KİŞİLİĞİ GELİŞTİRMEYE ENDEKSLİ EĞİTİM

10 Nisan 2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Avrupa Konseyi Tarih Mirası Bölümü ve Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Bölümü’nde çalıştıktan sonra Konseyin Okul ve Okul Dışı Eğitim Dairesi Başkanlığı’na getirilen İzlandalı Prof. Olöf Trorhıldur Olafsdottır ile yapılan bir röportaj çıkmıştı. Enteresan bir söyleşi idi. Söyleşiyi yapan gazeteci Leyla Tavşanoğlu söyleşi konusunun "AVRUPA KONSEYİ OKUL ve OKUL DIŞI DEMOKRATİK YURTTAŞLIK EĞİTİMİ" olduğunu söylüyordu. Konunun kapsamından anlaşılıyor ki Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin insanları "Demokratik Yurttaşlık Eğitimi" görecektir. Biz yurttaşlık bilgi ve eğitimini 1940'lı yıllarda ilkokulda görmüştük. İlkokulun 4 ve 5. sınıfları YURTTAŞLIK BİLGİSİ DERSİ okuyorlardı. Bugün o ders kitaplarının konuları Sosyolog Prof. Dr. Füsun Üstel tarafından eleştiriliyor, o zamanki yurttaşlık eğitiminin devlet için olduğunu söylüyor ve görüşün, bu tür bir yurttaşlık eğitiminin aşılması gerektiğine değiniyor. Şimdi konuya geliyorum.
Türkiye 1945 yılında Cumhuriyetten demokrasiye geçiş yapmış, ülkemizde çok partili siyasi hayat başlamıştır. Demek oluyor ki Türkiye 70 yıldan beri demokratikleşmeyi, halka partili olmayı, oy kullanmayı, seçim sandığının önemini öğretmeye çalışmaktadır. Bu süreçte 30'a yakın veya otuzun üstünde seçim yapılmış, sandığa gidilmiş, fakat demokrasi kavramı yeterince öğrenilmiş, yeterince demokratikleşme ivme kazanmıştır demek mümkün değildir. Bu durumun demokratik yurttaşlık eğitimsizliğinden ileri geldiği meydandadır. Türkiye de halk siyasi eğitim yetersizliğini yaşarken Avrupa Birliği, Avrupa halklarının demokratik seviyesini yetersiz bulmuş ya da yetersiz görmüş, Avrupa genelinde "OKUL İÇİ OKUL DIŞI DEMOKRATİK YURTTAŞLIK EĞİTİMİ"nden geçirmeye karar vermiştir. Bu karar 2 binli yıllarda alınmış, uygulanmıştır. Türkiye o yıllarda tartışmalı oturumlarla ilköğretimi 8 yıla çıkarmıştır. 1990'lı yıllarda da köylerde öğrenci yetersizliği gerekçesi ile TAŞIMALI EĞİTİM'e geçiş yapılmıştır. Köylerden öğretmenler geri çekilmiş, 25 bin dolayında okul kapanmıştır. Türkiye bu sürece 1950 de halkın eğitim yaptığı Cumhuriyetin 5 bin civarında Halkevi ve Halkodasını kapatarak geldi.
Türkiye bugün Avrupa üyesi değildir ama bir gün olması muhtemeldir. Şu an üyelik müzakereleri de kesiktir. Senelerden beri bizi Avrupa Birliğine alsınlar diye kapının önündeyiz. İşin garip tarafı Avrupa Birliğine girmek için de eğitim bağlamında fazla bir şey yaptığımız görülmüyor, duyulmuyor. Avrupa'nın üzerinde durduğu ÇEVRECİLİK'i dahi tartışmalı hale getirdik.
Anketler, araştırmalar, gözlemler ortaya şunu koyuyor ki eğitim sisteminde büyük sorunlar, zamanın gerisinde kalmış sorunlar vardır. 8 yıllık ilköğretimi uygulamaya geçirmek eğitim ve öğretim seviyesinde fazla bir irtifa yaratmamıştır. Üniversite sınavlarına girenlerden on binlerce öğrenci sınav kağıtlarını boş vermekte OCD ülkeleri içinde okuduğunu anlamayan, anladığını anlatamayan, matematikte en alt sırada yer alan öğrenciler bizden çıkmaktadır. Bu nedenle eğitimimizde kalite yoktur. Ve maalesef velilerden de demokratik biçimde eğitimde kalite istedikleri görülmemiştir. Okullarda iyi yetişmediklerini gördükleri çocuklarını özel dershanelere, özel hocalara göndermişlerdir. Bu on binlerce öğrenci niye dershanelere gidiyor araştırması yapılmamıştır. Bence eğitimin bu günkü halini Avrupa standartları içinde ele almamız, belli seviyede ve oranda başarı hedefi belirlememiz, başarısızlığı hoşgörü ile karşılamayacakları açıklanmalıdır. Bilelim ki bugün yaşadığımız birçok sorunun kaynağı eğitimsizliktir.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol