Tarih boyunca yerleşim yerlerinin genellikle su kaynaklarının yakınına veya hemen kıyısına kurulmuş olduğunu biliriz. Denizler, göller kıyılarına kurulan yerleşim yerlerini bir başka güzelleştirir yaşamak için öncelikle tercih edilen yerler olmalarını sağlar, akarsular aktıkları yerleri, içinden geçtikleri yerleşim bölgelerini daha yaşanılır hale getirir sayısız nimetler sunar ancak insan bu nimetlere gerekli özeni göstermez, su kaynaklarının yatak alanlarını işgal ve kirletme yoluyla dengeleri bozarsa işler tersine dönüp o nimetleri sunan sular bu sefer hiddet, şiddet, felâket kusabilir.
Dünyanın sayılı güzel beldelerinden biri İstanbul, İstanbul'un destansı güzelliği olan yerlerinden biri Haliç. Bir zamanların gün batımı kızıllığıyla aldığı renk nedeniyle Altın Boynuz'u kirlilik nedeniyle öyle bir hale geldi ki doldurulup kapatılmasını dahi düşünenler olduğu söylenir. Şimdi gezme eğlenme kültürü değişti gençler artık genel olarak çok yönlü sosyal ve eğlence imkânlarının sunulduğu büyük alışveriş ve eğlence merkezlerini tercih ediyorlar da geçmişte İstanbul'a yolu düşüp de Eminönü'nü, Haliç'i görmeden dönen pek olmazdı sanırım. Osmanlı döneminden itibaren çevresine yerleşen günün şartlarına göre ''ağır sanayi'' sayılabilecek; tersane, feshane, tabakhane vb. birçok fabrikaya ek olarak çok büyük bir hızla artan nüfusla birlikte evsel atıklar, kanalizasyonlar eklenince o güzelim Haliç öyle beter bir hal almıştı ki; bırakın çevresinde gezmeyi, köprülerinden araçla geçerken hatta daha yanına gelmeden adeta burnu kırılırdı insanın.
Şimdi Ergenekon davasının ''firari sanığı'' olan Bedrettin Dalan İstanbul Belediye Başkanı olunca; Haliç'in rengi gözlerimin mavisi gibi olacak demişti. İyi de kaç kişi inanabilirdi ki... Güçlü siyasi iradeyle birlikte İBB'nin başarılı çalışmalarıyla önce Haliç etrafındaki sanayi kuruluşları kaldırıldı, Haliç'e akan dereler ıslah edildi, çamuru temizlendi temiz su pompalandı vb. kısaca belki Bedrettin Dalan son halini görmedi ama inanılmaz denilen oldu Haliç hayata döndü, onun gözleri kadar oldu mu bilmem de mavi renge büründü. Şimdi etrafı eski tarihi kadar, belki daha da güzel, sanayi değil ama kültür, kongre merkezi, gezme, mesire alanı her sosyal kesimden cıvıl cıvıl insan dolu velhasıl pırıl pırıl tertemiz bir yaşam alanı, geleceği daha da güzel olacak. Sadece Haliç değil, hemen hemen aynı kaderi yaşayan İzmit Körfezi için de durum aynı.
Bunlardan Kırklareli olarak bize ne diyen olabilir... derelerimizin yaydığı kokuyu duydukça aklıma geliyor işte aynı eski Haliç kokusu, yakınında yaşamak zorunda kalanlara Allah yardım etsin. Aylar önce bir yakınımla başsağlığı ziyaretine gittiğimiz İncidere kıyısındaki evde kokuyu duyunca ''yazsana'' demişti. Yazmaya fırsat kalmadan gazete de haberi görünce inanamamış, kaynağını sorduğumda; - Abi kaynak biziz inanmıyor musun demişler gülüşmüştük. Tabi benim sorduğum projenin kaynağıydı.
Ergene Havzasındaki belediyeler adeta birbiriyle, halkla, sanayi kuruluşlarıyla el ele önce dereleri kirlettiler, dereler nehirleri, nehirler denizleri. Sonra dil birliği ile bağırdık: ''Ergene Hayata Dönsün''... iyi de arkadaş Ergene kendi kendine ölmedi ki kendi hayata dönsün, sanayi kuruluşları evet de evsel katı atıkların, kanalizasyonların suçu onlardan az mı? 2011 yılında ''10 Nisanda 10.000 insan'' parolasıyla Karamusul köyünde düzenlenen etkinliğe ben de gittim, genel olarak siyah giymiş entel, çevreci, sporcu, siyasetçi, aydın, sade vatandaş vb. her kesimden binlerce insan. Araçlar belediyeden miydi unuttum ama hem bizim aramızda hem pek çok yerden belediye başkanları veya temsilcileri vardı. Suç işleyen de suçlu arayan da aynı gibi, havaya bağırdık durduk. Oysa biz eylemi kendi belediyemiz önünde yapsak... kendi kapısının önünü temizlerken çöpü başkasının kapısına süpürmeyip her belediye kendi deresini temiz tutsa, arıtmasını yapsa (her alanda kullanılan sayısız kimyasal temizlik maddesiyle her ev artık potansiyel bir kirletici), yapmayanlara yaptırsa olay bitecek.
Eski fotoğraflara bakıyorum da canım gidiyor; Kırklareli içinden akan bir dere, üzerinde derme çatma da olsa köprü... Bu gün yapay havuzcukların, fıskiyelerin başında oturup mutlu oluyorsak ya şehrin içinden pırıl pırıl, şırıl şırıl akan bir akarsuyun kıyısında oturmayı hayal edebilir misiniz. Okluca dere korunmak yerine üzeri kapatılmış ta şehir dışında açığa çıktıktan sonraki hali aydın bir şehre yakışacak cinsten mi, onun için yapılacak bir şey yoktur belki ama İnci dere neden olmasın. Bence sadece temizlenmesi de yetmez açıktan akmalı, şehrin iki yanında iki baraj varken oraya aktarılacak su problemi de olmaz sanırım, yeter ki cesurca bir niyet olsun. Çok şey mi istiyorum, birçok yerde elin oğlu yapmış. Malûm seçim dönemi, herkes kendi projelerini sunuyor sunacak, belki böyle bir proje... neden olmasın, hayal etmek de suç değildir ya. sairmehmet39@hotmail.com
0 539 839 75 78
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol