Bir kez daha söylemek ve yukarıdaki ifademizi tekrar etmek gerekirse, "Cumhuriyet ve laiklik geriye dönüşün yollarını kapamıştır. Bunu zorlamak rejim sorunu haline gelir. Mustafa Kemal'in kendi adını taşıyan ihtilal ile içtimai, siyasi, idari, hukuki bir darbe yaptığı, bu sayede Osmanlı İmparatorluğu’nu laik ulusa dönüştürdüğü gerçektir. Cumhuriyet yoluyla halka bir inisiyatif getirdiği de herkesin kabul ettiği bir doğrudur. Ayrıca "Osmanlı - Müslüman kimliğinin önüne Türk Kimliği'ni koyduğu da bilinen bir şeydir. Bütün bunlarla Türkiye Cumhuriyeti "YURTTAŞLIK FİKRİ"nin kaynağı olmuştur. Türkler bir ulusal devlete mensup olmanın onurunu ve gururunu elde etmişlerdir. "Yurttaşlığa dayalı ulus" tarihimizde ilk kez meydana gelmiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti bir takım Müslüman ülkelerde örneklerini gördüğümüz Kullar, Müminler, Mollalar cumhuriyeti değil, YURTTAŞLAR CUMHURİYETİ dir. Ve kuruluşu itibariyle laiktir. "ULUSAL BİLİNÇ sahibidir. Bu sayede Cumhuriyet Türklüğü’nün uygarlaşma yolu" olmuştur. Bu uygarlaşma yolunun en büyük düşmanı da taassuptur. Halkımız, taassuptan kurtulmak zorundadır. Halkın istemediğini halka istetenler cumhuriyetin düşmanıdır.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk halkının yüzyıllar boyu süren ezilmişliğini, kenara itilmişliğini, kendine reva görülen hareketleri cumhuriyet yönetimi ile ortadan kaldırılacağını düşünerek, Cumhuriyetİ ilan etmiştir.
"Cumhuriyet Arapça bir deyimdir ve "CUMHUR" kökünden gelmektedir. Cumhuriyette egemenliğin kaynağı halktır. Mustafa Kemal, engin halk sevgisi ile en büyük devrimi halk için yapmıştır. Ancak cumhuriyeti gençliğe emanet etmiştir. Padişahın yetkilerini ulusuna vermiştir.
Doğal ki "Cumhuriyet bizim yalnız bir yönetim biçimi değildir. Her şeyden önce Türk toplumunun, Atatürk'ün önderliğinde çağdaş uygarlık yörüngesine girmesinin: Akılcı, bilimci, deneyci dünya görüş ve felsefesinin benimseyerek, geri kalmışlıktan kurtuluşumuzun simgesidir. Medeniyet Tarikatı'na girişimizin yoludur. Cumhuriyeti, Atatürk'ü anlamak için Milli Mücadele Tarihi'ni, Kurtuluş Savaşı yıllarını iyi bilmek gerekir. Nitekim Atatürk bu bağlamda şöyle der: "Türkiye Cumhuriyeti mukaddes tanıdığı istiklal ve hakimiyetini müdafaada müsahmakar olamaz."
"Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirler ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur. " Şüphesiz öyledir. Ancak bu günün güncel sorusu, Cumhuriyetin neresindeyiz? Her halde laik cumhuriyetin biraz uzağında, biraz dışındayız. Onun Türk ulusu için ne anlama geldiğinin bilgisinde, bilincinde, ayrıdında değiliz. Cumhuriyeti yaşayan yaşamayan ve yaşamak istemeyen insanlar, kesimler vardır. Cumhuriyeti sorgulayanlar, numaralayanlar vardır. Atatürk'ün adını anmayan cumhuriyetin adını söylemek mecburiyetinde oldukları için ezilenler, büzülenler bulunmaktadır.
Bunlar olağan mıdır? Elbet değildir. Bunlar birer soru işaretleridir. Seksen yıllık cumhuriyet sürecinde insanlar nerede olursa olsunlar "BEN CUMHURİYETÇİYİM" diyebilme bilgisinde, bilincinde ve kararlılığında olabilmeliydiler. Bir dağ başında tek başına "EN BÜYÜK ULUS BAYRAMI"nı kutlama sevincini yaşayabilmeliydiler. Demek ki cumhuriyetçilik noktasında ortak bir düzeyde değiliz. Cumhuriyetçiliğimizin bir takım noksanları vardır. İnanç ile akıl arasında bir tereddüdümüz bulunmaktadır.
Türk ulusu için cumhuriyet büyük bir devrimdir. Mustafa Kemal bu devrimi on milyonluk ümmi bir halkla gerçekleştirmiştir. Aklın ve çağdaşlığın yolunda olağanüstü bir olay yaşanmıştır. Bir ulus bin yıl sonra yönünü doğudan batıya çevirmiş, MEDENİYET TARİKATI'na girmiştir. Bunu paylaştığımız inanç dolayısıyla içinde bulunduğumuz İslam aleminde hiçbir ülke, hiçbir ulus yaşamamıştır.
Yazının devamı yarınki sayımızda yayımlanacaktır...
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol