"ÇEVRE" yakından uzağa büyüyen, genişleyen bir durumdur. Ancak biz Çevre'nin ne umduğunu henüz yeterince anlamış değiliz. Oysa Çevre insanın yakınında bulunan her türlü maddi varlıklar tarafından bütünleşmiş olmasıdır. Çevremizde canlı cansız her şey vardır. Yalnız ne var ki "ÇEVRE TARİHİ"miz yoktur. Şayet Çevre Tarihi'miz yazılmış olsaydı çevremizde yitirdiklerimizle koruduklarımızı öğrenmiş, var olanların değerini daha iyi anlamış olurduk. Ancak bugüne dek bu mümkün olmamıştır. Bundan sonra olur mu olmaz mı bilemem.
İnsanla doğa(tabiat), insanla Çevre'si arasında çok yakın bir ilgi ve ilişki vardır. Bu ilgi ve ilişki dolayısıyla insan çevresinde ne var ne yok bilir. Ya da öğrenme imkanı bulur. Mesela çevremizde DOĞAL ANITLAR olduğunu, Doğal Anıtlar'ın neler olduğunu biliyor muyuz? Bilelim bilmeyelim önce Çevre'yi öğrenmek şarttır. Bu bakımdan Çevre'nin, çevreciliğin bir eğitim ve öğretim boyutu vardır. Bu noktadan hareketle Doğal Anıtlar sorununa gelmek istiyorum.
Türkiye'de Doğal Anıtlar sorunu yaygın biçimde ele alınmış değildir. Oysa ileri ülkelerde Doğal Anıtlar çoktan koruma altına alınmış, bir ülkenin doğal zenginliği olarak işlem görmüştür. Türkiye Doğal Anıtlar'ı tespit ve korumada geç kalmıştır. Bu konuda Anıt Ağaçlar'ın koruma altına alındığını biliyoruz da göllerin, su kaynaklarının başka doğal kaynakların varlığını da dikkate almak lazım. Mesela Kırklareli'nin Koyunbaba Köyü'nden Vize'nin Balkaya Köyü'ne kadar 70-75 km uzunluğu, 15-20 km genişliği olan bir şeritte birçok kaynak vardır. Bu kaynaklar geçmişte sularını Ergene'ye akıtırlardı. Doç. Dr. Sezai Bekeroğlu'na göre, su kaynakları, göller, Kaya Oyma Manastırlar, mağaralar, Anıt ağaçlar, Longoz Ormanları, sanat değeri taşıyan kayalar. Örneğin Kofçaz yolunun bir yerinde (Kofçaz'a giderken solda) Atatürk'ün Kocatepe'deki görüntüsüne benzetmektedirler. Ben de bu benzetmeye katılıyorum. Kırlarda, özellikle Istrancalar'ın içinde ve eteklerinde Doğal Anıt sayılacak görüntüler vardır. Yörelerinde bunları bilenler bulunmaktadır. Mesela Elmacık Köyü'nden Hasan Tuna’ya göre; Hemen hemen bizim köylerimizde yörelerini bilen birileri vardır. Onlar yörelerinin, çevrelerinin rehberleridir. Onlar yörelerinde, çevrelerinde nelerin barındığını, nelerin yerin üstünde ve altında bulunduğunu bilirler. Ancak sorun bu değil. Sorun çevremizde DOĞAL ANIT olup olmadığını bilmek, varsa yetkilileri bilgilendirmektir. Ve tabii öncelikli işimiz neyin Doğal Anıt olup olmadığını bilmektir.
Bugün de böyle. İki bin yıl önce yaşamış olan Yunan devlet adamı SOLON'un sözünü hatırladın.:
"İNSAN ÖĞRENE ÖĞRENE İHTİYARLAR."
Teşekkür ederim