MEMLEKETTEKI BU MANZARA YARINA GÜVEN VERMIYOR

Mustafa Kemal 1919 da Samsun’a çiktigi zaman bir memleket tablosu çizmistir. O tabloda gördüklerini ülkenin içinde bulundugu sartlar ve tehlikeler olarak ifade etmis, halka duyurmustu. Kalin çizgileriyle fotografin karesinde umutsuzluk, karamsarlik, çaresizlikde de iç ve dis düsmanlar vardi. Halkin önünde, Mustafa Kemal’in gündeminde böyle bir ülke bulunuyordu. Ancak bunun üstesinden gelmek gerekiyordu. Bu nasil olacakti? Çare neredeydi? Hiç kuskusuz ÇARE bir KUTSAL MÜCADELE’de idi. Bu mücadelenin yapilmasi gerekiyordu. Mustafa Kemal halkin önüne düstü, halkla birlikte bu mücadeleyi yapti ve Yeni Türkiye’yi yaratti. Tabii O, Mustafa Kemal’di.

Bugün halk Mustafa Kemal’in Fotograf Karesi’nde 1919 Sartlari’ni görmüyor ama gördüklerinden de korkuyor, tedirgin oluyor, karamsarlik, umutsuzluk yansitiyor. Ne oldugu anlasilmayan bir tehlike yasadigini görüp düsünüyor. Yani halk  huzursuzdur. Toplumsal huzur bozulmustur. Sosyal bünyeye bu korku yerlesmistir. “ÜLKEMIZE NE OLUYOR?”

Halkin yasananlara karsi hassasiyeti elbetteki iyidir, yerindedir. Ülkenin içinde bulundugu kosullara ilgili olmak, duyarli olmak ve bunlar üzerinde düsünmek, çikis yollari aramak dogru bir zamanda dogru bir tavirdir. Bu tür bunalimli zamanlarda Atatürk, Ismet Inönü halka seslenirler, halkin tehlike olarak gördüklerinin kendi sartlarin içersinde çözümsüz olmadigini, çarenin tükenmedigini, devletin bütün olaylara hakim oldugunu, kontrolünde bulundugunu söylerlerdi. Bu tür konusmalar ferahlik verirdi. Halk rahatlardi. Isine gücüne sarilirdi. Tabii halk Atatürk’e, Inönü’ye sonsuz bir güven içersindeydi. Onlarin söylediklerine inaniyor ve güveniyordu.

Çok partili hayata geçtikten sonra demokratik sistemin siyaset sahnesine çikardigi insanlar da bunalimli zamanlarda halka ufuk açmislardir. Halka DEVLET GÜVENCESI vermislerdir. Herkes isine gücüne baksin demislerdir. Dogalki halk, onlara güvendigi kadar söylediklerine de inanmistir.

Sözü suraya getirmek istiyorum: Birilerinin halka bir seyler söylemesi, görüntüye, çalkantiya açiklik getirmesi, memlekette esen havanin su veya bu oldugunu anlatmasi, halki bilgilendirmesi gerekiyor. Toplumun strese girdigi zamanlarda suskunluk, çare yokmus gibi bir tavirla manzarayi seyretmek yanlistir. Memlektte cereyan edenler halki ciddi biçimde rahatsiz etmekte, gerginlige yol açmaktadir. Türkiye büyük merkezlerde yasayan ve düsünenlerin ilgisiz kalamiyacaklari kadar önemli bir hassasiyet noktasindadir. Olaylar halkin anlayabilecegi biçimde ortaya konmali ve de yönlendirilmelidir. Abdülhamit Dönemi’nde aydinlar “TÜRKIYE NASIL KURTARILABILIR” diye soruyorlardi. Bu soruyu soranlarin basinda da saray mensuplarindan Prens Sabahattin geliyordu. Bugün, Türkiye’nin nasil kurtulabilecegini sormaya gerek yoktur. Türkiye 85 yil önce kurtulmustur. Bunun kavgasini, savasini yapmis ve kazanmistir. Bugünün Türkiyesi’nin rehabilitasyona (Iyilestirilmeye) ihtiyaci vardir. Çünkü son yillarin olaylari, söylemleri halki rahatsiz etmis, strese sokmus, kafasini karistirmistir. “Devlet zaaf içersinde mi” sorusunu akla getirmistir. Zira görüntünün, cereyan eden olaylarin yoruma ihtiyaci vardir. Bunu birilerinin yapmasi gerekir. Bilinmelidir ki TOPLUMSAL AKIL ülkenin yarinini ciddi biçimde düsünecek düzeydedir. Onun bu düsüncesinin açilmasi, yorumlanmasi bir güzel gelecege baglanmasi gerekir. Halkin içinde yasayanlarla halkin disinda kalanlarin “Millet hayatinda olur böyle seyler” demeye hakki yoktur. Böyle durumlarda Tabanin Sesi ile Tavanin Sesi çok farklidir. Bu sesin bir noktada ULUSUN SESI olmasi lazimdir. Böyle tedirginlik yaratan olaylarin sikça yasandigi zamanlarda bu sesin dile gelmesi gerekir. Simdi o zamandir.

                                   nazifkaracam@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol