglenmek için gelmezler, tarihi yerleri, dogal zenginlikleri görmek, müzeleri ziyaret için gelirler.

Osmanlilar tarihi eserlerle ilgilenmeye devletin çöküntü yillarinda baslamislardir. Ancak o zamana kadar yüzlerce, binlerce eser yabancilar tarafindan alinip götürülmüs, defineciler tarafindan satilip yok edilmistir. Siz biliyormusunuz bir söylentiye göre Trakya’da 30 binin üstünde defineci vardir ve bunlar gece gündüz tarihi eserlerin pesindedirler. Tabii yaptiklari suçtur ama yine de yapmaktan kendilerini alamazlar. Definecilik bir hastaliktir.

Türkiye’de tarihi eserlere sahip çikilmasi, tarihi eserlerin arastirilip müzelere konulmasi hareketini 1930’lu yillarin ortalarinda ATATÜRK baslatmistir. Atatürk, cumhuriyetin ilk arkeolojik kazilarini Kirklareli’nde, Vize ve Lüleburgaz Ilçelerinde yaptirmistir. Cumhuriyet döneminde Trakya’da bulunan eserler Kirklareli, Tekirdag ve Edirne müzelerinde korunup teshir edildikleri halde, Atatürk zamaninda bulunan eserler Kirklareli müzesine verilmemislerdir. Çünkü bu eserler büyük merkez müzelerinde korunabilecek cinsten eserlerdir.

Yurtttaslarimizin eski eserleri, eski fotograflari, halkin kullandigi dokumalari, esyalari, tarihi binalari korumada özenli olmalari, bunlari koleksiyon yapmalari kültürümüze büyük bir hizmet olacaktir.

                                               nazifkaracam@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol