"Küfre sebep olan söz ve işler!"

Hayırlı Cumalar sevgili okuyucular. Bu hafta birkaç Allah dostunun menkıbelerinden bahsedip sonrasında da sizlerden gelen birkaç soruya cevap vereceğiz inşaAllah.
Bu hayat bir hayaldir...
Ahmet Mekki Efendi (rahmetullahi aleyh) bir gün bir gence “Bu hayat hayaldir. Dün öldü, yarın belli değil, öyleyse bugünü değerlendir. Önce dinini öğren ve öğrendiğinle amel et” buyurdu.
Delikanlı sordu:
“Dinimi nereden öğreneyim efendim?”
Cevaben;
“Bir ehlisünnet âliminden. Öyle âlim yoksa o âlimlerin ilmihâl kitaplarından öğren. Bir İslâm âliminin kitabını okuyan, hem dinini doğru öğrenir, hem de ondan feyiz alıp kalbi temizlenir” dedi.
* * *
Bir gün de bazı dostları;
“Efendim! Kötü huylu olmanın alâmeti nedir?” diye sordular.
Cevaben;
“Başkasını kötülemektir. Gayrinin kötü huylu olduğundan bahsediyorsak bu, kendimizin kötü huylu olduğunun alâmetidir” dedi.
Sordular ki:
“Güzel ahlâk nedir efendim?”
“Güzel ahlâk, başkalarını iyi, kendimizi kötü bilmektir” dedi.
* * *
Bir sohbetinde de “Mümin olmanın alâmeti, güler yüzlü olmaktır” buyurdu.
Sordular ki:
“Herkese karşı mı efendim?”
Cevaben;
“Evet, herkese karşı... Müslümana çatık kaşlı olmak yakışmaz... Mümin olmanın alâmeti ‘güleryüz’ olduğu gibi, münâfık olmanın alâmeti de ‘çatık kaşlı’ olmaktır” dedi.
"Kaldır şu çakıl taşlarını!.."
Fikirli Sinan Efendi, hâlis “Allah dostu” bir zattı. Kendi fakirse de zengindi gönlü. Rabbinden isterdi her ihtiyacını.
Bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu ki “mağrur bir zengin” girdi içeri.
Bilmiyordu bu zatın büyüklüğünü. Alelâde “bir çoban” gözüyle bakıyordu ona.
Altın dolu “bir keseyi” uzatıp;
“Al şunu!” dedi kibirle.
Mübarek zat baktı.
Ve sordu bu kendini bilmeze.
“Nedir bu kesedeki?”
“Altın!” dedi, “al da kullan ihtiyacına.”
Ama tavrı küstahcaydı!
Büyük zat, elini keseye sürmeyip “Kaldır şu ‘çakıl taşlarını’ önümden!” dedi.
Mağrur zengin diklendi:
“Ne taşı be, altın bunlar, altın!”
O hiç cevap vermedi.
Ve sohbetine devam etti.
Adamsa uzanıp aldı o keseyi.
Bakınca donakaldı hayretten!
Zira kesenin içi “çakıl taşlarıyla” doluydu gerçekten.
Gözlerine inanamadı?!
Tekrar tekrar baktı.
Evet “çakıl taşları" vardı kesede.
Zenginde “gurur kibir” kalmamıştı.
Eğilip sarıldı ellerine.
“Hata ettim, affedin” dedi.
Ve “talebesi” olmakla şereflendi...
* * *
Bu zat, bir gün bazı sevdiklerine “Şu insan ne ahmaktır” dedi.
Sordular:
“Neden efendim?”
“Allah varken kuldan isteyen, ahmak değil de nedir?” dedi.
Küfre düşen ne yapmalı?
Sual: Bilip bilmeden çok söz söylüyor, doğru yanlış çok iş yapıyoruz. Farkında olmadan küfre düşmüşsek ne yapmamız lazımdır?
CEVAP
İslam âlimleri buyuruyor ki: 
Her Müslümanın Allahü teâlânın emirlerine uyması, yasak ettiği şeylerden kaçması gerekir. İbadetleri yapmaya, haramlardan sakınmaya önem vermeyenin imanı gider, kâfir olur. Kâfir olarak ölen kimse, ahirette sonsuz olarak Cehennemde çeşitli azaplara maruz kalır. Affedilmesine ve Cehennemden çıkmasına imkan ve ihtimal yoktur. 
Bir Müslümanın küfre düşmesi, yani kâfir olması çok kolay olur. Çünkü her sözde ve her işte kâfir olmak ihtimali çoktur. Bunun için küfrün sebebi bilinmese de, her gün bir kere, Ya Rabbi, bilerek veya bilmeyerek küfre [kâfirliğe] sebep olan bir söz söyledim veya bir iş yaptımsa, pişman oldum, beni affet demelidir. Böyle tevbe eden muhakkak af olur, Cehennemden kurtulur. Cehennemde sonsuz kalmamak için, her gün muhakkak tevbe etmelidir. Müslümanın bu tevbeden daha önemli görevi yoktur. 
Kul hakkı bulunan günahlara tevbe ederken bu hakları ödemeli, kılınmamış namaz borçlarına tevbe ederken de, bunları kaza etmeye çalışmalıdır.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol