KIRKLARELİ'DE ATATÜRK'E YER ÇOK -2-

Günlerce gerçeğin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Neden tam vali konağının girişi, ve neden bunca karşı çıkış... Oraya yapılması zorunluluktan mı, yaptırılmak istenmemesi Atatürk karşıtlığından mı... Stadyum duvarına asılan Atatürk posterlerinin zaman zaman tahrip edildiğini ve İstasyon Caddesi'nde uygun bir yere taşınacağını daha önce belediye başkanından duymuştuk ama, neden altı tanesiyle ilgili herhangi bir itiraz yok ta bütün mesele yedinci hakkında. Altı taneye yer var yedincide; ''... Atatürk'e yer yok'', altı tanede problem yok yedincide; 'vali Atatürk karşıtı...' Ortada apaçık bir yalan var ama kimde.
İstasyon Caddesi'nde klasik turlar atarken adım sayarak ölçtüm o kaidelerin arasındaki mesafeyi. Birbirlerinin arasındaki mesafede hiç bir ölçü yok; (hiç bir zorunlu sebep, ağaç vb. yokken) örneğin ikisinin arası elli küsür, bir diğeri yüz küsür adım). Hadi bende simetri hastalığı var, takıntılıyım. Ama şehrin sembol mekânlarından birine yapılan böylesine bir işin bir mimari estetiği olması gerekmez mi. Benim sonunda anladığım şu ki: Altı tanesinin ne olduğu önemli değil, bütün mesele yedinciyi vali beyin gözünün önüne dikmek, tabiri caiz ise gözüne sokmak... Eh!... Onlara göre valinin Atatürk'e tahammülü yok ya; akşam sabah görüp katlanmalı. Tabi ki bu işi yapanların açıkça böyle bir şey söylemeleri mümkün değil de, (alt tabakada bu konuyu tartıştıklarım üzerine basa basa: Vali Atatürk'e katlanmayı öğrenecek diyorlar) onlar altı tanenin üzerini kapatıp sadece yedinci üzerinden propaganda yaparak halkı kandırıp, onlara göre 'iktidarın valisi'ni halkın gözünde kötülemek. Kimse kusura bakmasın ama eğer siz yerel yönetim olarak devletin valisinin gözüne sokmak niyetiyle böyle bir işe kalkışırsanız, vali bey de sakıncalı olan bu işte devlet imkânlarını kullanarak sizi engelleme yoluna gitme hakkına sahiptir.
Kimileri yakalarına, göğüslerine taktıkları Atatürk rozetinin arkasına sığınarak Atatürk'ü istismar eder, kimileri de onu gönlünün en derinliklerinde taşıyarak her türlü yanlış tartışmadan uzak tutar. Olayı bana göre ilimizin en büyük ve gerçek Atatürkçülerinden olan Nazif Karaçam hocama da sordum: 'Ben burada (yanlış hatırlamıyorsam) yirmi yedi vali tanıdım, hepsiyle çalıştım. Bunların içinde halka en yakını olan bu valiydi. Yakışmadı, vali bey de konuyu bana anlattı çok üzgündü. Atatürkçülük fotoğraf asmakla değil onun düşüncelerini hayata geçirmekle olur. Atatürk'ün Kırklareli'ne özel söylenmiş sözleri var, defalarca söylediğim halde bunları yazdırıp uygun yerlere astıramadım...' dedi.
Sonuç olarak; belki arabulucular girip krizi çözme girişimleri olacakken vali beyin atanması ile olay çözümsüz kaldı. Kırklareli'miz sorunlarla boğuşmak yerine sorunlarla boğulmuş bir haldeyken ve yerel yöneticilerimiz bu sorunları çözme yolunda gözle görülür hiç bir proje sunamazken; sayın valinin ilimizde yaptığı hizmetler göz önüne alınınca kimin gerçek Atatürkçü olduğunu sorgulamadan edemiyor insan. Sonuçta vali bey bizim kendisi için 'terfi' yorumu yaptığımız, Kırklareli ölçülerine göre devasa sayılabilecek Balıkesir valiliğine atandı, inanıyorum ki o hizmetlerine orada devam edecek, biz de burada sorunlarımızla boğulmaya devam edeceğiz.
Bu tartışmalar yaşanırken ilimize gelen o dönem CHP genel başkan adayı Muharrem İnce, beraberindekilere ve partililere yaptığı konuşmada valimize yönelik hiç te yakışık olmayan sözler sarfetmişti. Halbuki o Muharrem İnce, bir başka ilimizde kendi parti teşkilâtı tarafından davet edildiği halde kendisini davet edenler tarafından bile karşılanmamıştı.
En çok merak ettiğim konu yeni gelen sayın valimizin bu konudaki tavrının ne olacağı idi. Öyle ya; eğer devlette devamlılık esas ise kararlılık sürdürülmeli, vali beyin yaptığı yanlış ise bu yanlıştan dönülmeliydi. O gün bu gündür değişen bir şey yok. Polis aracı zaman zaman içinde polis memuru ile birlikte halen orada duruyor. Şimdi sormak yanlış mı olur bilmem. Eski valimiz mi yanlış yaptı, yeni valimiz mi yanlış yapıyor, yoksa sayın valilerimizin yaptıkları doğru da belediye mi yanlış yaptı. Dileğimiz bu yanlıştan bir an önce dönülmesidir.
Ne yazık ki ben daha sonra gezerken (bir esnafın küfürler etmesi üzerine) yeni kaidelere de zarar verildiğini öğrendim. Böyle bir şeyin yapılması asla tasvip edilemez. Orada satış yapan (seyyar satıcı) esnafımız ışıklandırma sistemine zarar verdiklerini ifade ederek ağız dolusu küfürler ediyordu.
Meseleler doğru zaman ve zemin yerine, yanlış yerde, aşırı uçlarda ve dozlarda tartışılınca ya da o bilerek o boyutlara çekilince fayda yerine zarar getiriyor. Kimsenin Atatürkçüğü ve Atatürk sevgisi bu yöntemle ölçülemez, ölçülmeye kalkılmamalı. Sadece Ak Parti taraftarı olduğu bilindiği için veya dindar göründüğü için kimse ön yargıya tabi tutulmamalı. Şimdi 'bizim gerçek dindarlara sözümüz yok ki' dendiğini duyar gibiyim. Evet bizim de ne Atatürk'le ne de gerçek Atatürk severlerle Atatürkçülerle ilgili bir şey söylediğimiz yok, bizim sözümüz de istismarcılara yöneliktir. sairmehmet39@hotmail.com 0 539 839 75 78

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol